Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Sancı....Ehmed PELDA

 Son dönemlerde iş gereği metal sektöründe piyasa araştırmaları yapmaktayım. Bir yandan Almanlarla diyolog halindeyken bir yanda da Türkiye’den Güney Kürdistan’dan gelen insanlarımızla diyalog içindeyim. Yatırımlara yaklaşım eğilimi, para kazanma yönünde yapılan tercihler ve hepsinden önemlisi insana yaklaşım konusunda çok enteresan gözlemler edindim.

İnsanlarımız değişiyor. Yaşadıkları ülkelere, toplumlara göre yeniden şekilleniyorlar. Bu sürece ayak uyduranlar kendilerini yenileyip daha iyi bir pozisyon sağlarken ötekiler eleniyor. Ve en önemlisi bu durum çok da para ile ilintili bir konu değil.

Sadece para kazanananlar araba ev lüks yatırım derdindeler, hele hele gösteriş deyim yerindeyse hava atma başlı başına bir olay. Ama bunun bedeli oldukça ağır olmaktadır. Biriken servetin bir an yok olması riski var. Yine yanlış yatırım tercihleri ve tükenmeye yüz tutan varlıklar söz konusu. Çocukların yetişmesi sadece paraya endeksli hale geliyor. Özel okullar, istenen herşeyin alınması bir çözüm yöntemi gibi görülmektedir. Belki ilk anda çekici gelse de süreç içinde derman olmadığı açığa çıkmaktadır.

 Yani para kazanıp zengin olmak dönüşüm için yeterli değil.

Ama tersi yönden bakarsak yani dönüşümünü sağlamış, ya da süreç içinde dönüşmeye uygun bir bilince sahip insanların hem iyi para kazandıkları, hem uzun vadeli yaşam pespektiflerine sahip oldukları hem de toplumsal ve siyasal katkılarının iyi olduğu görülmektedir.

Fakat malesef bu yaygın değil. Sınırlı sayıda insanın mevcut toplumsal şartlarda henüz öne çıkması, aktör olması, uzun vadeli yatırımlar yapması, bunun paralelinde ailesel, toplumsal, siyasal katılım bazında etkili olması zaman gerektirir.

Bir başka insan tipolojisi daha var. Eğitim almış. Birçok dil bilen. Kalifiye bir birikime sahip. İş yapabilme fonksiyonuna sahip. Ama elinden iş gelmiyor. Çünkü içinde bulunduğu ülke itibariyle girişimci olma, iş kurma, paralel olarak toplumsal, siyasal, kültürel sahneye çıkma noktasında kendi farkında değil. Yani memur, işçi ya da kalifiye eleman mantığıyla bir işe girmeyi, iyi bir ücretli almayı çözüm olarak görmektedirler.

Bu ruh haline sahip olan çok önemli bir kesim var.  Oysa kendi farkındalıklarını hissetseler, sadece bireysel anlamda bir kurtuluş yerine bir vizyon sahibi olmayı önlerine koysalar, hem kendilerinin fonksiyonu farklı olur hem de toplumsal etkileri, iş ve eylemlerinin izdüşümü farklı olur.

Ancak belirtildiği üzere eğer bir bilinç olmaz ise kalifiye olarak ne olursa olsun böylesi bir bireyin toplumsal pozisyonu sıfırdır.

Yıllar önce sanayi sektöründe faaliyet gösteren bir kürt iş adamıyla tanışmıştım. Hassasiyetle toplum olarak sanayiye el atmamız gerektiğini söylemişti. Üretimden gelen gücün çağımızda teknoloji ile bilim ile doğru bir zemine oturması halinde dönüşebileceğimizi belirtmişti. Bu eksende yaşadığımız ulusal siyasal sorunların da üstesinden daha kolay gelebileceğimize vurgu yapmıştı.

O dönem onun söylemlerini yadırgamıştım. Savaşın yaşandığı bir ortamda, toplumun henüz bir siyasal statüye sahip olmadığı şartlarda bu tür istemlerin çok da anlamlı olmayacağını söylemiştim.

Ama yanılan benmişim.

Nerdeyse 40 milyon insan. Belki bir bölmü enerjisini siyasal mücadele alanında sergilemekte. Ama ya geride kalan kesim? Yukarıda da değindiğim gibi. İktisadi hayatta belli pozisyonlar edinmeye, tutunmaya gayret emektedirler.

Fakat dağınıklar, örgütsüzler, mesleki, iktisadi, kültürel birikimlerinin sosyal ifadesinin farkında değiller. Hele hele siyasal yansımasının yaratacağı etkiyi hiç mi hiç ayırt edememektedirler. Daha çok dikkat çekilmesi gerekeni ise siyasal aktörlerimizin bu kesimden bihaber olmasıdır.

Oysa bir ulusal inşaada, bir politik ve sosyal şekillenmede stratejik davranmak ve bu stratejinin farklı bileşenlerine yer vermek elzemdir.