Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Aleviler ve demokrasi mücadelesi

Yerel seçimler yaklaştıkça siyasi partilerin çalışmaları da yoğunluk kazanıyor. Bu çalışmaların önemli bir bölümünü yapılan açılımlar, vaatler oluşturuyor. AKP'nin son dönem açılımlarından birisi de alevi açılımı- uzun yıllarca çok önemli sorunlar yaşamakla yüzyüze bırakılmış alevi toplumuna AKP tarafından kucak açılıyor(?) Muharrem orucu boyunca iftar çadırları kuruluyor, Cemevleri ibadethane sayılsın mı tartışmaları yürütülüyor. Peki, AKP'nin bu güne kadar dillendirdikleri yaptıkları sorunu köklü bir biçimde çözebilecek bir proje mi? Ya da yıllarca sürdürülmüş devlet politikalarının gerçek anlamda değişimi söz konusu mu?

Bu soruların yanıtını verebilmek için öncelikle Aleviliğin ne olduğuna bakmak, tarih boyunca iktidar güçleriyle olan ilişkilerini anlamak, yaşadıkları temel sorunların ne olduğu ortaya koymak gerekmektedir.

Özgürlük için direnen bu inanç

Aleviler her şeyden önce yüzyıllar boyunca iktidar güçleri tarafından dışlanan ötekileştirilen büyük acılar yaşamakla yüzyüze bırakılan bir inanç kültür topluluğudur. Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yaşanan Alevilik Zerdüşti, Mazdeki, Babeki, Hürremi, Karmati, Babai, Vefai, Kakai, Kızılbaş, Rafizi, gibi birçok inanç biçiminin sentezidir. Hz. Ali yandaşlığı olarak bilinen arap Aleviliğinden tamamen farklı bir kültürel oluşumdur. Günümüzde Alevilik olarak adedilen tüm bu tarihsel grupların ortak özellikleri egemen iktidarla sınıflarla bütünleşmemiş olmalarıdır. Adı geçen inanç grupları içinde bulundukları egemen sisteme karşı sürekli bir direniş içinde olmuşlardır. Bu nedenle egemenlerce tehlikeli sakıncalı görülmüşler dışlanmışlar ve çeşitli cezalara maruz bırakılmışlardır. Kimi defalar toplu bir biçimde yaşadıkları topraklardan sürgün edilmişlerdir. Tanrısallığını dayatıp halkları kullaştıran egemenlere karşı insanı köle sayan kullaştırmaya karşı özgürlük için direnen bu inanç sahipleri darağaçlarına çekilmiş derileri yüzülmüş ihrak-ı binnar'larla (ateşe atarak yakma) cezalandırılmışlardır. Pir Sultan Abdallar, Nesimiler, Hallaçlar, Babekler, Mazdekler ve daha niceleri böyle bir direnişin öncülüğünü yapmış egemenlerce en ağır cezalara maruz bırakılmışlardır. Sözü edilen bu inanç- kültür grupları yapılan tüm baskılara uygulanan cezalara rağmen iktidar odaklarına karşı sürekli bir direniş içinde olmuş ezilen sömürülen kesimlerce benimsenmiş günümüze kadar yaşatılmışlardır. Bu özelliklerinden ötürü egemenler sakıncalı gördükleri bu muhalif potansiyelin yok edilmesi, etkisizleştirilmesi sisteme hizmet eder hale getirilmesi için birçok politika geliştirmiştir. Örneğin Selçuklu ya da Osmanlı dönemi boyunca Kızılbaşlar, Rafiziler bir takım katliamlardan geçirilmiş yaşadıkları topraklardan koparılarak sürülmüş büyük zorluklarla yüzyüze bırakılmışlardır.

15 yüzyılda gelindiğinde ise Bektaşi tekkelerinin kurulması dikkat çekicidir. Söz konusu bu tekkelerin hacı Bektaşi Veli'nin düşünceleriyle gerçekte bir ilgisi yoktur bunları bir çeşit misyoner örgüt olarak ta değerlendirmek mümkündür. Kızılbaş ve benzeri inanç gruplarını saraya Müslümanlığa yani iktidar odaklarına yakınlaştırmak için daha çok köy ve kasabalarda kurulan örgütlenmelerdir. İleriki tarihlerde imparatorlukla yaşanan kimi gerginliklerin ardından bu tekkelerin yine Nakşibendi tarikatı ilave edilmiştir. Ama bu kesim üzerine yürütürken politikalar devam etmiştir.

Yakın tarih ve aleviler

İttihat ve terakki hareketi de ilk yıllarında kitleselleşebilmek için Hanefi-Müslüman olan halife-padişaha karşı muhalif kesimlere ihtiyaç duymuş bu noktada Bektaşileri önemli bir güç olarak görmüştür. İttihatçılar imparatorluk içindeki muhalif kültür inanç gruplarına Bektaşi tekkeleri üzerinden ulaşmak istemiştir. Genel anlamda Osmanlı imparatorluğunun sonuna kadar Aleviler sisteme muhalif olarak kalmaya devam etmiştir. Çeşitli kişi veya oluşumların egemen sistemle işbirliği içinde olması bu durumu değiştirmemiştir. Alevilerin bu konumu Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da sürmüştür. İktidarın yeni sahipleri sahte laiklik söylemi geliştirmişler ama Alevilere resmi düzemle demokratik hiçbir hak vermemişlerdir. Yine yasaklanan yok sayılan sakıncalı görülen bir kesim olarak kalmışlardır. İbadet yerleri kapatılmış, cumhuriyet tarihi boyunca cem törenleri bile gizli gizli yapılmıştır. Ancak zaman zaman Osmanlı- Bektaşi tekkeleri örneğinde görüldüğü gibi değişik biçimlerde ve dozlarda uygulanan politikalarla Alevilik Türk-İslam sentezi içinde eritilmeye çalışılmıştır. Gerçek inanç ve kültürel kaynaklarından soyutlanarak resmi dine bağlamaya çalışması ebetteki devletin tek millet yaratma politikasının sonucudur.

Böylece resmi bir tek din yaratılmaya çalışılmıştır. İktidar güçleri tehlike potansiyelinin arttığını düşündüğü dönemlerde ise Yavuz Sultan Selim benzeri alevi katliamlarından çekinmemişlerdir. Çoğu zaman toplumun inanç farklılıklarını da birbirine karşı kullanarak iktidarlarını güçlendirme yoluna gitmişlerdir. Maraşlar, Çorumlar, Sivaslar, Gaziler toplum hafızasında daha canlılığını korumaktadır. İktidar güçlerinin en fazla çekindikleri nokta ötekileştirdikleri dışlayıp sömürdükleri kesimlerin güç birliği yapmaları kendilerine karşı ortak mücadele etmesidir. Örneğini 1980'ler sonrası Kürt ulusal- demokratik uyanışına karşı korkuya kapılan devlet dindar bir toplum yaratma hedefiyle Aleviliği devlet güdümünde örgütlendirmeye çalışmış, bu politikayla yarattığı bir kısım işbirlikçi Alevi Kürdü, Kürt Özgürlük Hareketine karşı kullanmaya çalışmıştır. Kısacası Alevilerin tarih boyunca devam eden sorunları onlara karşı geliştirilen politikalar Cumhuriyet döneminde de sürmüş, kendilerini bu sistem içinde de özgür ve eşit bir şekilde ifade edememişlerdir. Yıllarca devlet partisi sayılan CHP içinde yer almaları onu ayakta tutan en önemli dinamiği olmaları, Kemalistlerden daha fazla CHP'yi desteklemeleri bu durumu değiştirmemiştir.

Bu durum değişmelidir

Ulusal, cinsel, sınıfsal kimlikler gibi inanç kültür kimliği de insanlar için vazgeçilmezdir, hiçbir biçimde sınırlandırılmamalıdır. Yaşadığımız ülkenin temel sorunu da bu noktada ortaya çıkmaktadır. 'teklik' politikası nedeniyle tüm kimlikler yok sayılıyor özgünlükleri tanınmıyor. Sistem içinde ötekileştirilen bir kimlik olarak Aleviliği de bu temelde ele almak gerekiyor.

Bu sorunun çözümü kesinlikle AKP'nin göstermelik kimi açılımları değildir. AKP ve CHP açısından Alevi açılımı da Kürt sorunu ve Filistin sorunu gibi bir seçim kartıdır.

Alevi toplumunun gerçek anlamda özgürlüğü sorunlarının çözüm bulması bu ülkenin demokratikleşmesine bağlıdır. Demokrasi ise egemen güçlerin, iktidar partilerinin getireceği bir şey değildir. Tüm toplumsal kesimlerin kendilerini özgürce ifade edebileceği öz örgütlülüklerini geliştirmesi, tüm ötekileşenlerin güç birliği yapması ile yaratılacaktır bir geçeklik. Tarihsel mirası üzerine boy verecek Alevilik demokrasi cephesinin en önemli dinamiklerinden biridir. Ötekileştirilen tüm sisteme muhalif güçlerle ittifak içinde olunması büyük bir önem arz etmektedir. Böylesi bir ittifak dönemsel-taktiksel ya da siyasi bir yaklaşım değildir. Kendisini tanrısal olarak kabul ettirip, halkları kullaştıran egemen sisteme karşı 'BENİM KABE'M İNSANDIR' diyen bir felsefenin gerekliliğidir. Sonuç olarak; Aileviler yüzyıllarca ötekileştirilmenin acısını yaşayan inanç-kültür grubu olarak bugün demokrasi mücadelesinde en fazla rol oynaması gereken kesimlerdir. Seçim dönemi yaklaştıkça çeşitli açılımlarla onları kullanmak iktidarlarına araç yapmak isteyen güçlere; demokrasi mücadelesi veren cepheye aktif katılım sağlayarak yanıt olmalıdırlar. Bu nedenle diyorum ki, ' GELİN CANLAR BİR OLALIM, ÖZÜ ÖZE BAĞLAYALIM, GEÇSİN YEZİDLERİN ÇAĞI'

HATİCE BOZKURT