Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Bıraksınlar ben köyüme dönerim…”

 imageSürgünlerde öldü babam Irgatlık yapardı anam Köyüm yandı, yoktur yuvam Unutma, yaz gazeteci…”

 

Ali Musa Boztaş okuduğu şiirden sonra kendisini ‘Dersimi Baba’ diye tanıtıyor. Gurbette bir gözünü yitirmiş. Işığı kısılmak üzere olan diğer gözüyle, son kez de olsa, köyü Karataş’ı görebilmek istiyor. Yanında, komşu Cevizlidere’nin son muhtarı Emirali Çılgın var... Çılgın, kasketi altında, haritalardan kazınmış köyünün hayaletini taşıyor.

 

Tunceli Ovacık’a bağlı bu iki köy, 5 Ekim 1994 sabahı askerlerce ateşe verildi. Bu ikisinin yanı sıra Hüllükuşağı köyü ile Kızılveren ve Avdonik mezraları da ‘resmi ateşle’ tutuşturuldu. 5 köy 2001’de AİHM’ye başvurdu. AİHM, “İç hukuk yollarını tüketin” deyince tazminat için Tunceli Valiliği’ne başvurdular. 5 yılda adım atılmayınca yeniden AİHM’ye yöneldiler. Yani umut, yine Avrupa’da…

‘Kurtulanlar burada...’ 
Boztaş ve Çılgın, aralarında 1 kilometre mesafe olan iki komşu köyün, Karataş ile Cevizlidere’nin sakiniydiler. 1994’ün 4 Ekim akşamı, 30 cemse asker iki köyü sardığında, sıranın kendilerine geldiğini anlamışlardı. Boztaş, benzer bır kıyameti Dersim’de 1938’de yaşamıştı, 5 yaşındaydı:

“5 yaşındaydım ama aklım başımdaydı. Ağustosun 20’siydi. Köylüler ekin yoluyordu. Toplayıp ellerini bağladılar. Ekinleri, evleri yaktılar. Kadın, çoluk çocuk ormana kaçtık. Biz ormandayken, Gule’nin bir kızı vardı. O açıktaydı. Kızı süngüleyip öldürdüler. Hâlâ sesi kulağımda. ‘Vıyy kele’ (Vay anam!) dedi Zazaca. Halkı götürdüler Yılan Dağı’na. Güneş batacağı sırada denmiş ki bunları derede temizleyin. Köylüler diyor ki, gelin Aliboğazı’na kaçalım. Kaçıyorlar ama 11’i vuruluyor. Kurtulanlar da şurada burada…”

Boztaş ve ailesi 38’de Denizli Çal’a sürüldü. 1948’de af gelince Erzincan’a göçtüler. 1966’da Karataş’a döndüler. Boztaş, 1991’de taş taşıtıp, çam getirtip evini yeniden imar etti. 3 oğlu, 3 kızı vardı.

İşaretli haritalar 
Cevizlidere’nin gözünü o gece uyku tutmadı. Sabah da hayvanların salınacağı saatte, askerler köye girdi. Askerleri Çılgın karşıladı: 
“Dedi ki muhtar, haneleri topla, evleri yakacağız. 10 dakika mühlet. Sadece çoluk çocuğumuzu kurtarabildik. Sırayla oturttular. Fitille yakıyorlar. (Eliyle gösterip) Şu kadar lokum gibi bir şey, alev alıyor. Eşya içerideydi. O esnada ağabeyim geldi. Asker yolda durdurup soyundurmuş. Ermeni mi, Müslüman mısınız, diye. Kedim vardı, yavrulamıştı. Onlar da içeride kaldı. Annem ağladı. Dedi ki, 38’de bizi böyle toplayıp öldürdüler. Bayılmışım meğer. Kendime geldiğimde, neyiniz varsa, alın gidin, dediler, yoksa öldüreceğiz. Annem ve çocukları gönderdim. Civar köyler de boşaltılmıştı. Dumandan göz gözü görmüyordu.”

O köylerden biri de Karataş’tı. Üç mahalleden ibaret 40 haneli bu köy, aynı anda askerler tarafından sarıldı. Boztaş, askerle konuşmayı yeğledi. Belki vazgeçerlerdi:

“Dedim ki, bizler Oğuz soyu olan Türkleriz, memlekete emek vermişiz. Bana emri gösterdi. Devletin emri dedi. Kırmızı kalemle işaretlenmiş. Bu köyler yakılacak, dedi. Yaktılar. Orada 3 gün kaldık. Cevizlerin altında. Soğuktu. Davarda süt var, sağacak kap yok. Evimizden kurtardığımız; 8 torba un, 2 torba şeker, 4 kat yatak... Atı bıraktık, keçileri veresiye sattık.”

2 köy halkı Ovacık’a yerleşti. Boztaş ve ailesi bir eski okula, Çılgın ve ailesi ise Erzincan depreminden getirilen prefabriklere yerleştirildi. Zorunlu göçe yoksulluk da eklenmişti. Aileler dağılıyordu. Adres; ya Elazığ, ya Manisa, ya Bursa ya da İstanbul’du. Boztaş, 1995’te; Çılgın ise 1998’de İstanbul Esenler’e göçtü. Köyleri yüzlerce benzeri gibi haritalardan silinmişti. Çılgın, artık var olmayan bir köyün son muhtarıydı. Boztaş’a göre, köyde serçe bile kalmamıştı.

Yeniden AİHM 
İki aile 500’e yakın benzeri gibi 2001’de AİHM’e başvurdu. Bu esnada AİHM, yakılan köyler için örnek dava niteliğindeki ‘Doğan ve Diğerleri’ davasını 2004’te bitirdi. Bu, AİHM için içtihat oluşturacaktı. Davadan sonra Türkiye, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’u çıkardı. Kimi tazminat taleplerinin karşılanmasıyla AİHM, 2006’da, bir başvuruyu reddetti ve Türkiye’de yeni düzenlemenin oluştuğunu, önce iç hukukun tüketilmesi gerektiğini kayda geçti. Aynı yıl Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonu’na yüzlerce başvuru yapıldı.

Avukat Mehmet Ali Kırdök, davalardan 500 kadarını üstlenmişti. Yaklaşık 250’si anlaşma ile sonuçlandı. 120 kadarı ise uzlaşmazlıkla bitti. Bu davalar İdare Mahkemesi’ne gitti. Ancak geçen 5 yılda 120’si hakkında hiç işlem yapılmadı. Karataş ve Cevizlidere köyleri ile Hüllükuşağı köyü, Hanuşağı köyünün Kızılveren, Akyayık’ın Avdonik mezrası sakinlerinin başvuruları da bu grup içindeydi.

Avukat Kırdök ve köylüler 6 ay önce tekrar AİHM’ye başvurdu. Köylüler Türkiye’de, ‘mülkiyet, adil yargılanma, özel ve aile hayatına saygı, etkin iç hukuk yoluna başvuru’ haklarının ihlal edildiğini savunuyor. Çılgın güçlükle ayakta duruyor. Parkinson hastalığı yüzünden sürekli titriyor. Çılgın, adalet bekliyor:

“12 göz evim, 70-80 küçükbaş, 10-15 büyükbaş hayvanım vardı. Arılarım, 40-50 dönüm arazim, atım vardı. Şimdi yok… Bizi ikinci derece mi ne görüyorlar. Devlet elini vicdanına koysun. Köyümü kursun, dönerim.”

Boztaş ise ölmeden önce köyüne dönmek, Karataş’ta yaşamak istiyor. Altı göz evini, 70 keçisini ve arazisini geri istiyor. ‘Gurbet’ derken, sanki bir lanetten bahsediyor:

“Zarar ziyanımız çok, kime derdimizi anlatım. Yaşım 78. Mezarda mı verecekler? Yoksulluktan düştük derde. Bıktım gurbetten. Gurbet bizi bitirdi. Ben o dağlara alışkınım.”

Boztaş, yani Dersimi Baba, meramını yine bir şiiriyle anlatıyor: 
“Dersimi ne âşık ne de sevdalı 
Gurbette neylerim serveti malı 
Bülbülün isteği bir kuru çalı 
Bıraksınlar ben köyüme dönerim…”

İSMAİL SAYMAZ