Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Bir Dersimli dünya komünarı! -Hüseyin Tekin

Bu aralar newroz.com Internet sitesinde arkadaşım Davut Kurun, Pülümür’ün Xırabe Köyü’nden Ali Haydar adında bir Dersimlinin kendi ağzından hayat hikâyesini anlatıyor. Bu yaşanmış hayatın daha tamamı yayımlanmadı. Ancak yayımlanan bölümlerinde üzerinde durmaya, incelemeye, işlenerek yeni nesillere mal edilmesi gereken enteresan çizgiler var.

     Ali Haydar’ın kendi anlatımı olan hayat hikâyesindeki kaydedilmesi gereken bir önemli boyut ya da nokta;  kendi köyüne komşu Pulesipe’li Ape Musa ve onun bir takım ulvi özellikleridir. 1930 yıllarda Ape Musa 50 yaşlarındadır. Çok okuyan bilge bir insandır. O tarihsel-toplumsal koşulları çok yönlü göz önüne aldığınızda, bu gibi karakterler çok yönlü incelenirse önemli bir tarihsel mirasa sahip olduğumuz daha iyi anlaşılır sanıyorum. Yörenin doğal önderi olan Ape Musa, özel olarak eğittiği iki elemanına bölge gençlerine (kızlı-erkekli) okuma-yazma öğretme görevi vermekle kalmıyor ve aynı zamanda işin gidişatını kendisi takip ediyor. Geniş toplantılar düzenleyerek, çok değişik konularda hem kendi bilgilerini etrafındakilerle paylaşıyor hem de onları dinleyerek kendi bilgisini derinleştiriyor.

     Bu eski zaman Dersimlinin şu günlerde başvurulması gereken bir temel özelliği de, Kemalist cumhuriyetin Dersim ’38 soykırım hazırlığını keskin bir öngörüyle doğru okuyabilmesidir. Devletin Dersimliye boyun eğdirmek ve Türkleştirmek için düzenlediği toplantılardan biri de Ape Musa’nın komşu köyü Qerepınar’da düzenlenir. Toplantıya, devletin Dersim mutasarrıfı, Pulur ve Kızılkilise kaymakamları, eski mir ailelerinden bazı devlet işbirlikçileri katılırlar. İnisiyatif Ape Musa’dadır.     

     Toplantıyı o açar. Gelecek günlerin önderi olarak hazırlamaya çalıştığı Ali Haydar’ı çağırıp yanına oturttuktan sonra, toplantıyı açar ve sözü kumpas içinde olan devlet heyetinin başındaki mutasarrıfa verir. Devlet sözcüsü söze şöyle başlar; “Size Gazi Paşanın selamlarını ve mesajlarını getirdim. Gazi Paşa da alevidir ve Dersimlilere büyük bir muhabbeti ve sevgisi vardır. Asıl Türk sizsiniz ama diğer Türk boylarıyla ilişkileriniz koptuğu için geçmişinizi unutmuşsunuz. Bazı fesatçılar Dersim içinde dedikodu yaymaktadırlar Dersim işgal edilecek katliam yapılacak yollar ve karakollar onun için yapılmaktadır diye. Doğru değil. Gazi paşanın kesin emri var Dersim halkına dokunulmayacak, sadece suç işleyen bazı kaçakların takibi yapılacak ve mahkemeye verilecektir.” Devlet sözcüsünün demagojik konuşması bu minval üzere devam eder. Ape Musa ve diğer Dersimliler, yalan ve ikiyüzlülüğün ayırtındadırlar. Enteresandır, bugün bile toplantılarda pek çok insanın sistemli not tutma alışkanlıkları yok iken, Ape Musa düzenli not tutuyor bu toplantıda .   

     Mutasarrıfın sözü bitince Ape Musa, bütün açıklığıyla; ”efendi söylediklerinizin külliyesi bihakikattır. Bizim Mustafa Kemal”in alevi olmasına bir itirazımız yok, bizim beklentimiz, Cumhuru reisin, idaresi altında yaşayan, Alevi Sünni, Müslüman, Hıristiyan, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Gürcü herkesin reisi olması ve herkese aynı adaletle yaklaşmasıdır. Biz onbeş yıllık Mustafa kemal idaresinde bunu görmedik ama birçok adaletsizliği de yaşadık. Türküm diyen her kes her türlü şakiliği yapar, mükâfatlandırılır, ama bir Kürt bu şakiliğe itiraz edince şaki olur, bunu anlamak mümkün değil. Efendi, çevre illerdeki şikâyetlere gelince, bize tek tek olay söyleyin size gerçeği söyleyeyim. Dersimliler hiç bir zaman çevre halkın malına namusuna el uzatamaz. Uzatan olmuşsa mutlaka cezalandırılmıştır. Şimdi size sabrederseniz bu olayların iç yüzünü anlatayım. İslam’dan bu yana Ehl-i Beyt halifelere, sultanlara vergi vermemiştir. Ehl-i Beyt’in canına kasteden emevi sultanları bile bırakın Ehli beyitten, taliplerinden bile vergi almadılar. Abasiler, farsiler, osmanlı memluk hiç kimse Ehli beyitten vergi almamıştır. Dersimlilerin ataları İmam Rıza ocağındandır. Ellerinde imam Rızanın mührünü bastığı beraatları vardır. Seyit Mahmude Heyranı, Ağuçan, babamansur, Türklerden önce bu topraklara geldiler. Allaadin Keykubattan bu yana bütün Selçuklu ve osmanlı sultanları bu beraatların altına mühürlerini basarak, tasdik ettiler ve imtiyazlarını tanıdılar, yani bu soydan gelenler ve bunların taliplerinden vergi alınmadı. Şimdi Mustafa Kemal Aleviyim diyor ama seyitlerden Ehli-Beyt’ten vergi istiyor” (vurgu bana ait)  diye devam ediyor. Mustafa Kemal’in “Alevilik İddiaları”yla hafif tebessüm dalga geçiyor.   

     Müthiş bir irade, pırıl pırıl bir zekâ, ikircimsiz bir etnik kimlik savunma hamlesi, düşmanın ikiyüzlülüğünü duraksamadan en tok kavramlarla onun yüzüne savurması, bu Dersim bilgesini bugün de başvurulacak bir manevi hazine yapıyor. Konuşması bittikten sonra sözü diğer köylülere veriyor. Onlar da Kemalist cumhuriyet devletinin içinde bulunduğu hain planın içyüzünü sergileyen konuşmalar yaparlar. Diplomasiyi tüm halkın önünde, kendi tarafından katılımcıları da tartışmalara dâhil ederek açık-seçik yapması, günümüzde bile az görülen altın bir kural oluyor. Böyle bir atmosferde gerçeklerin haykırılması karşısında devlet heyeti ölüm terleri atıyor.

     Toplantının dağılmasından sonra, uzun tartışmalar neticesinde saldırıya karşı direnme kararı alınır ve hazırlıklara başlanır. Bundan sonrası artık Ali Haydar zamanı’dır. O zalimden aman dilememe kararlılığındadır. Altmış- yetmiş kişilik silahlı bir birlik oluşturularak stratejik noktalarda mevzi tutulur. Ama devlet çok değişik cephelerden saldırıya geçer. Buna rağmen Ali Haydar komutasındaki Dersimliler akıllara hayranlık veren bir direniş sergiliyorlar. Kısıtlı imkânlarla nefis bir Dersim direnişi destanı yazıyorlar. Düşmanın bir cephesini tümüyle bozguna uğratıyorlar. Ve ancak güç dengeleri çok asimetriktir. Devlet ordusu, birbirine komşu Qerepınar, Pulesipe ve Xırabe köylerini ateşe verir. Onlarca çocuk, kadın ve yaşlıyı katleder. Ali Haydar bir grubuyla Demenan- Haydaran bölgesine çekilerek aylarca zalime karşı savaşır. Silo Phıt’a yoldaş olur. Türkçe bildiği için, Demenanların yaralı olarak esir aldığı devlet subayı Ragıp Gümüşpala’dan soykırımlarının nedenleri hakkında tartışmalar yapar. Türk ordusu Dersim dağlarından çekildikten sonra, Ali Haydar, birlikte geldiği arkadaşlarıyla ne yapmaları gerektiği hakkında tartışmalar yaptıktan sonra, asla zalime teslim olmayacağını söyler. İki arkadaşı da onunla ayni görüştedirler. Ali Haydar’ın hayat macerasının özgün ve dünyayi, bir o kadar da orijinal kesiti bundan sonra başlıyor. Amerika’ya çıkmaya karar veriyorlar üçü de.

    Uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra, Ali Haydar kendini önce Yunanistan ve sonra da Marsilya’da bulur. Aradan fazla zaman geçmeden bu kez, bir başka zalime karşı verilmekte olan, bir başka korkunç savaşın ateşine atar bedenini, bilincini, savaş tecrübe ve yeteneklerini. 1943 Ocak ayında faşist Nazi orduları Marsilya’yı işgal ederek her yanı yakıp yıkarlar. Bölük-bölük Yahudi ve komünist tutuklarlar. Dersimli Ali Haydar, Nazi vahşeti karşısında bir daha dehşete düşer. Düşünce zembereğinin çengeline asılı duran sorulara yenileri ilave olur. Bunlardan en temel olanına kendince yanıt bulur. Dünyayı özel mülkü kılmak için savaşlar çıkaran, bunun için soykırımlar yapan, kendisinden başka ulusal toplulukları ve inanç biçimlerini en dehşet savaş araçlarıyla asimilasyona tabi tutan zalim, dünyanın neresinde olursa olsun aynı zalimdir. Dersimde katliam yapan, kendi bütün aile ve akrabalarını katleden zalimle; Fransız yurtseverini, komünistlerini ve Yahudileri katleden zalim aynı dünyanın insanıdır. O nedenle Fransız direnişine katılmaya karar verir. Bu karar aynı zamanda, Dersimli Ali Haydar’ı; hiçbir suçu ve günahı yokken zulüm gören, katliamlara uğrayan insanlık ailesinin saflarında zalime karşı savaşan bir dünya komünarı bağlamına taşıyor.

     Alp dağları eteklerindeki köy ve kasabalarda Nazilere geçit vermeyen Fransız direnişçileri, bu Dersimlinin sıcak savaş tecrübesiyle naif bir moral ve güç alıyorlar. Dersimli Ali Haydar, Avingon ve Province dağlarında Nazi savaş ordularına karşı, Dersimlilerin tarihsel haklılığı ile biriktirdiği hınç ve bilinçle savaştı. Fransız direniş güçleri, Nazilerin ’43 Haziranında İtalya-Fransa sınırındaki hayati noktaları ele geçirmek için yaptıkları saldırıyı,  Sen Bernard geçidinde bozguna uğrattılar. Ali Haydar bu direnişte, tüm direnişçilerin yüksek sevgi ve saygısını kazanır. Keza Haziran ayı sonlarında bir Nazi konvoyu partizan denetimindeki köylere baskın haberi alındığında, saldırıya karşı koyma ve püskürtme planı tartışmaları sürecinde Ali Haydar’ın sunduğu savaş planı kabul edilir. Planı, risk doludur. Önersi Nazi güçlerinin geçeceği yerlere çok yakın mesafede mevzilenmek ve tuzağa düşen Nazi güçlerinin imhası idi. Ali Haydar yüz kişilik bir direniş grubunun komutan yardımcısıdır. Bu savaşta da, Ali Haydar Nazileri çıldırtan bir savaşçı kıvraklığıyla onlara bir büyük bozgun daha yaşattırlar.

     Bu hikâyedeki önemli bir nokta da, Dersimlinin kadın partizan savaşçılarına bakış açısının evrimine ilişkindir. O, direnişçi kadınları savaş alanına sürmeye karşı gelmekle durmuyor. Kadınların savaş cephesinde bulunmasına tümüyle karşıdır. Bu durum partizan grupları içindeki kadınların büyük tepkilerine neden olur. Komutanlığa şikâyet dilekçeleri yazılır. O günün ölçüleri içerisinde sosyalist yaşamla bağdaşırlıklar tartşıllır. Bakın, bu Dersimlinin konuya yaklaşımı pek çok açıdan enteresan ve özgündür. O, tartışmalara tepki göstererek, “ben ne Fransızım ne komünist. Ben zalimlere karşı savaşan biriyim. Ben zulüm yapan, suçsuz insanları öldüren, kadın ve çocukları yakan zalimlere karşı savaşıyorum. Kadınlar ve çocuklar öldürülmesin diyorum, sizin ölmenizi istemiyorum. Bu kadar burada sizden daha iyi savaşan erkek varken siz neden illede savaşmak istiyorsunuz, anlamıyorum.”diyor.  Bu konudaki tavrının bir boyutu gelenekseldir. Ama asıl nedeni ise; Kemalist cumhuriyet rejiminin, Dersimin dört bir tarafında, belli yerlerde toplayarak yüzerlerine benzin dökerek yaktığı bölük-bölük kadın ve çocuk katliamları karşısında yaşadığı o korkunç vurgundur. Bu anlarda aklı ve bedeninin tüm zerrecikleri zalimi tarihten tümüyle silmeye kapatılmıştır. Bunu olumsuz etkileyebileceğini varsaydığı her olumsuz etkiyi en minimum noktaya çekme anlayışındadır.Savaşın ilerleyen aşamalarında kadın partizanların bu işi nasıl nakış nakış başardığını görerek pratik özeleştiri yapar. İki yardımcısından biri, (hatta politik-teorik danışmanı da olan) kadındır. Geçerken, bu yardımcısı Avrupalı kadın, sonra yıllarca yaşamlarını o tarih ve bilgi/bilinç olanakları içerisinde birlikte yaşadıkları karısıdır.

       Naziler Fransa’dan çekildiklerinde, esir Fransız direnişçilerinin kurtarılması taarruzunda da Ali Haydar’ın planlamasının belirgin bir rolü söz konusudur.  Bu kurtarma eyleminde halktan, yurtseverlerden ve komünistlerden oluşan 150 kişi bulunaktadır. Bunların içinde Ali Haydarın çok sevdiği genç komünist Oliver de bulunuyor. Bu isim, daha sonra Ali Haydarın oğullarından birinin adı da oluyor. Büyük oğlunun adı, ilk katıldığı Partizan birliğinin komutanı olan Pier’den alınmadır ve bu tercihlerin hiç biri öyle tesadüf falan olmasa gerek! Bilinçli bir tavır olarak sosyalist olmayı, partizan olmayı, yeni bir toplumsal form olarak sosyalizme yönelmeyi düşündüğü iddia edilemez. Ancak gerek Marsilya’ya yerleştiği günlerde, gerek faşizme karşı savaşta ve sonrasında en güzel arkadaşlıkları komünistlerledir. Komünist parti üyesi olan karısı Marilo da bunlardan biridir.

     Bu Dersimlinin hayat macerası; Dersimlilikle devrimciliğin birbirlerine akan çizgilerinden başka nedir ki?  Ya da bizim her gün, her yerde değişik biçimlerde telaffuz ettiğimiz Dersimlilik; yukarıda altını çizdiğim Ali Haydarın özgün anlatımından başka nedir ki?

                                                                   20 Eylül 2009, Hüseyin Tekin