Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Mağdurlardan Özür Dilenmeli

Yeni_Özgür_Politika‘’Herkesin nelerin yaşandığını bilme hakkı vardır. Mağdurları ve yaşanan acıları bilme hakkı vardır. Bu farklı ve zor bir istek olabilir ama temel bir gerekliliktir. Devlet mağdurlardan özür dilemeli, tazminat ödemeli, topluma tanıtmalı, desteklemeli ve korumalıdır.“

Uluslararası alanda tanınmış avukat Barry A. Fisher, Türk devletinin Dersim’deki uygulamalarını herkesin bilme hakkı olduğunu söyledi. Devletin bu istemi gerçekleştirmesinin zor ancak gerekli olduğunu vurgulayan Fisher, „Mağdurlardan özür dilenmeli, tazminat ödenmeli ve topluma tanıtılmalıdır“ dedi. ABD’li avukat Barry A. Fisher, „İnsani görevim gereği, Kürtlerle beraber Türklere ve diğer azınlıklara barışı, eşit ve özgür temelde bir yaşama desteğimi sunmak istiyorum“ diyor. 

Fisher, Uluslararası İnsan Hakları Avukatları kuruluşunun eski başkan yardımcısı, Amerikan Barosu Birinci Yasa Değişikliği Komitesi’nin başkan yardımcısı ve aynı kuruluşun Din Özgürlüğü Alt Komitesi’nin başkanı, Amerikan Barosu’nun Orta ve Doğu Avrupa Hukuk Kurumu’nun danışmanı, Uluslararası Din ve İnanç Özgürlüğü Akademisi’nin üyesi, 1993 Unesco BM Viyana İnsan Hakları Deklarasyonu’nun Uygulanması İçin Konferans delegesi. 

Fisher, çok sayıda araştırma yürütüp, rapor hazırladı. Özellikle ırk, etnisite ve dinle ilgili davalarda uzman olarak değerlendiriliyor. Romanya, Moldova, Arnavutluk, Bosna ve Beyaz Rusya’da anayasa hazırlık çalışmalarına katıldı. Aralarında Rusya, Meksika, İspanya, Arjantin, Kanada, Almanya ve İngiltere’nin de bulunduğu çok sayıda ülkede hukuki konularda danışmanlık yaptı. Çok uluslu müzakere gruplarının içinde yer aldı. Almanya ve Avusturya’daki soykırım davalarında avukatlık yaptı, Çinli ve Koreli seks kölelerinin hukuki temsilini yaptı. Fisher ile 24 Kasım’da Berlin’de gerçekleştirilen Dersim 38 Katliamı Konferansı’nda sohbet ettik... 

‘Kürdistan bir şemsiye’

Öncelikle şunu öğrenmek istiyoruz sizden. Bir hukukçu olarak Kürtlerin şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kürt sorununa ilişkin temel düşüncelerimden biri şudur: Herşeyden önce Kürtlere karşı gerçekleşen saldırıların uluslararası boyutların araştırmak gerekiyor. Kürtlere karşı açık yürütülen bir savaş vardır. Bu bir gerçektir. Tabii ki, bu konuda ‘Kürtler’ terimini üzerine bir çok siyasi tartışmalar yürütülmektedir. Çünkü bu insanlar, büyük bir coğrafyada yaşamaktadırlar. Kürdistan terimi bana göre bir şemsiye gibi büyük bir alanı kapsıyor, çok yıllar önce bazı eski haritalarda bu isim altında bahsedilen bir alandır ve bu alan bir çok insanı kapsıyordu. Ve bu insanlar diğer kültürlere, diğer inançlara karşı çok açık, hoşgörülü insanlardır. Milliyete, belli bir alfabe yapısına, belli bir inanca veya belli bir dile (veya dil lehçesine) daralmamış bir halktır.

Alevileri var, Müslümanları var, bir çok dillerde konuşan bir halkı vardır. Ve bu bir asıl nüsha yani bir özelliğidir ki, bu halk bu kadar uzun bir süre dayanmış ve kimliğini bu şartlar altında korumuştur. Dünya tarihinde bunun eşine, benzerine çok az rastlarız. 

Kürdistan’ın şemsiye olma özelliği çok sayıda dili, inancı ve kültürü korumaktadır. Ve Kürtler diğer insanlar gibi yaşamak için mücadele vermektedirler… Bu konuda önemli çabalar sarfetmektedirler. 

Bu da olumlu ve dünyaya çok güzel bir model örnektir. Yine Kürtler bence sadece 4 ülke parçalarından ibaret değildir. Dağlara sığınan büyük bir halk tabanı var, uzaklara sürgün edilen ve serpiştirilen büyük bir Kürt kitlesi var, Arap ülkelerinde farklı kimlikler altında yaşayan Kürtler var. Bunların büyük bir kısmı tespit edilmemiş veya edilemiyor. Zazaki’nin özel bir tarihçesi ve özgünlükleri. Bu ve benzer hassasiyetleri de gözönünde bulundurursak, armoni ve birlik içinde yan yana yaşamak mümkün olacaktır. 

‘Biz kimiz’ sorusu 

Uluslararası arenada Kürtler nasıl görülüyor? 

Dünyada ülkeler arasında birçok ilişki var, oynanan bir çok oyun var. Bazen bu oyunları kaybedersiniz… Çünkü Dünya değişiyor. Kürt halkının bu konuda rolü, dengelerin korunması veya sarsılması açısından önemlidir. Uzun süreden beri kabul edilmeyen insanlar olarak damgalanan Kürtler, bugün kendi kimliklerinin arayışındadır. Kürtler ‘Kimiz biz?’, ‘Dilimiz nedir?’ ‘Dinimiz nedir?’ bu ve benzeri sorular ile önemli çabalar sarfediyorlar. Birçok farklılıkları ile bu insanlar bir coğrafyada yaşıyorlar… Bu coğrafya bir birlik içinde, diğer dini yapılanmalara karşı, etnik ve kültürel gruplara karşı açık ve büyük hoşgörü içinde. 

Dersim ‘38 Konferansı’nda Kürtlerin zengin bir halk olduğunu vurguladınız. Söylediklerinizi açabilir misiniz?

Bence Kürtler, dünyanın en zengin insanları arasındadırlar. Ekonomik zenginlik boyutunda bunu söylemiyorum. Birlik ve tanımlama açısından çok zengin. Biliyorum, dünden bugüne sorunlu çatışmalar vardır ve bu çatışmalar bu birliği değiştirmek istiyor… Zazaların ve Kurmancların kimliklerini eritmek istiyor. Bu insanlar bir coğrafyada yan yan yana ve bir armoni içinde yüzyıllarca yaşadı. Bu bakış açısından bu meseleye bakıyorum ve Kürtlerin konumunu tanımlıyorum. 

Dilin bu zenginlik içinde yeri ne? 

Evet günümüzün Türkiye’sinde sadece Türkçe ve Kürtçe konuşulmuyor. Lazca konuşanı, Gürcüce konuşanı, Emenice konuşanı ve onlarca azınlık dili vardır. Fakat Türkiye, Türkçe konuşmaya, Türkçe düşünmeye, Türkçe yaşamaya zorluyor. Bu kabul edilemez. Türkiye mozaik ve çok renkli bir ülkedir. Bu renkler güzelliğini korumalıdır. Bu insan hakları açısından da önemli bir noktadır. Dillerin, dinlerin, kültürlerin zenginliği olan bu coğrafyada herkes kendi rengi ile yaşamalıdır. Bunun en temelinde mozaik yapıyı görsel hale dokunduran bir harita sunulmalı ve bu haritada „burası Kürtlerin, burası şu ve burası şu azınlıkların yaşadıkları bölgeler“ şeklinde hakların topluluğu tanıtılmalıdır. Buna benzer sorunları Hindistan da yaşadı. Orada herkese ‘Hindu’dur gözü ile bakıldı fakat o coğrafyada o kadar çok ve o kadar farklı haklar, o kadar farklı diller, o kadar farklı inanç sistemleri yan yana yaşıyorlar ki…

Türkiye’de ise var olan tüm okul ve ünivesitelerde tarihi olgular, toplumsal gelişmeler, hatta savaş ayrıntıları taraflı yazılmıştır ve Türk ulusu neredeyse kutsanmaktadır. Kürtler ve diğer azınlıklardan ya hiç bahsedilmemekte ya da onlandan olumsuz bir şekilde bahsedilmektedir. Çocuklara bu şekilde farklı uluslara karşı derin bir düşmanlık ve küçümsemeyi okullarda aşılıyorlar. Bu hatalar bir an evvel düzeltilmelidir. 

‘Yer isimleri üzerindeki yasaklar kaldırılmalı’

Dersim Soykırımı’na ilişkin son günlerde hedeflerden biri de tazminat istemidir…

Tazminat istemine gelince bu konuda birçok düşünce ve fikirlerim var fakat bunun için var olan Sayın Eren Keskin gibi, Sayın Erdal Doğan gibi Kürt ve Türk avukat meslektaşlarıma danışarak ortak bir komisyon tarzında bu atılması gereken adımları ortak kararlaştırmak ve önümüzdeki süreçte kamoyuna sunmak istiyorum. Bu şekilde birey olarak insani görevimi yerine getirmek, Kürtlerle birlikte barışa ve özgür bir yaşama destek sunmak istiyorum. Fakat tazminat tartışmalarına geçmeden önce şu bakımdan bir kararlılık bir birlik tanımlama kazanmamız gerekiyor. Bu kıyım kültürel bir kıyım mıdır? Kürtler aşiretleri ile, kültürel özellikleri ile kıyımdan geçirildiler. Bunun tespiti önceliklidir. İnsanlara Türk isimlerin zorla dayatılması, köylerin Kürtçe isimleri yerine Türkçe isimlerin dayatılmasıyla bir kültürel kıyım gerçekleşmektedir. Bu konuda iyi niyet bir an evvel göstermeli ve Kürtçe isimler üzerinde yasakları kaldırmalıdır. 

‘Hukuksal platformlara taşınmalı’ 

Peki tazminat davası açılırsa… Sizce kaç yıl sonra sonuçlanabilinir? 

Böyle bir soruya cevap vermek zor. Ki önce tazminatın içeriğinin tartışılması gerekir. Soykırım statüsünde bu konuyu ele alırsak, tazminattan önce bir mahkeme sürecini, bir kabul sürecini aşmak zorunludur. Kürtlerin varlığı ve soykırımın gerçeği… Öncelik bunların kabulüdür. Soykırım bir kültürel kırımdır ve bunun hukuksal platforma taşınması gerekiyor. Her kültürde olduğu gibi Kürt kültüründe yaşam damarı dilidir. Çoğunluk tezi bu konuda önemli bir noktadır. Çok dilli bir ortamda tek dilli olma baskısı ön plandadır. Bu ve benzeri sorunların hukuksal boyuta ulaşması gerekiyor. 

‘Kürtlerin ilişkileri önemli’

Siyasi işbirliği uluslararası mahkemelerce etkili bir hale gelmiştir. Dersim Soykırımı hukuksal bir aşamaya geldiğinde, sizce uluslararası işbirliği hangi boyutta davaya yansıyacak? 

Her ülkenin kendi imkanları doğrultusunda yapabileceği işler, atabileceği adımlar vardır. Bu ABD’de farklıdır, örneğin Almanya’da farklıdır. Her ülke böylece kendi payı ölçüsünde bir katkı sunabilir ve sunabilmelidir de. Parlamentolar bu konuda önemlidir. Ticari ve siyasi ilişkilerde baskı yapılabilir. Hükümetler bu konuda daha samimi yaklaşabilirler… Fakat bu, aynı zamanda Kürtler ile bu ülkeler arasında kurulacak veya var olan ilişkilere bağlıdır. 

Şu anda Kürtler açısından enteresan bir durum var....

Irak’ta kurulması planlanan hükümet modeli sonuçlanmıştır. Ve bu sonuçlanma Kürt toplumu sayesinde de hızlanarak sonuç almıştır. Bu İran, Suriye ve Türkiye’ye model olabilir… Ki şu anki Erdoğan ile Öcalan arasındaki ilişki arayışları bunu gösteriyor. Kürtlerin Irak ile anlaşması bu konuda örnektir. Fakat Türkiye bu modeli kabul etmeyebilir. 

Miloseviç davasında birçok tanık karanlıkların aydınlığa çıkmasına destek sunmuştur. Oysa Dersim Soykırımı’nda şu anda bu kadar fazla bir tanık yok. Ya da dün olduğu gibi susmayı tercih ediyorlar; çünkü susturulmuş, kendilerine ölüm tehditlerinde bulunulmuştur? 

Bu konuda başta STK’lar olmak üzere halkın kendisine büyük görevler düşüyor. Olayları belgelemek, sözleri yazıya dökmek, sessizliği kırmak başta Kürtlerin elindedir. Yazılı ve görsel dökümantasyonlar yapmak mantıklı ve önemlidir. Böylece güçlü bir kamuoyu oluşturmak mümkün olabilir ve fikir alışverişi sağlanabilir. Yazılan birçok yanıyla doğruyu açığa çıkarabilir, önyargıları kırabilir. Dost kazandırabilir. Eğer bir insan kendi geçmişi ve kendi tarihiyle yüzleşebilir ise bu gelecekteki ilişkileri de belirler. Bugün nasıl ki, birçok bilim insanı, Dersim gerçeği üzerine belgeler ile konuşuyor ise bu daha ya yaygın bir hale dönüşmelidir. Orada insanlar vardı ve bu insanlar bunu yaşadılar. Bu belgelenmeli, aydınlığa kavuşturulmalı. 

Eğer, Türkiye katliamı, Dersim Soykırımı’nı kabul ederse, nasıl bir mahkumiyet yaşayabilir? Bunun maddi, manevi ve siyasi boyutları nedir?

Türkiye, barış içinde çok kültürlülüğü kabul etmek zorundadır. Yani kendi coğrafyasında yaşayan kültürleri kabul etmek zorundadır. Dilleri, dinleri, insanları kabul etmek zorundadır. Bunun dünya üzerinde birçok örneği vardır. Hindistan buna bir örnektir. Afrika buna bir örnektir. Türkiye’nin şunu anlaması ve kabul etmesi gerekiyor. Türkiye’nin eğitim ve kamu hizmetinde birçok hataları ve günahları vardır. Herkesin nelerin yaşandığını bilme hakkı vardır. Mağdurları ve yaşanan açıları bilme hakkı vardır. Bu farklı ve zor bir istek olabilir ama temel bir gerekliliktir. Mağdurlardan özür dilemeli, tazminat ödemeli, topluma tanıtmalı, desteklemeli ve korumalıdır. 

NİHAL BAYRAM - ALİ GÜLER



YENİ ÖZGÜR POLİTİKA