Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Yeni rant: Kentsel dönüşüm-Ehmed PELDA

Hükümet ilan ediyor. Erdoğan törenlere katılıyor. Halk söylenenlere inanıyor ve umutlu. Artık herkes güllük gülistanlık bir yaşamın içinde olcakmış. Herkes daha güzel evlerde kalacak ve refah kendiliğinden gelecekmiş. Üstelik artık depremde ölüm korkumuz da olmayacakmış.
Bakınız bu kentsel dönüşüm söyleminin arkasında neler var. Yapılan uygulamalar bunun cevabını açığa çıkarıyor.
Devlete ait kuruluşlar, lojmanlar, dinlenme yerleri, salonlar yıkılacak ve bunlar halka sunulacak söylemi. Öncelikle kemalist bürokrasinin eline geçirdiği bu güzelim yerlerin ellerinden alınması. Çok çok iyi bir girişim. Ülkenin en güzel yerlerini adeta işgal ederek. Karargah, dinlenme yerleri, ordu evleri, lojmanlar, okullar, valilikler olarak inşa ettiler. Hiçbir bedel ödemeden kullandılar. Bugün bunların elinde varlıkların alınması aynı zamanda egemenliklerine de son verilmesidir. Memur sınırlarını bilmeli ücretine razı olmalı ve ek ihtiyaçlarını ücretiyle karşılamalı.
Birbaşka sorun hem ekonomik nedenlerle daha sonra da Kürt köylerinin boşaltılmasıyla yani siyasi nedenlerle insanlar kente göçetmek zorunda kaldılar. Gecekondularda küçük evler ve sığınak gibi birimler yaptılar. Bunlarda yıkılacak. Bunun karşılığında gecekondu sahiplerine bir daire verilecek. Bu da akılcı gibi görülüyor. Ama gerçekten öyle mi?
Elbet doğal olarak beklenen ise boşaltılan yerlerin kamu yani halkın kullanımına açılmasıdır. Örneğin Almanya’nın birleşmesinden sonra başkent Bonn’dan Berlin’e taşındı. Bürokrasinin elindeki birçok bina, kira vererek kaldıkları apartman ve daireler boş kaldı. Devlet bu boşalan alanları sivil toplum örgütlerine açtı. Üniversitedeki kapasiteyi arttırdı ve boşlukları öğrencilerle doldurdu. Bazı mekanları AB kurumlarına sundu. Böylece hem kentte oluşan nüfus boşluğu ve bundan olumsuz etkilenen ekonomik sorunlar minimize edildi, hem de daha iyi çalışma koşullarına ulaşan sivil toplum örgütlerinin, öğrencilerin ve AB kurumlarının verimliliği arttı.
Peki Türkiye ne yaptı. Yasalar uydurdu, hala da uyduruyor, üstelik buna meşruiyet sağlamak için de depremi gerekçe gösteriyor. kamu binalarını, yerleşkeleri  yıkıyor ardından el koyduğu öteki hazine arazilerini de ekliyor ve özelleştiriyor. Gecekondular da buna dahil. Çünkü şimdi çoğu nerdeyse kentin ortasında kalmış ve yerlerine çok büyük gelir sağlayıcı bina, AVM, Otopark gibi birçok yapı inşa edilebilir.
Bu işlemleri de TOKİ ve ilgili bakanlıklar eliyle yürütüyor. İhaleye çıkan arazilerin büyük bölümünü, Çalık gibi, Varyap gibi ya da Ağaoğlu gibi hükümete, tarikata ve cemaate yakın büyük firmalar alıyor. Tabii birde petrol zengini Arap şeyhleri. Erdoğan’ın, Bakanların ve milletvekillerinin çocukları, akrabaları ve onların çocukları da elbette paysız kalmazlar.
Bunlar evler, villalar, daireler, binalar dikecekler. Zenginler için etrafı büyük duvarlarla çevrili, özel korumalı olacak. Okul, bahçeler, parklar, yüzme havuzları, özel otoparklar ile birer cennet olacaklar. Hemen ötesinde ise büyük mü büyük, devasa binalar dikilecek. Küçük metrekarelere bölünmüş düşük kiralı, ya da çok yıllara yaygın ödeme koşullarıyla evler işçilere tahsis edilecek. İşsizler, yaşlılar ne olur bilemem.
Ama efendiler bilir. Bunlar potansiyel suçlu. Kriminal haliyle sürekli gözetimde tutulmaları, arada gözaltına alınmaları, işkence ve tehdide maruz kalmaları normaldir.
Bunların çocukları, okulları, ulaşım araçları, trafiği elbette farklı olacak. Artık zenginlere bulaşamayacaklar. Örneğin hayatta koç sabancı ailelerine rastlamadıkları gibi bundan sonra artık şeyhleri, cemaat liderlerini, şimdi fabrika sahibi olmuş eski dava arkadaşlarını göremeycekler. Hem de aynı kentte ve caddenin öte tarafında olmalarına rağmen. Çelişkinin yüzü açığa çıkmayacak nasılsa.
Çünkü bu iş 20 yılı öngörüyor. Üstelik 700 milyar dolar iş hacmi yaratıyor. Sadece inşaatta. Sanayide değil. birçoğu yine ithal ve ulusal borçlanma yine devam edecek. Karşılığında da ücretler daha bir düşecek. Başka yol yok.
Oysa yeryüzünde kentsel katılım nasıl toplumsal alana daha faydalı olur diye tartışmalar var. Mimari yapı bile sivil toplum örgütlerine, halka danışılarak düzenleniyor.
Evet Türkiye’nin yeni bir inşaaya ihtiyacı var ama böyle değil. bu zihniyetle ve açlıkla değil.