Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersim'e yeni kimlik

Daha doğmayan günün ne getireceğini pek bilinmese bile insanlık tarihine bakınca, ilerlemenin sürekliliği görülen realitedir. Belki kişi olarak kısa bir zaman dilimindeki hayatımıza bu değişim yansımayabilir. Ama direniş sürdükçe ilerleme kaçınılmazdır.

Kim beklerdi ki Sayın Başbakan, „Dersim Tertelesi“ni kabul etsin?

Daha üç yıl önceydi Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu salonlarında DERSİM 38 Konferansı çalışması yapıyorduk.

Türk devletinin dış temsilcilikleri ve o zamanın Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın bizzat yapılmaması yönünde uyguladığı baskıyı hatırlıyorum. 2009 yılında bu baskı kalktı. Hatta yandaş basın, Dersim 38 üzerine telefonla görüşlerimizi aldı.

Dersim'i Yeniden İnşa Cemiyeti olarak, yetmiş yıl uyuyan Dersimlileri kış uykusundan uyandırdığımızı sanırım pek çok çevre bilmektedir. Sayın Hasan Cemal'in bu söylemimizi bir yazısında değerlendirdiği bilinir.

Çalışmalarımızı halkımıza olan borcumuz gereği yaparken, herhangi bir taltif beklemedik.

Ancak son zamanlarda at izinin it izine karıştığını müşahade eden biri olarak bir iki açıklama yapmayı gerekli görüyorum.

Dersim adı sosyal ve politik yaşamdan koparılma zirvesindeyken, biz „DERSİMLİ MEMİK AĞA“ romanını yazdık.

Merhum Ayşenur Zarakolu ile şimdi KCK davasından içerde olan sevgili Ragıp Zarakolu, o zamanın en sorunlu kavramlarını içeren bu çalışmayı yayınladılar. Bu kitabı okuyan şunu hemen kavrar. Dersim'de halka katliam yapıldı. Suyun üstündeki kurt mentalitesiyle saldırıp imha ettiler.

Memik Ağa (gerçek adı değiştirildi) tüm aile efratları soykırıma uğradı. Bunun gibi daha pek çoklarının kaderi yazıldı. Başı kesilen İmam Uşe, Ali Ağaye Areyiz ve diğerleri anlatılırken, Dersimli olarak kimse bu soruna eğilmemişti.

Faik Bulut, 1990 yılında yayınlanan bu kitabımız hakkında 2000 e Doğru dergisinde, „Dersimin Tarihi“ demişti.

Dersimliler kış uykusundayken, biz Türk subayların Kürt kızlarını nasıl besleme olarak aldıklarını yazdık.

Gerek yukardaki romanda gerekse „DERSİM TERTELESİ“ romanında besleme kızların kaderini yazdık.

Şimdi görüyorum ki, on yıl yirmi yıl sonra ortaya çıkanlar yaptığımız öncü çalışmaları görmezden geliyorlar.

Dünyanın her tarafında en doğal davranış, namus ve vicdan borcu görülen öncü çalışma yapanları anmak, bireyci davranışların ağır bastığı, evrensel ahlak kurallarının geçmediği toplumumuzda mümkün olamıyor.

Sanki Amerika'yı keşfetmiş gibi davranıyor bizim insanlarımız.

Var sayalım habersizler. Fakat Dersim Tertelesi üzerine çalışma yapanın önce literatürü taraması gerekir.

Her şeye rağmen yapılan çalışmaları olumlu buluyorum. Çayan Demirel, Özgür Fındık ve Gündoğanların bir tutam saç belgeselleri şüphesiz saygın çalışmalardır.

Aydın Dersimlilerin çabalarını yoğunlaştırmaları, güçlerini birleştirmeleri gerekir.

Ancak bu suretle devlet arşivlerinin açılması sağlanır.

Ancak bu suretle Uluslararası Mahkemelere gidilir.

İslamcı yazar Necip Fazıl Kısakürek'in çok etkili tarzda yazdığı, Shakespeare'in fantazi gücü bile Dersim'de olanları anlatmaya yetmez demesi, soykırımın hangi boyutlarda yapıldığını göstermektedir.

Bu soykırımı Zerdüşt güneşi altına çıkarmak, bizim için vicdan ve namus borcudur.

Bazıları Tunceliliğiyle gururlanırken, biz Dersim değerlerimize dönülmesi yönünde çaba içindeydik.

Dersim'e yeni bir kimlik verilmek isteniyor.

Kemalistler; Türk oğlu Türksünüz, Türkmensiniz, Horasan'dan gelme öz be öz Türk sizsiniz, dediler.

Dersim'e öyle bir deli gömleği giydirdiler ki, yetmiş sene bu gömleği çıkaramadılar.

Hala bu kan ve irin kokan gömleği istekle taşıyan Tuncelili olduğu biliniyor. „Biz Türk oğlu Türküz,“ diyen Tuncelili vekil, onun Genelbaşkanı; „Dedemin türbesi Akşehir'de,“ demesi ve Dersim soykırımını anlatan belgelere ulaşan diğeri de; „Ben Kürt değilim,“ derse, ne dersiniz?

Hani Dersim'de yalancıya söylenen bir söz vardır: „Haq rîye zürekêr şa bikero?“ Yani Allah yalancının yüzünü kara etsin mi?

Ancak kara ruh ve yüzler bunu söyler.

Ben Kemal Kılıçdaroğlu'nun babasını tanırdım.

Peki dedesinin mezarı nasıl Akşehir'de olabilir?
İnsanın kendisi olması bir namus şeref meselesidir. Ben benim, Bolciyeden gelmeyim, Aslım soyum Kürttür, inancım Alevi Kızılbaşlıktır, diyemediği için Akşehirli Türkmen oluyor.

Solculuktan soykırım partisi CHP'ye devşirilen ise; kesin tarzda Kürt olmadığını söylüyor.

Kemalist devletin en etkin savunucusu diğer zavalı da Türk oğlu Türküm diyor.

Hele bir araştırılsın, belki devlet Dersimde bir şey yapmamış, diyor.

Yukarda bahsettiğimiz Ali Ağaye Areyiz, onun karısının dedesiydi.

Vicdan sahibi herkes üzerinde düşünsün, karısının dedesinin başını kesen devleti temize çıkaran birinin ahlak anlayışına ne denir?

CHP, Dersim'de soykırımı yaptı ve Dersimlilere Kemalist deli gömleği giydirdi.

Onun için Dersim'in Kemalist Kemalleri vardır. İngiliz Kemalleri vardır. Bunlar ve yukarda anlattığımız Tunceli savunucuları, Dersim'in bu kimliğinin sürmesini isterler.

Diğer yandan Başbakan ve onun AKP'si ise, Dersimliye şirin gelen soyut laflar ederken, özürün içini dolduran somut herhangi bir adım atmıyor. Devlet kurumları, Genelkurmay ve Dersim'deki uyduruk üniversite; Dersim'den Kürt kimliği alma çabası içindeler. Zaza-Kurmanc ayırımı yaparak halkımıza Kürt düşmanlığı yapan Zaza kimliği giydirmek isterler.

Üniversite, bir aşiretten gelen şahsa, galiba bıyıklarına bakarak, dedelik kürsüsü veriyor.

Bu adamın eğitimi nekadardır?

Hangi bilimsel çalışması var, bakmadan zır cahil birine kürsü vermek, Dersim'in Kızılbaş kimliğini yok etmek içindir. Aynen bin „melle“ye Diyanetin yularını takıp Şafii Kürt halkının içine salması benzeridir.

Dersim, Kürt ve Alevi-Kızılbaş kimliğinden boşaltılmak isteniyor.

Maaş alan bu sözde Alevi dedesi, artık Diyanetin bir piyonudur.

Onun üzerinden Alevi kimliği yokedilecektir.

Tıpkı Kılıçdaroğlu, Aygün ve Genç'in etnik kimliği yoketmeleri benzeri çalışma sürdürülüyor.

İşte burada Dersim'in aydın ve ilerici kesimi kendisini sorgulamalıdır.

Devlet zamana yaydığı süreç içinde Dersim'e Türk ve Hanefi kimliği dayatıyor.

Zaman içinde, yani on veya yirmi yıl sonra dedelerimizin türbesi Akşehir, halifelerimiz Yezid ve Yavuz mu olacak, yoksa Kürt-Kızılbaş kimliğimizi sürdürecek miyiz?

 Dersim'de işte bu iki çelişki var.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, Dersimlinin bireyci ve egoist tavrı, Kemal Atatürk'ün posterlerinin yanına Yezid'in geleceğini işaret ediyor.
Biz Kürtler tüm olumsuzluğa rağmen cepheyi Kemalist Türkçülere, ne de Hanefici Türklere burakmak niyetinde değiliz. Halkımızın uyanması için elimizden geleni elbette yapacağız. Ancak sadece kişisel çıkarına kilitlenen bireyci toplumlarda değerlerin alınıp satıldığı bilinir.

Şimdi Alevilik pazarlanmıştır. Bakarsınız ki, „Tunceli Üniversitesi Kürsüsü“ bir gün size „Haydi Namaza“ derse, şaşırmayınız.

Yavaş yavaş Dersim'e Sunni kimlik hazırlanıyor.

Kemalistlerin paramparça edip Türkleştirdikleri etnik kimliği, takkeli ve tesettürlü yaparlarsa sakın şaşırmayınız.

Kendisi olmayana, başkası isim koyar.