Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

DEVRİMCİ YOLCULARA 27 YILI KİM VERECEK

Yargıtay, Devrimci Yol’un 27 yıldır devam eden davasında mahkûmiyet kararlarını bozdu. Bozma gerekçeleri arasında sanıklara ‘savunma hakkının kullandırılmaması’ da var...

 SAVUNMA HAKLARI KISATILANMIŞ
Devrimci Yol davasında, Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006 yılında, 20 sanık hakkında verdiği müebbet ağır hapis, 2 sanık hakkında verdiği 16 yıl 8’er ay hapis cezası kararını bozdu. Avukat Şenal Saruhan, “Görünüşe bakılırsa dava 30. yılı devirecek. Mahkeme Başkanı’nın ‘sanıkların savunma hakları kısıtlanmıştır’ ifadesini kullanılması, altının özellikle çizilmesi gereken bir noktadır” dedi.

 

İŞKENCE ALTINDA İFADE
Davanın son duruşmasını sanıkların bir kısmı da izledi. Sanıklardan Cahit Akçam,  işkenceye ve onursuzluğa karşı mücadele etmeye devam edeceklerini vurguladı. Akçam, “İşkence altında imzalatılan ifadelerle açılan bir davanın adil olamayacağı ve beraat edinceye kadar  mücadeleye devam edeceğiz. Yargıtay’ın verdiği bozma kararını göremeden aramızdan ayrılan arkadaşlarımızı da sevgiyle anıyoruz” dedi.

 

»ÖZLEM ZORCAN

27yıldan bu yana devam eden Devrimci Yol davasında, Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006 yılında, 20 sanık hakkında verdiği müebbet hapis cezası kararını ve 2 sanık hakkında verdiği 16 yıl 8’er ay hapis cezası kararını bozdu. Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker’in kararı açıklamasının ardından duruşmaya katılan 12 sanık, sanık yakınları ve dava arkadaşları kararı alkışladı.
Sanıklardan Cahit Akçam duruşma çıkışında kararı yorumlayarak, “Yargıtay bozma kararı vererek, 6. Ağır Ceza’nın verdiği hapis cezasını yerinde bulmadığını ifade etmiş oldu. Ceza onansaydı, 12 Eylül hukuksuzluğu tescil edilmiş olacaktı. Bozma gerekçeleri arasında ‘savunma hakkının kullanılmamış’ olmasının yer alması özellikle sevindiricidir” diye konuştu.

İşkenceye ve onursuzluğa karşı mücadele etmeye devam edeceklerini vurgulayan Akçam, “İşkence altında imzalatılan ifadelerle açılan bir davanın adil olamayacağı ve beraat gerektiği söylenene kadar mücadeleye devam edeceğiz. Yargıtay’ın bugün verdiği bozma kararını göremeden aramızdan ayrılan arkadaşlarımızı da sevgiyle anıyoruz” dedi.
Avukat Mehdi Bektaş ise “Beklediğimiz bir kararı almış bulunuyoruz. Yargıtay usulden bozarak bir hukuksuzluğun önüne geçmiş oldu.
Dava, büyük bir ihtimalle zaman aşımına uğrayacak” diye konuştu. Avukat Şenal Saruhan da, “Dava bundan sonra 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gidecek, ardından biz yeniden temyize gideceğiz. Görünüşe bakılırsa dava 30. yılı devirecek. Bugün karar açıklanırken ‘sanıkların savunma hakları kısıtlanmıştır’ ifadesini kullanılması, altının özellikle çizilmesi gereken bir noktadır.”

6. AĞIR CEZA MÜEBBET İSTEMİŞTİ
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklardan Nuri Özdemir, Emin Koçer, Yaşar Kanbur, Nurettin Aytun, Cahit Akçam, Murat Parlakay, Erdoğan Genç, Hasan Ertürk, Yusuf Yıldırım, Mehmet Hassoy, Hilmi İzmirli, Celal Mut, Melih Pekdemir, Ahmet Akın Dirik, Atalay Dede, Hıdır Adıyaman, Turhan Yalçın Bürkev, Halil Yasin Ketenoğlu, Bünyamin İnan hakkında müebbet hapis, Veli Yıldırım ve Hüseyin Aslan hakkında ise 16 yıl 8 ay hapis cezası vermişti. Toplam 22 sanıklı davada, müebbet hapis cezasına çarptırılan sanıklardan Osman Nuri Ramazanoğlu 2008 yılı Şubat ayında vefat etmişti.

BERAATLA SONUÇLANMALI
CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat:
“Yargıtayın ‘savunma hakkının kullanılmaması’ ifadesine yer vererek kararı bozması Türk Hukuk sistemi için çok önemlidir. 30 yıla yakın süre boyunca yargılanan insanlar bir travmaya maruz kaldılar. Bu dava, o dönemi yaşayan ve yargılanan insanların yaşadıkları travmayı gidermesine katkı sağlayabilmek açısından zaman aşımına uğramadan beraatla sonuçlanmalıdır.”

Hastayız dedik ama...
Sanıklardan Melih Pekdemir:

“Temel’in mezar taşında ‘hastayım dedim inanmadınız, e ne oldu?’ yazması gibi bir durum söz konusu. Bizler yıllardır 12 Eylül yargılamalarının adil olmadığını söyledik. Bugün artık 12 Eylül tartışılıyor, işkence altında alınan ifadeler üzerinden insanların başına neler geldiği konuşuluyor. Bugün Yargıtay’ın verdiği karar aklandığımızın kanıtıdır. Bugün, bizlerin kendimizi ender iyi hissettiğimiz günlerden birisidir.”
Halka mal olduğu için yargılamak istediler

ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Haydar İlker:
“Darbe hukuku ile devrimciler yargılanmaya devam ediyor. Bugünkü karar olumlu gibi görünse de 30 yıldır süren bu davada, işkencede alınan ifadelerle insanların onlarca yıl hapiste yattığı unutulmamalıdır. 12 Eylül karanlığı ile hesaplaşılmadan demokratikleşme mümkün değildir. Bugün sözde darbeye karşıyım diyenler, 12 Eylül darbesini alkışlayanlardı. Türkiye bu tarihiyle yüzleşmelidir.

30 yıldır yargılamaya çalışıyorlar ancak Devrimci Yol halka mal olmuş, emekçi halkın umuduna dönüşmüş, geçmişten günümüze güçlü izleri olan büyük bir harekettir. Esasında tarih önünde yargılanan 12 Eylül’dür. Biz bu mücadeleyi sürdürerek 12 Eylül düzeniyle mutlaka hesaplaşacağız ve o mahkeme salonlarında devrimcilerin değil darbecilerin oturacağı günler de gelecek.”

‘12 Eylül faşizminin bütün kararları yok sayılmalıdır!’

Ana Davanın bir numaralı sanığı Oğuzhan Müftüoğlu:

Bu dava, işkence altında alınan ifadelere dayanmaktadır. Dolayısıyla kararın bozulması kuşkusuz olumludur.

Kısa süreli de olsa ceza tehdidiyle karşı karşıya bulunan bazı arkadaşlarımız açısından, söz konusu tehdidinin ortadan kalkması da olumludur. Ancak buna bakarak, kararın ülkedeki demokratikleşme yönündeki gelişmenin bir göstergesiymiş gibi görülmesi doğru olmaz.
Ben, 1991 yılında tahliye olurken cezaevi önünde gazetecilerin sorularına verdiğim yanıtta, 12 Eylül askeri faşizminin bütün yargı kararlarının yok sayılması gerektiğini söylemiştim. Çünkü biz savunmalarımızda bu askeri mahkemelerin kararlarını verenlerin gerçekten bir yargı hükmü tesis etmediklerini, tam tersine 12 Eylül’ün suç teşkil eden icraatlarına iştirak etmiş olduklarını, yani bir bakıma bu yargılamaların kendisinin suç teşkil ettiğini ileri sürmüştük.

12 Eylül sonrasında sadece 12 Eylül mahkemelerinin hukuk dışı, yasa dışı kararları, hükümleri devam etmekle kalmadı 12 Eylül’ün bütün hukuki, yasal, siyasal kararları, süreçleri aynen devam ettirildi.

Türkiye, 12 Eylül Anayasası ile ve o dönemde çıkarılmış siyasi partiler yasası gibi özünde faşist nitelikli yasalarla idare edilmeye devam etti.
Türkiye’yi idare edenler güya sivil hükümetler, bugünküler dahil 12 Eylül’ün hukuki zeminleri üzerinde oturmaya devam ettiler. Bu bakımdan onlar 12 Eylül’ün bil fiil devamcısıdırlar.

Şimdi, o dönemde verilmiş mahkeme kararlarının birisinin sadece bir kısmının bozulmuş olması kuşkusuz olumlu bir şey sayılabilir ama her şey değildir. Öyle kimse de bizi ‘Türkiye demokratikleşiyor, sivilleşiyor’ diye kandırmaya çalışmasın.

Eğer Türkiye’de demokrasiden söz edilecekse 12 Eylül döneminin mirası bütünüyle reddedilmeli, 12 Eylül anayasası dahil, siyasi partiler yasası dahil bütün 12 Eylül işlemleri iptal edilmeli, o dönemin bütün yargılamaları yok sayılmalıdır.
Ben bugünkü hükümetlerden böyle bir şeyin beklenmesinin doğru olmadığına inanıyorum.
Bugün askeri darbelerle sivilleşme tartışılıyor eğer gerçekten bir demokrasi olacaksa bu halkın, ezilenlerin örgütlü gücü ile olacaktır.

Peki şimdi ne oldu?
BARIŞ İNCE


Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Devrimci Yol örgütünün 27 yıldır devam eden davasında, 21 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararlarını bozdu. Bu sonuca göre sanıklar yerel mahkemede yeniden yargılanacak. Duruşmanın özeti bu…

Ancak dünkü duruşmanın en önemli anı, hakimin ağzından dökülen “Savunma hakları kısıtlanmıştır, bozma kararının verilmesi bu şekilde benimsenmiştir" sözleriydi elbette. Sadece 21 sanıklı dava için değil, bugüne kadar yargılanan binlerce Devrimci Yolcu için geçerliydi bu çünkü. İşkencelerde katledilen, idam edilen, ömürlerinin en güzel günlerini kelepçede geçiren o gençler için…

Bugünün sahte demokratları o günlerde bu savunma hakkından pek de söz etmiyordu. Alınan ifadelerin işkence altında olduğunu bilen, hukuksuzlukları gözleriyle gören şimdinin darbe karşıtları, demokratları o günlerde elleri patlarcasına alkışlıyorlardı bu hukuksuzlukları. Aynı davada idam edilen, Hıdırla, İlyasla ilgili tek satır dahi yazmamışlardı. Ya da kaçarken vurulduğu iddia edilen, aslında işkencede kalbinden vurularak katledilen Necdet’i akıllarına getirmişler miydi? 13 Aralık 1980'de Ankara Emniyet Müdürlüğü DAL grubunda gördüğü işkencede katledilen Behçet Dinlerer’i ve daha nicelerini düşünmüşler miydi?
Geçen 27 yılda ülkeyi yeniden tasarlayan hukuki, siyasi, ekonomik rejim 12 Eylül’ün bir ürünü oldu. Şimdi bu sistem içerisinde büyütülüp beslenen kesimler, iktidarda… Kimisi ekonominin, kimisi siyasetin, kimisi militarist güçlerin başında… Bu sistemin ördüğü merdivenleri tırmanarak yükselenler, şimdi 12 Eylül’e karşıymış gibi gözüküyor. Yaşanılan acıların geç de olsa görülmesi ve sorgulanması elbette ki önemlidir.
Ancak bu acılarla yüzleşilecekse, 12 Eylül’ün tüm kurumlarıyla ve onun yarattığı sistemin bütünüyle yüzleşmek gerekir. 12 Eylül’ün bugünkü mirasçılarının, darbeyi savunma zırtapozlukları da, darbe karşıtı söylemleri de bir şey ifade etmez aslında. Önemli olan bu mirasla hesaplaşabilmektir ki onu da yapabilecek olan, bu davanın sanıklarının da belirttiği gibi emekçiler, yoksullar, yani miras yedi olmayanlardır.
Melih Pekdemir, dava sonrasındaki görüşünü bir temel fıkrasından alıntıyla açıklıyor ve “Peki şimdi ne oldi?” diye soruyor. Aklımıza “inançları uğruna bir kızın elini tutamadan ölen delikanlıların, ve savrulan saçlarıyla direnen kızların hikâyeleri” geliyor. Ve biz de soruyoruz peki bundan sonra ne olacak?