Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

YILMAZ GÜNEY VE DERSİM’Lİ KUNTA KİNTE / FERHAT TUNÇ

Dersim’in hareketli günlerinin içinde gidip geldiğimiz okul yolunda tek bir düşümüz vardı; “Yılmaz Abi” gibi olmak ve zalimlere karşı bir devrimci olarak savaşmaktı.

Yeni açılmış olan Arkadaş Sineması’nın iyi bir müdavimi olarak Yılmaz Güney’in hiçbir filmini kaçırmıyor, bir hafta boyunca her gün bir kaç seans oynamasına rağmen aynı filmi aynı heyecan ve duygu içinde defalarca izliyordum.Arada bir parasızlık yüzünden kaçırdığım seanslar olduğunda da sinemaya kaçak giriyor, sonrasında sinemacı tarafından okkalı bir tokatla ödüllendiriliyorordum. Bunları yaparken yanımdaki en yakın arkadaşım, Dersim’in Kunta Kinte’si sevgili Haydar Çakmak’tı. Haydar, hemen hemen tüm Dersimliler gibi Yılmaz Güney’e hayrandı ve tek ideali bir gün Yılmaz Güney’le tanışmaktı.

.

Öyle de yaptı…

.

Yıllar sonra, Yılmaz Güney İstanbul’da Toptaşı Cezaevi’nde yatarken, Haydar İstanbul’a gitti ve orada üzerine bir silah alıp polise yakalattı ve Toptaşı Cezaevi’ne girdi. O silahın parasını annemin altınlarını çalarak ben temin etmiştim.Aradan epey zaman geçtikten sonra birgün bana gelen bir zarfın içinde Kunta Kinte Haydar’la Yılmaz Güney’in aynı koğuşta yanyana çekilmiş fotoğrafları vardı. Ve Haydar o fotoğraflara iliştirdiği mektupta, Yılmaz Güney’den sonra en yakın arkadaşının ben olduğumu yazıyordu. Böylece, Yılmaz Güney, Haydar’ın hayatında benim yerime geçmiş, ben ikinci sıraya düşmüştüm.

.

 Yiğit bir Dersimli’ydi Haydar. Kabına sığmayan yapısıyla, kendini teorik olarak da yetiştirmiş bilinçli biriydi. Sabaha kadar yaptığımız yazılamalardan sonra önce o başlardı devrimci şarkılar ve marşlar söylemeye, sonra sesini beğenmez bana söyletirdi; İbrahimler’i, Denizler’i, Mahirler’i anlatan şarkıları, ağıtları dinlemek isterdi hep. İbrahim Kaypakkaya’yı onun kadar seveni bir daha görmedim desem yeridir. Uzun uzun anlatır, onunla ilgili kitapları okur ve okuturdu bana…

.

Böylece, yıllardır süren arkadaşlığımız giderek yoldaşlık ilişkisine dönüştü ve biz her geçen gün birbirimize biraz daha bağlanır olduk.Bisiklete binmemin bile imkânsız olduğu o günlerde Haydar, kırmız renkli Renault marka otomobiliyle yolcu götürdüğü her yere beni de götürür ve dönüşlerde otomobili bana kullandırtırdı. Bu, bende Haydar’a karşı büyük bir güven ve sevgi duygusu geliştirdi...

.

Sonra aradan yıllar geçti ve ben Haydar’ın kızgınlıkları arasında Almanya’ya gittim. Gitmemi istemiyordu çünkü kızıyordu bana…Sonra yine aradan zaman geçti ve bir gün ondan gelen bir mektupta bir sevgiliden söz ediyordu. Sözünü ettiği sevgiliyi tanıyordum ve ona ulaşmak için benden yardım istiyordu.Sevdalanmıştı Haydar, hem de Yılmaz Güney’e olan sevdası kadar güçlü bir sevdaydı.Ama ne yazık ki ben uzaklardaydım ve yardım edemiyordum biricik Kunta Kinte’ye. Çünkü o Dersim’de, ben Almanya’daydım.

.

Ve Haydar, hayatı boyunca yaşadığı iki büyük sevdadan ilkini gerçekleştirip Yılmaz Güney’le arkadaş oldu, ama ikincisini gerçekleştiremedi. Çünkü Haydar, mektupta söz ettiği o sevgiliye ulaşamadan 12 Eylül faşizminin Dersim’deki ilk cinayeti olarak bir çatışmada öldürüldü.12 Eylül karanlığı Haydar’la birlikte Dersim’i de tüm ülke gibi girdabına aldı. Toplu kıyımlar, işkenceler ve idam sehpalarında asılan gençler… Haberler geliyordu ardı ardına Almanya’ya ve biz hayatı artık bir kabus gibi yaşıyorduk…

.

Bu kabus ve karanlık dönemin en aydınlık haberlerinden biri, Yılmaz Güney’in tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevi’nden kaçtığı haberi olmuştu. Ancak Güney’den uzun süre haber alınamayınca bu haber de karanlığa gömülmüştü bizim için. Çünkü Güney’in hayatından endişe ediliyor, katledilmiş olabileceği varsayılıyordu.Fakat bir süre sonra Yılmaz Güney Paris’te ortaya çıktı yeri yerinden oynattı. “Yol” filminin Cannes Film Festivali’nde ödülünü alırken yarattığı coşku herkesi büyülemiş, Yılmaz Güney hepimiz için daha büyük bir kahraman ve ulaşılmaz biri olmuştu.

.

Sonraki yıllarda Yılmaz Güney’le Paris’te karşılaşıp tanışma şerefini yaşadım. Ve bir Paris-Strasbourg yolculuğunda uzun uzun Kunta Kinte Haydar’ı konuştuk Yılmaz Güney’le. Ölümüne çok üzüldü Haydar’ın.Tanışmadığım Yılmaz Güney’le tanıştığım Yılmaz Güney aynıydı. Devrimci ve sanatçı kişiliğini halkının ve ülkesinin özgürlüğüne sunmuş, yaratıcı kişiliğiyle sinemada büyük bir çığırlar açmış biriydi. Ve sadece sanatçı kişiliğiyle değil, sanatla siyaseti muazzam bir potada buluşturmasıyla da örnek ve ebedi özelliği olan bir öncüydü.Bu yüzdendir ki, Yılmaz Güney benim tüm yaşamım boyunca en temel rehberim ve tek örnek kişiliğim olmuştur.Ve Yılmaz Güney’den sonra, bu coğrafyada yaşadıklarımızı sinemaya aktaran bir Yılmaz Güney sinemacısının daha çıkmaması beni hep üzmüştür. Birilerinin, onun mirasını devralıp bayrağı taşıması gerekir artık.

 .

Aramızdan ayrılışının yıldönümüdür Yılmaz Güney’in. Yani anti demokratik ve anti özgürlükçü Devlet sistemin, Nazım Hikmet’ten sonra Yılmaz Güney’i de sürgüne gönderip ölümüne sürgünde imza attığı karanlık bir günün yıldönümüdür.

.

Şimdi onun ve onların boşluğunu yaşıyoruz.

.

Ne kadar acı…

.