Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

12 EYLÜLDE TUTUKLU OLMAK-HAYDAR UC

 
 

Erdal EREN'lerin anısına saygıyla!..

 

Her 12 Eylülde cuntanın yaptığı hukuksuzluğu, cinayetleri, idamları ve hak gasplarını anımsamamak mümkün değil. Cünkü 12 eylül hala kabuk bağlamamış bir yaradır ve cuntacıların açtığı bu büyük yara hala sarılmamıştır.

 

1980 yılının 8 Ağustos günü, Istanbuldan Gaziantepe giderken Tuzlada otobüsten indirildim. Bagajımda çıkan dergilerden dolayı epeyce dayak yedikten sonra Tuzla polis karakoluna götürüldüm. Bir haftalık kaba dayak faslından sonra, sırasıyla 1.Şube, ikinci şube dolaştırıldım ve nihayet Selimiye Askeri Kışlaşında tutuklandım.

 

 

Türkiyede sıkıyönetim vardı ve Selimiye kışlası 1. Ordunun merkeziydi.

 

Süleyman Demirel Başbakandı ve o günlerde Istanbul Tuzladakı yazlığına gelmişti. Sıkı bir güvenlik arama taraması vardı bu nedenle.

 

O dönemi yaşayanlar bilirler, bir kaos ortamı vardı; devrimciler büyük kentlerde yoğunluktaydılar. Bir yandan devletin kolluk güçleriyle cebelleşirken, öbür yandan devletin sivil faşist kolu MHP lilerle çatışıyor, bu da yetmiyormuş gibi sol örgütler birbirleriyle çatışıyorlardı.

 

Selimiye kışlasına gittigimizde her yer tıklım tıklımdı. Her gün onlarca, yüzlerce insan sorgusuz-sualsiz tutuklanıyordu. Bunun 12 eylül cuntasına hazırlık olduğu daha sonra anlaşıldı.

 

Selimiyede yapılan açlık grevi sonrası Hasdal Askeri Cezaevine nakledildik. Koğuşumuz kırk kişilikti. Çoğunluğu Dev-Sol davasından gelen devrimcilerdi. Büyük bölümüde Üniversite ögrencisiydi.

 

11 Eylül akşamı gece üç sıralarında koğuş nöbetçileri tarafından uyandırıldık. Isıklar sönük vaziyette sessizce toplandık. Icinde bulundugumuz cezaevi Tank taburunun icindeydi ve bütün tanklar Istanbula doğru gidiyordu. Neler olabilecegi üzerinde fakir alışverişi yapıyorduk.

 

Savaşın çıkmış olabilecegini ya da , Istanbulda büyük bir çatışmanın çıkmış olabilecegini, polisin yetersiz kaldığını bu nedenle askerlerin gidebileceğini söyleyenlerin yanında, ağırlıklı olarak ise darbe yapıldığı yönünde karara varıldı. Darbenin ise MHP nin yaptığı yönünde ağırlıklı görüş ortaya çıktı.

 

Sıra alınacak tavrın belirlenmesine gelmişti. Çünkü büyük bir katliam yapılacağı kanısındaydık. Katliam girişimi olursa hep birlikte slogan atarak, direnerek ölüme gitme kararı alındı. Sabah 05'e kadar gergin ve korkulu bir şekilde bekledik.

 

Sabah beşte cezaevi operlosundan ordu marşları çalınmaya başlandı. Ve cezaevi müdürü askerlerle koğuşa gelerek sert bir şekilde "Ordumuz emir komuta zinciri altında yönetime el koymuştur, bundan böyle hepiniz askersiniz" diyerek koğuşu terk ettiler.

 

Bir iki saat sonra koğuşumuz basılarak hepimiz dışarı çıkarıldık, havalandırmada toplandık. "Hepiniz çökün" deyince çöktük. Hasan Yılmaz isminde bir arkadaş (TKP'li idi) çökmedi. Subay neden çökmüyorsun deyince Hasan , "çökmüyorum öldürecekseniz öldürün" dedi. Subay "ne öldürmesi çöksene" deyince rahat nefes aldık. Daha sonra koğuşlara dönünce koğuşun arandığını yatakların alt üst edildigini gördük.

 

Dışarıda müthiş bir devrimci avı başlatıldı. Her gün TV ekranlarında yakalanan devrimcilerin görüntüleri bizleri demoralize ediyordu

 

Ilk idam Erdal EREN'di. Eren, Ankarada liseli ögrencilerin yaptığı bir korsan gösteriye katılmış, ve burada bir asker ölmüştü. Asker arkadan ve G3 kurşunuyla vurulmuş olmasına rağmen ( ki bunu o dönem mahkeme baskanı olan hakim emekliliginden sonra açıkladı) Erdal Eren yaşı büyütülerek (17 yasındaydı) idam edildi. Yasaya göre 18 yaşın altındaki bir insan idam edilemezdi.

 

Eren'in idamını koğuşta sayım sırasında "Erdal Eren aramızda" şeklinde slogan atarak protesto ettik. Daha sonra ardı ardına idamlar ve sokak infazları başladı.

 

TV'lerde her gün Kenan Evren'in ve beşli cuntacı çetenin konuşmaları birbirini takip etti.

 

Darbeyi vatan-millet adına yaptıklarını, huzur ve güven ortamını sağlamaya çalıştıklarını yillarca tekrarlayıp durdular.

 

17 yaşındaydım ve cezaeviyle ikinci tanişmamdı. Dokuz ay sonra ilk mahkememde tahliye oldum. Cezaevine yalniz girdim, yalniz çıktım. Hiç bir arkadaşıma, yoldaşıma zarar vermedim.

 

1980 Cuntasından bugüne ne degişti? Hiç bir şey.

 

Bu gün yaşanılanlar cunta dönemini hiç de aratmayacak durumdadır. O gün çocukları idam eden çocuk katilleri bugün çocuklarin kollarını kırıp kurşunluyorlar.

 

Cuntacıları koruyan anayasanın 15. maddesini kaldıramayan/kaldırmayan sistem partileri bu gün demokratik bir anayasa yapabileceklerini söylüyorlar.

 

12 Eylül faşizmi 12 eylül 1980 le sınırlı değil, faşizm TC'nin kuruluş gerekçelerinde, pratiginde yani mayasında var.

 

12 Eylül, kendiligindencide olsa gelişen kitle hareketini ve devrimci yükselişi bastırmaya yönelikti.

 

12 Eylül, ABD emperyalizmi ve onun Türkiyedeki isbirlikcilerinin istekleri doğrultusunda beşli generaller çetesine sipariş edilmiş bir darbeydi..

 

12 Eylül, hesabr sorulmamış ve sorulmayı bekleyen , kanamaya devam eden büyük bir yaradır.

 

12 Eylül, 17 sinde sorgusuz sualsiz idam edilen Erdal Erenlerin, Kürdistan illerinde, Amed'de katledilen devrimci tutsakların hesabının mutlaka sorulması gereken toplumsal bir utançtır.

 

12 Eylül, Türküyle, kürdüyle bütün milliyetlerden emekcilerin haklarının gaspedildigi bir utanç simgesidir.

 

12 Eylül cuntacıları hala dışarıdalar ve yaptıklarının hesabını vermiş değiller.

 

Tarihin vicdanında cuntacı katiller çoktan mahkum oldular. Onlar, sokakta dolaşamayacak kadar utanç ve korkularıyla ölümü bekleyedursunlar.

 

Erdallar, Ali Aktaşlar, Mazlum Doğanlar, ise tarihin ak sayfalarına 17 sinde gelecek güzel günlere olan inançla ölümü gögüsleyen, parlayan birer altin yıldız olarak nakşedildiler!..