Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

KURMEŞ ANILARI-Mehmet Yilmaz

Ağızdan ağıza anlatılan bir çok anılarımız olmasına rağmen, bunlar yazılı hale getirmeli ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Bu yazımla bazı anılarımızı ironi şekilde sizlere aktarmak istiyorum. İnsanlarımız sözlü anlatılan şakalara tolerans göstermesine rağmen, bunlar yazılı hale getirildiğinde bazı tepkiler gösterilmektedir. Afınıza sığınarak şımdilik şu anıları yazmak isterim.

 

AĞBABA

Otuz yaşından büyük her köylümüz Ağbabayı tanır. Hafif özürlü olmasına rağmen, her kes onu sever, söylediklerine höş görü ile bakar ve  bazen hal hareket ve davranışları ile cemaatlarda alay konusu olurdu. Ağbabanın bir çok kirveleri var. Kimi sevdiği için, kimide başka nedenlerden ötürü kivre ederdi. Uzun dönem çocuk doğurmamış, hep kız doğurup erkek doğurmamış veya artık çocuk doğurmak istemeyen kadınlar, şayet Ağbaba onların  karınlarını eli ile ovalarsa, istekleri yerine getirileceklerine inanıyorlarmış. Kadınların anlattıklarına göre, bu illahi muayene kimsenin göremiyeceği şekilde, bire bir yapılıyormuş. Yine anlattıklarına göre, muayene esnasında Ağbaba da her hangi cinsel bir duyarlılık olmuyormuş. Ağbaba elleri ile karın muayenesi yaparken, demek ki kadınlarda kontrol amaçlı altan Ağbabanın cinsel organlarını kontrol ediyorlarmış.

Şimdi ironi anısına gelelim.

Köyümüzde sağlık ocağı yapıldıktan sonra, bir gün Tunceli den bir bayan doktor ve iki ebe köye gelirler ve sağlık ocağında  bayanlarımızı kontrol ve bilgilendirmek isterler. Ağbaba  sağlık ocağının önünde heyecanlı bir şekilde gömleğinin düğmeleri ile oynayıp sürekli hareket halindeymiş. Köylüler Ağbabanın neden sinirlendiğini sorarlar. Ağbaba, Kurmeşli kadınlar oruspu olmuşlar. Tunceli de üç oruspu buraya gelmiş, kurmeşli kadınlar kendilerini onlara teslim ediyorlar. Burda Ağunçanlının tornu dururken, neden Kurmeşli kadınlar onlara karınlarını teslim ettiriyorlar demiş.

Pirime Allahtan rahmet dilerim.

RADİO ANILARI

Altmışlı yıllarda radio bizim oralara yeni ayak basmaya başlamıştı. Bu konuda sizlere üç ironi yazmak isterim.

XECE

Xece ( Hatice Ok) Selman Ber in evine oturmaya gider. Oturma odasında radio dinliyorlarmış. Xece radioyu ilk olarak görmüş ve ne olduğunu merak etmiş. Selman, bunun bir radio olduğunu, kimin ne işler yaptığı bilgisi dahilinde olduğunu anlatmış. Xece türkçe anlamadığı için, neler konuştuğunu anlayamamış. O ne diyor demiş. Selman, senin ile Koko ( Mahsut Ok) hakkında konuşuyor demiş.  Xece, ne diyor?  Selman, akşam ocağın önünde otururken, Gego senden ne istedi? Xece, o nerde biliyor. Selman, iste söylüyor. Xece, yahu ayıptır ayıptır hiç utanmıyormu? Evet doğru, Gego dedi gel yatağıma gir, ben yatağına gitmedim.
Üçünüde rahmetle anıyorum.

APONUN GELİNLERİ

Beyrık ( Apo – Bayram Öz)  köyümüzün zenginlerindedi. Kendisine bir radio almış. Bizim Nihat Öz ün annesi Anık ve Film Yönetmenimiz Kazım Öz ün annesi Gülşeri Apo nun genç gelinleriymiş. Anık radionun nasıl açıldığını merak etmiş ve bir düğmeye basmış. Radio da yüksek sesle bir türkü söylemeye başlamış. Sesin nasıl kısaltılacağını beceremeyince, radionun üstünü yorgan döşek ile kapatmaya çalışmışlar. Apo eve geldiğinde radionun sesini duyar ve radionun nerede olduğunu genç gelinlerinden sorar. Onlarda parmakları ile yatakların altında olduğunu gösterirler.

Bizim analarımız!        Amma yiğitte doğururlar.

ARAPCA BİLEN DEDE

Benim anlayamadığım ve yardımınıza ihtiyaç duyduğum bir konu var. Bizim pirler Ağuçanlılar. Ağuçanın türbesi de Bargini köyündedir. Ne hikmetse, pirlerimiz hep dışarıya göç etmiş, ya Sivas yada Maraş a yerleşmiş Ağuçanlılardır. Neden Barginide yerleşik Ağuçanlıları kendimize pir değilde, uzaklarda yerleşmiş Ağuçanlıları kendimize pir olarak tayin etmişiz.Ya bize yakın olanların hal ve hareketlerini çok yakından tanıdığımız için, yada  ‘dışarıdaki  davulun sesi daha hoş gelir ‘ mantığı ile pir tayin edilmiştir. Alevi inancına göre, pirini yakınında tanımak için, onun hal hareket ve davranışlarını, ailesini, komşusu ve çevresi ile ilişkilerini iyi bilmek gerekir. Mesela, dışarıdaki pirlerimizde, Doğan Dedenin tornu, Prof. İzzettin Dogan bizi sünnileştirmek için elinden geleni arkasına bırakmadığı bilgimiz dahilindedir. Neyse bu benim hadıma düşmezde, laf gereği bunu söyledikten sonra konuya geçelim.

Sivas tan adını bilmediğim Ağuçanlı bir dede Usk i Xıro ( Yusuf Durmuş) nun evine gelir. Akşam köylülerimiz kadınlı erkekli dedenin bulunduğu mekana giderler. Cemaatın orta zamanında radioyu dinlemek isterler. Radio açılırken, hiç kimsenin anlamadığı bir istasyonda sesler çıkıyormuş. Türkçe konuşulan bir istasyon aramaya çalışılırken, dede, hiç kimsenin anlayamadığı, tahminen arapça konuşulan istasyonda kalmasını rica eder ve iki dakikalık bir haber dinlenildikten sonra, dede, tamam kapat der. Köylüler merakla dedeye sorarlar. Dede sen anladınmı? Dede evet der. Dede, ne söylüyordu?

Dede, pek önemli bir şey değil demiş. Şam da ( Şam Süriye nin milliyonluk başkentidir) çoban  akşam köyün sığırını merada köye getirirken, bir adamın iki ineği sığırın içinde yokmuş. Çoban ile bir kaç köylü inekleri aramaya gitmişler ve iki ineği bulup, Şama geri dönmüşler. İnekler kurtlara yem olmadığına sevinerek bu haberi vermişler.Zavalı köylülerde buna inanmışlar.

Yorumunu da size bırakıyorum.

KOMŞU KÖYLERİMİZ

HEÇO

Şökürük lü Heço ( Hasan Taş)  bizim köylü dul bir kadına gönül vermiş. Heco 70 lik, dul kadın 35 yaşındaymış. Heço bu işin olamayacağını bilmesine rağmen, her gün Şökürük te kırmızı atına binip bizim köye gelirmiş. Kürtçede bir şarkı var; dılo dılo rezili dılo. Kurmeşli kadını kendisine beğendirmek için, hep süslenip püslenirmiş. Heço küçük yaştan bir gözünü kayıp ettiği için, ona lakap olarak kör Heço derlerdi. Yaşı nedeni ile diğer gözüde görme özelliğini büyük ölçüde kayp etmişti. Heço köyümüzde birinin evine misafirliğe giderken, evin eşiğinde uzamış köpeği görmediği için, köpeğin kuyruğuna bastığında, köpek inlemeye  başlar. Heço, köpeği azarlar ve önümden kalkmazsan öyle senin daşaklarına da basarım der.

Heço camer bu...

HUSO

Demrek köyünde Huso adında, iki metre boyunda, yarım metre uzunluğunda sakkalı 70 yaşları üstünde bir adamdı. Sevgili dostum Sultan hanımın babası ve can arkadaşım Süleyman ın kayınpederiydi. Kırmızı bir atı vardı, bir yerden bir yere giderken atını vesayıt olarak kullanırdı. Huso pipo içer ve hiç dudaklarında eksilmezdi. Bir gün Pertek ten köyüne dönerken, sıngeç köprüsüne vardığında, piposunun kendisinde olmadığını fark eder. Atı ile birlikte Pertek ten geldiği yolda tekrar geri döner ve yolda kayıp ettiği piposunu aramaya başlar. Pertek in alt kısmındaki Şebşebik mahallesine geldiğinde, kendisini tanıyan Pertek li neden geri döndüğünü merakla sorar. Huso, piposunu yolda düşürdüğünü, onu bulmak için geri döndüğünü söyler.Pertek li, Hüseyin amca kaç pipon vardı? Huso, bir tek piposunun olduğunu söyler. Pertek li, ağzında bir pipo var, o olmasınmı?  Huso, ben her tarafımı aradım amma hiç ağzımı aramadım der.

KEMO

Sevkerli Kemo, Munzur Ok ( Tefik Ok un babası) un eniştesidir. Yazın yaylaya kayınpederi Munzur ile birlikte gider, kendisinin çadırı olmadığı için, çocukları ile birlikte kayınpederinin çadırında kalırlar. Yaylada bir hafta kadıktan sonra, evini yükleyip köyüne gitmek ister. Köylüler nedenini sorunca, ben böyle yaşamın içine tüküreyim. Daracık bir alanda 6 kişi yatıyoruz. Akşam yattığımda kendimi kımıltatsam yorgan hışıldaniyor, karıma elimi uzattığımda, kayınpederim öksürüyor. Burası benim için değil, ben köyüme göç ederim der.

Saygılarımla, gerisi başka bir zamana. 16.02.2010      

Mehmet Yılmaz