Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

O BAŞKA

“Asimilasyon, bir insanlık değerinin zorla devşirilmesidir. Dinde, kültürde, bir değişime zorla tabi tutulmasıdır. Geleneklerinden zorla tecrit edilmesidir ki, buna zorlamak kesinlikle bir insanlık suçudur.”

Y. AYDEMİR

Bu değerlendirme Başbakan Erdoğan'a ait. Başbakan, “Bunu ben söylemiyorum, bilim söylüyor” diyor; asimilasyona bilimsel nedenlerle karşı çıkıyor. Erdoğan, 2008'de Almanya'da yaptığı çıkışı sürdürüyor. Asimilasyonun insanlık suçu olduğu gerçeğini, yine Almanya'da matematiksel bir kesinlik içerisinde belirtiyor: 2+2= 4.

Ne kadar bilimsel bir başbakanımız var, değil mi? Hem bilimsel, hem de sözünü sakınmayan. Gerektiğinde İsrail'e de kafa tutuyor, “one minute” diyor, katliam yapmakla, devlet terörü uygulamakla suçluyor. Özü, sözü bir olan başbakanla ne kadar gururlansak az!

Artık dünyamız “global bir köy.” Başbakanda “dünya lideri” edasıyla her konuda konuşuyor. Dünyanın neresinde bir insanlık suçu işleniyorsa, dersinizi Başbakan'dan alabilirsiniz. Güney Afrika'da yaşanmış olan ırkçı apartheit rejiminin eleştirisini mi istersiniz? Başbakan ırkçılığa karşı tam bir demokrat kimliğiyle karşınıza çıkacaktır. ABD'nin yerlilere ve siyahilere karşı ırkçılığı mı? Başbakan'ın, “Türkiye'nin zencisi” duyarlılığıyla yapacağı değerlendirme, sizi gözyaşları içerisinde bırakabilir.

Türkler söz konusu ise, başbakan çok daha duyarlıdır. Türk ulusuna karşı Avrupa'da uygulanan ırkçı ayrımcılığa karşı; ya da dünyanın herhangi bir köşesinde Türk kökenlilere dayatılan asimilasyona ve insanlık suçlarına kararlılıkla karşı çıkar. Başbakan, Türklere olduğu kadar, siyasal İslamcı duyarlılığı gereği, bütün Müslümanlara yapılan ayrımcılığa da karşı çıkar. Doğu Türkistan'dan Bulgaristan'daki Türk azınlığa kadar her şey ilgi alanındadır. Hatta Moldova'daki Türk azınlığa özerklik istemekte tutarlılık bakımından bir sakınca görmez. Üstelik Moldova'daki Türklerin Hristiyan olmasını da bu tutarlılığın bir timsali olarak görebilirsiniz. Biz sosyalistler de bu konuda başbakanla hemfikiriz. Kendi ulusumuza ve halklarımıza, Batı'lı emperyalist kibirle Müslüman halklara yapılan aşağılamaya, ayrımcılığa, ırkçılığa bütün kararlılığımızla karşı çıkıyoruz. Peki başbakan gerçekten ne kadar tutarlı? O'nun insanlık değerlerine bağlılığının, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı olmasının ölçütünü nerede arayacağız? Dünya'da mı, Türkiye'de mi? Başbakan'ın duyarlılıkları, insanlık ölçütleri sadece Türkler için mi geçerli?

Almanya'da asimilasyona karşı çıkan ve anadilde eğitim isteyen Başbakan'ın bilimsel terazisi Türkiye'ye gelince neden şaşıyor? Dünya'da başka, Türkiye'de başka; Türklere başka, Kürtlere, Alevilere başka. Başbakan Dünya'da “demokrat”, Türkiye'de milliyetçi.

Başbakan'ın asimilasyona karşı çıkan bilimsel ölçütü, Kürtleri, Alevileri ve diğer azınlıkları niye kapsamıyor? Onların suçu Türkiye siyasi coğrafyası içerisinde yaşıyor olmaları mı? Yoksa, Kürt, Alevi ve diğer Türk olmayan ulusal ve dinsel topluluklara mensup olmaları mı?

Kürtlerin anadilde eğitim talebini Başbakan “bölücü” olarak görüyor. Niye? O başka! Alevilerin zorunlu din dersinin kaldırılması talebine karşı çıkıyor. Niye? O başka! Türkler için hak olan anadilde eğitim, Kürtler için niye yasaktır? Kürt çocuklarının da, tıpkı Türk çocukları gibi anadillerinde eğitim almaları, en doğal hakları değil midir? Bu hakka karşı çıkmak ulusal inkarı ve asimilasyonu sürdürmek değil midir? Alevi çocuklarına zorunlu din dersi biçiminde zorla Sünni din eğitimi dayatmak, asimilasyon değil midir?

O, niye başka? Efendim, Türkiye üniter bir devlettir; Türkten başka ulus, Türkçe'den başka dil tanımaz. Türkiye'yi tek'çi üniter bir yapıda kurarken Kürtlere, Alevilere, azınlıklara mı sordunuz? Asimilasyonun insanlık suçu olduğu bilimsel gerçeği, devletin yapısına göre mi belirleniyor? Bilimselliğin ölçütü üniter yapı mı; bir bilimsel gerçek üniter yapıya uymuyor diye, bilimsel olmaktan çıkıyor mu?

“O başka” ikiyüzlülüğü, Başbakanın ve Türkiye'nin gerçekliğidir. O başka gerçekliği, ırkçı milliyetçiliğin gerçekliğidir. Bunda ne bir tutarlılık, ne de bir demokratlık vardır. Bilimsel olan, bütün uluslar, ulusal topluluklar için geçerlidir.

Ayrıca, AKP Hükümetinin insanlık değerleri, dünya ölçeğinde de menfaatlere tabidir. Örneğin Başbakan, geçen yıl Uygur özerk bölgesinde yaşanan katliamla ilgili, “adeta soykırım” derken, “ikili ilişkiler veyahut menfaatler değil, insan öne çıkmalı” değerlendirmesi yapıyordu. Bir süre önce Çin Başbakanının Türkiye ziyaretinde ise, stratejik işbirliği anlaşmasına imza atmakta bir sakınca görmedi.

Asimilasyon tartışmasının prizmasında netleşen somut bir gerçeklik şudur: Türkiye'de dil sorunu, rejim sorunudur. AKP Hükümetinin bütün açılımları, mevcut rejimi korumak ve sürdürmek üzerinedir. Mevcut rejim ise, inkar ve asimilasyon üzerine kuruludur. Rejim sorunu çözülmeden, mevcut rejim korunarak ne asimilasyona karşı çıkılabilir, ne de Kürt sorunu çözülebilir.

Kürtlerin anadilde eğitim, Alevilerin zorunlu din dersinin kaldırılması talepleri, Başbakan Erdoğan'ın yüzüne taktığı o sahte demokrat maskesini bir anda indiriyor. O da başka!