Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Hüseyin Aygün ve Kemal Atatürk-Haydar Işık

Kemal Atatürk bugün Kürdistan'da kum torbaları ardına gizleniyor. Onu buna zorlamak şüphesiz kutlu bir olaydır. O sütre ardına girerken, Hüseyin Aygün meterrise girmeye gerek görmeden cepheye sürüldü. Neyse alıkonuldu sonra bırakıldı. Hanımı ve masum çocuklarının gözü aydın olsun diyorum. Aygün üzerine çok şey yazıldı. Ben madalyonun diğer yüzünü huzurunuza getirmek istiyorum. Bu duruma neden ve nasıl gelindi? Neden Hüseyin Aygün milletvekili yapıldı?


Hüseyin Aygün, Dersim'de oy potansiyeline sahip bir şahsiyet değildi. Hani Kamer Genç gibi para vererek, ya da iş bularak oy toplama şansı da yoktu. Kasaba avukatlığından çok büyük paralar kazandığı da söylenemez. Boşanma davaları benzeri nizalarda bir tarafı savunurken diğerine hasımlığı, haliyle kendisine karşıt bir kitlenin doğmasına neden olur. Dersim'de sevildiği sayıldığı da söylenemez.

Solcudur, EMEP'lidir. EMEP'ten milletvekili olma şansı hiç mi hiç yoktur. Kaldı ki Dersim, erken kalkanın horoz olduğu, biri muhtar olmuşsa, ertesi gün milletvekili olmayı hayal ettiği bir yerdir. Her partiden pek çok adayın çıktığı kaotik ortamdır Dersim.

Şimdi bu ahvali şeraitte nasıl oldu da Hüseyin Aygün CHP adayı yapıldı?

Kemal Kılıçdaroğlu, kendisine danışmadan, onayını almadan partisinin milletvekili adayı yapıyor. Şöyle bir oturup sağduyuyla düşünelim.

Neden bir başkası değil de Hüseyin Aygün?

Hüseyin Aygün CHP'li değil, Dersim soykırımını CHP yaptı, diyor.

EMEP'li olduğu, CHP yi faşist gördüğü halde ve bu söylemleri basına yansıdığı halde neden Kılıçdaroğlu onu Tunceli'den (Dersim diyemiyorum) partisinin adayı yaptı?

Oysa Dersim'den çok sayıda aday adayı varken hatta parti yönetiminde buna talip olan varken, bu iş için uğraş veren Baykalcı Yılmaz Ateş, Ali Kılıç ve daha pek çok kişi varken, TC'nin memuru Kılıçdaroğlu neden Hüseyin Aygün'ü seçiyor. Bunu hiç düşündünüz mü?

Şüphesiz bir parti başkanı partisinin başarısından sorumludur. Seçeceği adayın seçimi alacağını düşünür.

Oysa Hüseyin Aygün böyle biri olmaktan çok uzak olduğu halde aday yapılmasına ne denilir? İşte bu adaylığın ardında „derin devlet" ilişkisi olduğu çokça dillendirilen bir konudur.

Kemal Kılıçdaroğlu, TC devletinin memurudur. Devletiyle derin ilişkileri olduğu şüphesizdir.

Eğer Devlet, Baykal gibi birinin koltuğuna Dersimli bir devlet memurunu getirmişse, bu Kemal Kılıçdaroğlu'nun üstün yeteneklerine bakılarak yapılmamıştır. Kılıçdaroğlu sistemin memurudur. Devletin öngördüğü her işi yapmakla yükümlüdür.

Kılıçdaroğlu, aldığı emir gereği tavır sergilemiştir.

Onur Öymen meselesinde nasıl çark ettiği görülen Kılıçdaroğlu'nun Dersim Kürt halkının çıkarını savunma, Aleviliği savunma gibi bir derdi yoktur.

O bir Dersimli Kürt olarak dünyaya gelmiş, ama sisteme uyan Türk veya Türkmenleşen biridir.

Dersimli Kürt olarak dünyaya gelmiş ama Türk olmakla övünç duyuyor.

Onun için Silivrideki Ergenekoncuları önemlidir.

Kürdün acısı, anadilinden eğitim öğretim görememesi, Kürtlere dayatılan savaş ona çok uzaktır.

Hatta iyi memur olduğunu göstermek için, Türkmen olduğunu ve aslının Akşehir'den geldiğini söylüyor.

Atatürk ve İnönü gibi Dersim-Kürt soykırımcılarının koltuğuna kurulan böyle biri, derin devletine şüphesiz ödün vermek zorunda kalır. Kulağına üfleneni yapar.

Böyle biri devletiyle çelişkiye düşmemek için Hüseyin Aygün'ü seçer.

Çünkü Kılıçdaroğlu, Hüseyin Aygün'ün devletin ali çıkarı için Dersim'e yeni kimlik arayışı içinde olduğunu çok iyi biliyor.

Kılıçdaroğlu gibi Hüseyin Aygün de kendisini Kürt görmüyor. Her fırsatta „Uluönder"ine saygısında kusur göstermeyen biri olduğunu ifade ediyor. Paradoksa bakınız ki, bir yandan „Dersim soykırımı" diyor, diğer yandan da soykırımı yapan katili „Uluönder" deyip kutsuyor. Burada hangi sözüne inanalım? Eğer soykırım yapılmışsa ve bunu „Uluönder" yaptığına göre saygı mümkün olur mu? Eğer saygı duyuyorsa, soykırım demesi lafta kalmaz mı? 

Hüseyin Aygün, Dersim soykırımının simgesi olarak kutsanan Seyid Rıza'ya hakaret ediyor.

Seyid Rıza'nın „Dersim Generali" ünvanını yalan görüyor.

Dış dünyaya yazılan mektubun Mehmet Nuri Dersimi tarafından Seyid Rıza'nın haberi olmadan yazıldığını söylüyor.

Seyid Rıza'nın bilinç kapasitesinin bu düzeyde olmadığını defaaten kendisine mikrofon tutana anlattığı biliniyor, Seyid Rıza'yı aşağılamak için, o ancak kendi aşireti lideri olabilir diyor. Hüseyin Aygün, Türk gazeteciye gayet açık ve net tarzda Kürt olmadığı yanıtını veriyor. Aleviliğini ve solculuğunu milleti görecek derecede cahillik yapıyor.

Bütün bunları alt alta koyarsak, bu işi devletine hizmet için yaptığı anlaşılıyor.

Hüseyin Aygün, Hozat'ta bir albay emrinde 1200 Dersimlinin Şeyh Said üzerine gittiğini söylüyor.

Bizim bildiğimiz, bazı çapul peşinde olan bir kaç kişi gitmiş olabilir, ama Dersimlinin Şeyh Said üzerine gittiğini söylemek belli bir amacı içeriyor.

Önce Alevi ve Şafii Kürtler arasına nifak sokmak, Alevilerin cumhuriyetçi, devletçi ve Kemalist olduklarını söylemek, sonra da yaman bir Şafii Kürt düşmanlığı yapmak içindir.

Burada Şafii inancına karşı olmakla Kürt karşıtlığı yükseltiliyor. İşte devlet de Abdulhamid'ten beri bunu istiyor. 

Seyid Rıza'yı darağacına götüren katil Türk, Seyid'in cesaretini, infazdaki duruşunu olağanüstü görürken, Aygün böyle saygın bir kişiliği aşağılıyor.

Seyid Rıza'nın, ben vicdan anlayışım gereği yaptım, demesini mahsusen inkara kalkıyor. İnsanda vicdan olsa, Dersim ve Kürdistan için darağacına giden ve giderken gösterdiği tavır düşman tarafından saygıyla görülen biri hakkında bu tarz konuşmaz.

Dersim Kürt halkı Seyid Rıza'yı bunca kutsarken (yaptığı yanlışlar ve eksikliklerine rağmen) Hüseyin Aygün, bu kutsal kişiliğe hakaretamiz yaklaşıyor. Bu da egemen ülkenin beyaz adam kültürüyle hareket ettiğini gösteriyor.

Sömürgeciye uşaklık gereği, ezilen halkın değerlerini yoketmek amaçlıdır.

Önce Dersim sembolü Seyid Rıza'yı küçük düşürmek, sonra Dersimlilerin Kürt olmadığını dillendirmek, bir süre sonra da, öz be öz Türk biziz demek içindir.

Hüseyin Aygün, Dersim halkının devletçi, cumhuriyetçi, laik olduğunu söylerken, biz devletimizi seviyoruz, sevmeyen istemeyen Kürtlerdir.

Biz Kürt değiliz, 1930 lu yıllarda Dersimlilerin devlet okullarına hücum ettiklerini söylüyor.

Ben 75 yaşındayım ama o yıllarda okul olduğunu ilk kez duyuyorum.

Karerli Mehmet Efendi'inin yalanlarını anlatırken, onun subay olduğuna dayanarak tezini güçlendireceğini sanıyor.

Bu bir devlet politikasıdır.

Aygün, devletin bu politikasına angaje olan biridir.

Devlet, kendilerini inkar eden Dersimliler üzerinden Kürtleri bölüp parçalamayı hayata geçiriyor. Dersim halkını bölüp parçalamada başı çekenler; vitrinde görünen Kılıçdaroğlu, Hüseyin Aygün, Kamer Genç gibilerdir.

„Uluöndere" saygılı Hüseyin Aygün: "Biz Dersim'de resmen, PKK terörü altında bir seçim kampanyası yürüttük, BDP terörü altında. Ama aydınlar hiç bunları gündemine almıyor, bunları da tartışmak, eleştirmek lazım." diyor.

Aygün, hizmet ettiği devletin Kürde uyguladığı terörü legal görüyor.

Bir yandan devlet Dersim'de soykırım yaptı diyor, sonra da soykırımı uygulayan devletle Kürdün masum haklarını savunan PKK'yi eşdeğer yapıyor. Hüseyin Aygün, bilgi ve bilinci olmayan, yüzeysel konuşan, temelsiz söylemleriyle dikkat çeken devletinin has adamıdır.

Konuşup yazmakla övündüğü Kürtçe'nin Dimilki lehçesini köyünde konuşulanın dışına çıkmadan kullanıyor. Kültürel düzeyi oldukça zayıf biridir. Alıkonulup hemen bırakılması tartışmanın diğer boyutudur.

Umarım Hüseyin Aygün bir gün yanında kaldığı gerilalardan bir şeyler öğrenip Haq yoluna, insanlık yoluna döner.

AKP'li muhtar gerillalar tarafından alıkonunca BDP'ye geçti.

Belki Hüseyin Aygün'de imana gelip insan olduğunu kanıtlar ve halkına ters düşen davranışlarından bu suretle vazgeçer.

Hani naif de bulsanız bu umudumu yitirmek istemiyorum.