Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

6-7 Eylül 1955 Utandıran Tarih BİR DAHA ASLA!

55 yıl önce dün ve bugün, ellerinde Türk bayrakları, kamyonlarla taşınan gruplar başta Rumlar olmak üzere İstanbul’da gayrımüslimlerin ev ve işyerlerine saldırdı. Müdahale edilmeyen saldırılar 2 gün boyunca sürdü.

6-7 Eylül nedir?

‘TALAN’dır

‘YAĞMA’dır

‘GASP’tır.

‘TECAVÜZ’dür.

‘LİNÇ’tir.

‘YIKIM’dır.

Ve bütün bunlar ellerinde Türk bayrakları olanlar tarafından, Türk bayrağı asılı olmayan ev ve işyerlerine yöneltildi. Saldırıdan kurtulmanın şartı, Türk bayrağı asmaktı. Türk bayrağı asan kurtuldu.  Böylece 6-7 Eylül’e, Türk bayrağı lincin, yağmanın, saldırının, tecavüzün bayrağı yapıldı.

Dehşet, 6 Eylül akşam saatlerinde başladı.

Yakma, yıkma, yağma,  tecavüz, linç, Yeşilköy’den Nişantaşı’na, Aksaray’dan Edirnekapı’ya, Laleli’den Bakırköy’e, Beykoz’dan Kalamış’a, İstinye’den Çengelköy’e kadar 40 km2 alana yayıldı.

Öldürülen kişilerin sayısı, kayıtlara geçtiği kadarıyla 37’ydi. Kayıtlara 60 olarak geçen tecavüz vakasının gerçek sayısı ise 400 civarındaydı.

Bazı kadınlar tecavüz edildikten sonra öldürüldü. 90 yaşındaki rahip Hrisantos Mantas diri diri yakıldı. En az birkaç rahip bıçakla ve zorla sünnet edildi. Onlarca kişi linç edildi. 

Londra’da toplanan Kıbrıs konferansı sırasında Türklerin Kıbrıs konusunda kararlılığını göstermek amacıyla Kıbrıs Türktür derneğinin üzerinden seferber edilmiş, “Kıbrıs Türktür, Türk Kalacaktır” sloganları ve Türk bayraklarıyla yürüyen kalabalıkların saldırıları  Rumlara karşı başlatılsa da,  giderek tüm gayrımüslimleri hedef aldı. 

4 bin 214 ev, 73 kilise, 26 okul, 1 sinagog ve işyeri, dükkan benzeri toplam 5 bin 317 mekan yakıldı, yıkıldı, yağmalandı.

Mezarlıklar tahrip edildi, ölülerin kemikleri etrafa saçıldı.

İstanbul’un Anadolu yakasından Büyükada’ya yağmacıları taşıyan 30-40 vapur kaldırıldı.

6-7 Eylül olayları bir gizli devlet operasyonuydu. Kitleleri tahrik etmek için kullanılan “Atatürk’ün evine bomba” konulması işinin, gerçekte MİT’in organizasyonu olduğu 1960 darbecilerinin kurduğu Yassıada Mahkemeleri duruşmaları sırasında ortaya çıktı.

Yıllar sonra, 1991’de Tempo dergisine verdiği röportajda, Genel Kurmay eski Özel Harp Dairesi Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden emekli  Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu gerçeği açıklamada hiçbir sakınca görmeyerek: “6-7 Eylül olayları bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenme idi, amacına da ulaştı” dedi.

6-7 Eylül, Anadolu’nun ve ekonominin Türkleştirilmesi sürecinin parçasıydı. 20.  yüzyılın başında Anadolu’da her 5 kişiden biri gayrımüslimken, yani gayrımüslim nüfus toplam  nüfusun yaklaşık %20’sini oluştururken, bugün bu nüfusun binde bire geriletilmesi ve mallarına el konulması sürecinin  dönüm noktalarından biriydi.

Süreç hâlâ devam ediyor. Tek millet, tek din, tek kültür anlayışı egemenliğini sürdürüyor. Gayrımüslimlerin vakıf malları, sözde reformlara, vaadlere rağmen iade edilmiyor. Rum ve Ermeni patrikhanelerinin tüzel kişiliği yok. Ermeni mağdurların tazminat talepleri infiale neden oluyor.

Özel Harp Dairesi geleneği de, kirli operasyonlar da, özel savaş yöntemleri de devam ediyor. Saldırgan kitleler yakıyor, yıkıyor.  Linç kültürü bu toplumdan hiç eksik olmadı. İşte bugün, linç girişimcileri, devletin en yetkili ağızları tarafından “duyarlı vatandaşlar” olarak tanıtılıyor ve cesaretlendiriliyor. 

En önemlisi şu ki, 6-7 Eylül 1955’te yakan, yıkan, linç eden, tecavüz eden, öldürenler bir avuç değildi. Yassıada duruşmaları tutunaklarındaki polis müdürlüğü ifadelerine göre en az 100 bin kişiydi. 1-1 buçuk milyonluk İstanbul’da 100 bin kişi, bugünün 15 milyonluk İstanbul’unda 1 buçuk milyon kişi demektir!

Bugün de linçciler bir avuç değil. Potansiyel linçci geniş kalabalıklar yaratılıyor.

Başka bir deyişle, nasıl 6-7 Eylül’ü yapan yalnızca Özel Harp Dairesi değilse, nasıl sokaktaki insanı da içine alan önemli bir toplumsal dinamik idiyse, bugün de linç kültürü birkaç milliyetçi odakla açıklanamaz, toplumsal bir gerçektir. 

Ve  o, yalnızca devlet politikalarına karşı çıkarak geriletilemez, topluma ayna tutmak, onun kendi kendiyle yüzleşmesini sağlamak ırkçılık, milliyetçilik, ayrımcılıkla mücadelenin en önemli unsurlarındandır. 

Bu yüzden biz insan hakları savunucuları, devlet politikalarına karşı çıkarken aynı zamanda  linç kültürünün bütün bileşenlerini, en başta milliyetçiliği, ırkçılığı, şovenizmi, nefret söyleminin her türlüsünü, “öteki”ni düşmanlaştırmayı, aramızdan sonsuza kadar kovmak için çalışacağız.

Onun için hep birlikte BİR DAHA ASLA diyoruz.

Gönderen Hülya İmak

 

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ IRKÇILIĞA VE AYRIMCILIĞA KARŞI KOMİSYON