Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersim Dile geldi, Devlete Çağrı

Dersim Konferansı’nın sonuç bilgirgesinde, “Türkiye kendi tarihiyle yüzleşmeli, jenosid mağdurlarına karşı uluslararası hukuktan doğan sorumluluklarını yerine getirmelidir” denildi. 

“Dersim ‘38 - 70 Yıl Sonra” konferansında, katliamın gelişimi ve sonuçları tarihi belge ve tanıklarıyla anlatıldı, tartışıldı. Konferans katılımcıları, yayınladıkları sonuç bildirgesinde, Türk devleti ve uluslararası güçlere taleplerini duyurdu. Buna göre, Türk devleti jenosidi kabullenip, hukuki karşılığını üstlenmeli; uluslararası güçler hem arşivlerini açmalı hem de Türk devleti nezdinde girişimlerde bulunmalı. Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu’nda (AP) önceki gün saat 15:00 ile 18:30 saatleri arasında gerçekleşen konferansa; AP Milletvekili Feleknas Uca, Dersim Yeniden İnşaa Derneği Başkanı Haydar Işık, AB Türkiye Yurttaşlık Komisyonu Sözcüsü Hans Brandscheidt, Adalet ve Demokrasi için Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı Hilda Tchoboian, Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, Yazar Ragıp Zarakolu, Prof. Dr. Ronald Mönch, AP Milletvekili Erik Maiers ve Amed Milletvekili Aysel Tuğluk konuşmacı olarak katıldı.

‘Hala o acılar yaşanıyor’

Konferansın açılış konuşmasını yapan AP Milletvekili Feleknas Uca, “Türk tarihinin aydınlanması ve hazmedilmesi çok önemlidir. Ne yazık ki Türk Dışişleri Bakanı ve Türk medyası günlerdir bu konferansı engellemeye çalışıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuda iki hedefi vardır. Birincisi kendi tarihini aydınlatmamak, ikincisi Kürtleri susturmaktır” dedi. “25 bin askerin katıldığı ve onbinlerce sivil halkın katledildiği 1937-1938 katliam yıllarının travmalarını, söze vurulmamış hatıraları ve acılarını insanlarımız halen yaşıyorlar” diyen Uca, “Burada Türkiye tarihinde gerçekleşen sadece Dersim Katliamı’nı, sadece Ermeni soykırımını değil, Koçgiri, Zilan, Ararat, Şeyh Said, Maraş, Qamişlo, Mahabad, Enfal, Halebçe ve Şengal gibi yaşanan birçok katliamı kınıyor ve katledilenleri anıyoruz” diye konuştu.

‘Jenosidin ardından Etnosid uygulandı’

Ardından söz alan Dersim Yeniden İnşaa Derneği Başkanı ve Yazar Haydar Işık, “Dersim Katliamı’nın ardından 70 yıl geçmiştir ve halen Türkiye’de halkımız ´Kürdüm` dediğinde, kendi dilini ve kültürünü yaşamak ve yaşatmak istediğinde ´bölücülük` yapmakla ve `terörist` olarak suçlanıyor” hatırlatmasında bulundu. Dersim Katliamı’nın sadece 1937-1938 yılları arasında gerçekleşmediğine dikkat çeken Işık, şöyle devam etti: “1935’li yıllarda resmi kararlarla başlatılan Dersim trajedisi 37-38 katliamı ardından Dersim bölgesinden Türkiye`nin her bir köşesine sürgün ve halen içinde bulunduğumuz beyaz katliam dediğimiz, okullarda, dairelerde ve hatta evimize kadar giren asimilasyon politikaları açıkça uygulanmaktadır. Türklüğün kutsandığı ve kahramanlaştırıldığı Türkiye okullarında halen ısrar ile uygulanan bu asimilasyon politikalarıyla yaşanan jenosidin ardından Dersim halkı üzerinde bir Etnosid uygulanmıştır.”

Işık, katliam, sürgün ve asimilasyon politikalarına karşın Avrupa Birliği’ne Türkiye politikası üzerinden yetkililere dayatması gerekenler konusunda şu çağrıda bulundu: “Türkiye üzerine okullarda Kürt öğrencilerine anadillerinde öğrenme imkanının tanınması, Kürt sorunun barışcıl bir şekilde çözülmesi, Dersim ve tüm diğer illerde Kürt isimlerinin geri verilmesi/tanınması.“

‘Türkiye diplomasi masasına oturmalıdır’

Işık’tan sonra bir konuşma yapan AB Türkiye Yurttaşlık Komisyonu Sözcüsü Hans Brandscheidt ise “ ‘Ermeniler sürgün edilmeseydi, Kürtler katledilmeseydi bugünki Türkiye var olmazdı` mantığı, halen Türkiye’nin temel hareket faktörü olan Lozan bugün Ankara’dadır“ dedi. Brandscheidt, yaşanan gerçeklerin bir katliam temelinde ele alınmasını ve Avrupa Birliği platformunda sorgulanmasının önemine dikkat çekerek, “Türkiye kendi tarihinde gerçekleşen ve gerçekleştirdiği birçok katliamdan sorumlu ve suçludur. Bu sorumluluğu ve suçluluğu gün ışığına çıkarmak sadece Kürtlerin, Ermenilerin ve Türkiye’de yaşayan birçok azınlıkların ve demokrat insanların görevi değildir. Temel görev ve sorumluluk Türk devletine düşüyor” tespitlerini yaptı. “Türkiye bugün inkar ve imha politikasından vazgeçip, diplomasi masasına oturmalıdır” diyen Brandscheidt, “Avrupa Birliği’ne aday olan bir Türkiye bugün kendi ülkesinde varolan insan hakları temelindeki aykırı, olumsuz standartları çözmelidir. Avrupa`nın ve dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bu gibi konferansların bu konudaki önemi büyüktür“ değerlendirmesini yaptı.

Adalet ve Demokrasi İçin Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı Hilda Tchoboian ise Ermeni soykırımı ve Dersim Katliamı’na değinerek, “Bugünkü Türkiye toprakları üzerinde birçok katliamlar gerçekleşti, birçok kıyım yaşandı. Uygarlığın gözbebeği olan Avrupa`nın gözü önünde halen katliamlar yaşanmaktadır. Bir daha yaşanmaması için, varolan sürgün ve asimilasyon politikalarının son bulması, Ermeni ve Kürt halkının barış içinde yaşaması için önemli olan bu gibi acıları ve dramları uluslararası platformlara taşımak ve hesabını sormaktır.”

‘Sis perdesi kaldırılmadı’

Konferansın ‘vatana ihanet’ vurgusu ile engellemeye çalışılmasını eleştiren Dersim Milletvekili Şerafettin Halis, fakat başarılı olunmadığını hatırlattı. Halis, “Aradan 70 yıl geçmesine rağmen yaşanan acıların üzerinden sis perdesi kaldırılmadı, arşivler ve belgeler sunulmadı ve Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar bu konuda bir adım atmadı” dedi. Dersim trajedisini anlatmak için uygulanan dört aşamayı açıklamak gerektiğini dile getiren Halis, şu açıklamada bulundu:

- Birinci aşaması ´Sel Hareketi` dediğimiz askeri seferdir.
- İkinci aşama 1938 kıyım ve katliam yılıdır. Bu yılda, ana rahminde erkek midir, kız mıdır diye sigara karşılığında bahse giren askerlerin, süngüler ile hamile kadınlarımızın karınlarını deştikleri yıldır.
- Üçüncü aşama sürgün aşamasıdır.
- Dördüncü aşama ise ´beyaz katliam` dediğimiz asimilasyondur. 1938 sonrası Dersim manzarası olarak kışla, karakol, okul ve cami manzarasını görebiliyoruz. Bir yandan kontrol, diğer yandan eğitim ve dini temelde asimilasyon. Ki Dersimliler bu kadar yoğun bir etki altında ´Kürt müyüz -Türk müyüz?` sorusunu sorma derecesine gelmişlerdir.” Halis konuşmasını şu çağrıyla bitirdi: “Sis ve karanlık perdesi kaldırılmalıdır, herkes gerçekleri öğrenme hakkına sahip olmalıdır, arşivler artık açılmalıdır, Seyid Rıza gibi birçok ölülerimizin mezarlarının yeri açıklanmalıdır.”

‘Kaderini tayin hakkı engellendi’

Halis’ten sonra söz alan Yazar Ragıp Zarakolu da konuşmasında şunları belirtti: “1914 yılında bir Ermeni reformu vardı. Şimdi de bir AB reformu vardır. Bu korkutuyor. İsyanın kuralları temelinde halkların kendi kaderini tayin hakkından korkuluyor. Ermeni soykırımıyla kaderini tayin hakkı engellenmiştir. Bu proje Ermenilerle başladı, Kürtler ile devam etti. Dersim’in yıkılmaması, tarihle kaynaklı bir direnişin sembolü haline gelmesindendir. Dersim kalesini düşürmek, şuan R.T Erdoğan’ın dilinden düşmüyor. Amed ve Dersim kalelerini düşürmek şu an TC. zihniyetinin temel amacıdır. Önemli olan buna karşı demokratik ve diplomasi yolundan mücadele etmektir. Yıllardır Kürt halkı bu konuda birçok ağir bedel ödeyerek direndi ve direnecektir.” Konuşmanın ardından “İnkar edilen bir katliamın anıları- Türk askerinin Dersim’de Kürt halkı üzerine uyguladığı yok etme politikası” konulu bir sinevizyon gösterisi yapıldı.

Mönch: Üç aşamada katliam

Ardından söz alan Bremen Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ronald Mönch, katliam trajedisinin üç aşamadan geçtiğini vurguladı:

- Birinci aşaması ön hikayesi dediğimiz aşamadır. Birçok katliam ve sürgün yaşamış Dersim toprakları ve halkının, diplomasi masası üzerinden fermanı okunmuştur. ‘İnsanlığa karşı suç’ temelinde uygulanan Anadolu’nun homojen bir ulus yapısına ulaşması amaçlı 1915-1917 Ermenilerin katliamı ve Dersim bölgesinde dil, inanç ve etnik temelde baskılar yapılmıştır.
- İkinci aşama 1936-1938 yılları arasında yaşanan ve 70 bin insanın katledildiği jenosidin kendisidir.
- Üçüncü aşama 1938 sonrası günümüze kadar ulaşan inkar, sürgün ve asimilasyon politikaları. Prof. Mönch, Dersim Katliamı’nın bu üç aşama ile ele alınması ve sürece uygun bir diplomasiyle masaya yatırılması gerektiğini söyledi. Konferansta konuşan AP Milletvekili Erik Maiers ise Türkiye’ye Kopenhag Kriterleri’ni hatırlattı: “Avrupa Birliği’ne girmek isteyen bir Türkiye bu yazılı teorileri pratikte uygulamalıdır. Türkiye ve şu anki hükümet politikası bunu ne yazık ki göstermemektedir.”

‘Munzur kızıl kan akıyordu’

Konferansta Dersim ‘38 katliamı tanığı Gülizar Ana’ya da söz hakkı verildi. Gülizar Ana, Zazaki yaptığı konuşmada tanıklıklarını anlattı: “Bütün ailemi Kemerece’ye yakın bir yerde katlettiler, Munzur sadece kızıl kan akıyordu. Ağızlarında insan ayağı ve eli ile dolaşan köpekleri gördüm. Bizi ikişer ikişer ağaçlara bağladılar, doğum sancısı olan iki hamile kadın vardı- uçurumdan attılar ve parçalanan kadınların karnındaki bebeler taşlara yapıştılar. Söyleyin, Avrupa bu katliama göz yummasın. Biz yaşamak istiyoruz, biz savaş değil barış istiyoruz! Almanya diyor ki Türkiye’de barış vardır. Ama naa, gidin bakın insanlar işkence görüyor, ağızları, gözleri şişiriliyor. Avrupa’ya söyleyin buna çare bulsun.”

‘Güzelim coğrafyada öfke dinmiyor’

Konferansın ikinci bölümünde ise katılımcılar görüşlerini dile getirdikten sonra DTP Amed Milletvekili Aysel Tuğluk söz aldı. Tuğluk, şunları kaydetti: “Kürtlerin hayatı hep çok ucuz oldu. O güzelim cennet coğrafyasında dillere, inançlara, kadına, doğaya yöneltilen öfke dinmiyor. Hayat kutsanmıyor, ölüm durmadan yüceltildiği için. Farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük halen ülkemin en korkunç kabusu gibi yeni bir güne uyanmamızı engelliyor. Sürgünden bahsediliyor, beğenmeyen gitsin deniliyor. Soruyorum şimdi; Sahi Dersim’in ne kadar ötesindeyiz?” Tuğluk, konuşmasını şu çağrılarla noktaladı: “Kardeşlik hakkımızı istiyoruz, eşit ve özgür hukukumuzu, kültürel varlığımıza saygı, dilimizi, kimliğimizi istiyoruz. Ne azı ne fazlası; bir toplum, bir halk onuruyla nasıl yaşayacaksa, sadece onu istiyoruz. İsyanımız tarihimizin yok edilmesine, kimliğimizin-dilimizin-kültürümüzün aşağılanmasınadır. Seyid Rıza`nın çocukları olarak, onun idam sehpasında söylediğini 70 yıl sonra, öldürmelere, tutuklamalara, boynumuzdaki urgana aldırmadan, onurlu barışını arayan Kürtler olarak bir kez daha söylüyoruz: Günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir!” Konferans Tuğluk’un konuşmasıyla noktalandı.
 

Sonuç bildirgesi

Konferansın sonunda bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Sonuç bildirgesinde yer alan maddeler şöyle:

- Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi tarihiyle yüzleşmeli, jenosid mağdurlarına karşı uluslararası hukuktan doğan sorumluluklarını yerine getirmelidir.
- 17 Kasım 1937’de Elazığ’da idam edilen Seyid Rıza, oğlu ve diğer Dersimliler başta olmak üzere, mezar yerleri bilinmeyen kimselerin cesetlerine ne yapıldığı açıklığa kavuşturulmalı, ailelerine bilgi verilmelidir.
- Jenosid sırasında askerler tarafından kaçırılan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan çocukların akıbetleri açıklığa kavuşturulmalıdır.
- Türkiye, AB ülkeleri, ABD ve Rusya Federasyonu’nun elinde bulunan Dersim Jenosidi’ne ilişkin tüm arşivler kamuoyuna açılmalıdır.
- Dil, kültür, inanç ve kimlik alanında yapılmış tahribatın etkisini azaltabilmek amacıyla özel bir rehabilitasyon programı uygulanmalıdır.
- Bölgeyi insansızlaştırma ve yaşanmaz bir hale getirmeyi amaçlayan barajların yapımı derhal durdurulmalı, doğaya zehir saçan siyanürlü altın işletmesi kapatılmalı, doğanın korunmasına dönük önlemler alınmalıdır.
- Dersim Jenosidi’nin unutulmaması, gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması için başta AB olmak üzere ilgili tüm kurumlar Türkiye nezdinde girişimlerde bulunmalıdır.