Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

“Dersimi Duruş” ! A.Haydar Gürbüz

Dersim deyince ilk akla gelen “Kızılbaş-Alevi” inancı ve “Devrimci” kimliğidir, peki bu iki yapı birarada nasıl yaşayabiliyor? Hem devrimci hemde dini anlamda kızılbaş olacaksın!  Kızılbaş inancını ilerici bir anlayışın ürünü olarak tanımlamak doğru olur mu? Mesela dağa taşa dua edip kurban kesmek ile başka mekanlardaki dua ve hayırlar arasında bir fark var mı? Hem bilimsel hemde düşünsel anlamda bu bir çelişki değil mi?

Hiç şüphe yok ki devrimci iradeye ve düşünceye sahip olanların böylesi terapilere veya tartışmalara  ihtiyacı olduğunu veya olacağını sanmıyorum  bir yandan inanç kavramındaki dini ibareler nedeniyle yaşanılan geriliklere takılacak, öte yandan ilericilik-devrimcilik  adı altında  bu inançları sahiplenecek onu kültür adına yaşatmaya çalışacaksın ayrıca devrimci ilkelerden hareketle bir devrimi inşa edeceksin, her ikisinin beraber yürütülme ve başarıya ulaşma şansı olur mu olmaz mı? Biri bilimsel düşüncenin temel felsefesini yani diyalektik materyalizmi ışık alır ona inanır diğeri ise tamamen hayal dışı ütopik kavramlar üzerinde tapınaklara veya ziyaret dedikleri mekanlara inanır. Bunun birlikte uygulanırlığı mümkün gibi olmasada yinede birlikte yaşayabilirler. Ayrıca  biribirlerine muhtaç oldukları kesin çünkü yaşadığımız coğrafyada her iki akım üzerinde de yasaklar mevcut dolayısıyla birlikte ortak çıkarlar temelinde bu yasaklarla mücadele zemini yok değildir. Ama şu kesindir ki her ikisinden biri öbürünü alt eder ve yoluna devam eder.

 Her kimlik kendi özgünlüğünde değer kazanır, devrimci kimliğe sahip olanlar ancak onun ilkelerinde hareketle değer  ve anlam kazanırlar. Kürt olmak kürtlüğünü bilmekle değer kazanır, Zaza olmak zazalığını bilmekle değer kazanacaktır ve topluluklar ancak kendi kültürlerini ve özgünlüklerini kabüllendiklerinde sahiplendiklerinde başka halkların da yanında olabilir onlarla dayanışabilirler, kimlik bağlamında bir bunalıma mahal vermeden yapılan çalışmalar olumlu sonuçlar verebilir. Ne varki Dersim özgülünde kimlik bağlamında bir netlikten bahsedemem, Alevi, Kızılbaş- Alevi,Zaza-Kürt-Türk-Ermeni ne ararsan var ama kim, kiminledir nedir? Bu  anlamda bir karmaşa ve temaşa Dersim coğrafyasında sözkonusu, aslında tüm parçalanma ve bölünmelerin başında da bu kimlik kargaşası gelmektedir.

Son dönemlerde Eski BDP vekillerinden Şerafettin Halis bu bağlamda bir tartışma konusu oldu. Halis kendisine yönelik parti eleştirisinden sonra yaptığı savunuda kendi kimliğine şöyle bir tanımlama getiriyor; „Sosyalist, Kızılbaş-Alevi ve Dersimi kimliğimle hep ezilenlerin yanında oldum, ömrümün sonuna kadar da olmaya devam edeceğim. Bu yönüyle Kürdüm, Aleviyim, Ermeniyim, Çingeneyim, ötekiyim..“

Aslında doğru bir tanımlama yapmış, ezilenlerin yanında olduğunu hepimiz biliyoruz, Kürt hareketi içerisinde son yıllarda yaptığı veya yapmaya çalıştığı işleride yakından takip edenlerdeniz. Bu yönüyle bugüne kadar göstermiş olduğu çalışmalardan ve Kürt hareketine yapmış olduğu değerli katkılarından dolayı eski vekilimize teşekkür etmek gerek çünkü o bunu hakediyor. Ne varki bu tanımlamada etnik ve inanç kimliklerini bir arada kullanmasını ben vekilimize yakıştıramadım, bir yandan devrimci kimliğinden dem vuracaksın öte yandan kızılbaşlılığınla övüneceksin ama en önemliside Kürt olmama adına (ki olmayabilirsin fakat Zaza olduğunuda söylemiyorsun)farklı etnik kimliklere bürünmesini ve burada bu tür kelime oyunları içerisine girerek kavram kargaşasına yol açmasını açıkçası eleştiriyorum. Devrimci bir kişilik kimliklere vurgu yaparak sürekli onlar üzerinde siyaset yapmamalı ayrıca Dersim sanki tüm bu kimliklerin ortak adı gibi tanımlanıyor,peki diğer bölgelerde bu kimlikler yok mu? Farklılıklar yok mu? Sadece Dersim’de mi bu renkler mevcut? Sayın vekilmizin bu tanımlaması bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalara denk düşen bir tanımlama değildir.Dar kısır döngü bir açıklama ve diğer bölge halklarına karşı inkarcı bir yaklaşımdır. Dersim artık bu kısır döngü ekseninde kendisini kurtarmalı tıpkı diğer bölge halkları gibi genel bir anlayışa yönelmelidir.

„Dersimi kimlik“ kavramını iyi açmak gerek,nedir bu kimlik sevdası? Dersimli olmak farklı bir kimliğimi gerektiriyor veya hakediyor?  Hakediyorsa kriterleri nedir? Birileri bunları bana açıklarsa aydınlanmış olacağım. Bakıyorsun,vekilleri CHP içerisinde habire türklükleri ile övünüyorlar,ehh nede olsa bunları seçende Dersim halkı.. Dersim adına kurulmuş Federasyonlar habire dağılıyor parçalanıyorlar,ehh bunları kuranlarda Dersim dernekleri.. Aşiretler Dersim’de önemini koruyor dolayısıyla aşiretçilik bas bas bağırıyor, hemen hemen bütün köylerde ezbet anlayışı  güçlü ve adam kayırma var, Gülen cemaatleri okul ve kreş sayılarını artırıyor giderek Dersim’de taban tutmaya başlıyorlar, Barajlar kuruldu sular doldu,ormanlar ve önemli tarihi değerler yok oldu, başka şehirlerde gelen özellikle Diyarbakır ve Vanlı işçilere karşı bir düşmanlık geliştirilmiş,Kürt karşıtlığı giderek belirli çevreler tarafından daha çok yapılmakta, şu veya bu nedenden dolayı bir dersimlinin herhangi bir kurumla olan ilişkisi kesildiğinde normal karşılanmayıp karalama veya itibarsızlaştırma çalışmaları yapılmaktadır. Munzurun etrafında özellikle yaz sezonunda bira ve içki şişelerinde geçilmemekte,karşılıklı saygı ve değerler yok olmuş, uyuşturucu ve alkol bağımlısı gençler giderek çoğalıyor..Bu ve bunun gibi daha bir çok olumsuz gelişme sıralanabilir.

Federasyon çalışmalarında bulunmuş başkan veya yöneticilerine yolsuzluk anlamında birçok suçlama getirilmiş basına taşınmış kamuya maledilmiş fakat neticesi belli olmamıştır,bu suçlamaları getirenlerden kimse birşeyler sormamıştır, yada hesabı kamuoyuna verilmemiştir. Örneğin DEDEF’ten son dönemlerde ayrılan derneklerin açıklamalarında çeşitli suçlamalar vardır. Dersimli olmak dersimi bir duruş sergilemek acaba bu saydıklarımın hangisiyle bağdaşır merak ediyorum, Dersimli olmak mı önemli yoksa herşeyden önce insan olmak mı? İnsan olmak elbetteki Dersim‘in bir tanımlamasıdır, içeriğidir, özüdür ama bunu diğer coğrafyalardan ayrı düşünebilir misiniz! Yani Dersimli insan ile Hakkarili yada Van‘lı  insan farklı yaratıklar mı?

Hüseyin Aygün Şerafettin hocaya methiyeler diziyor,Yaşar Kaya da (FDG Eski Başkanı) fırsat bu fırsat gibisinden hakeza herikisine methiyeler diziyor, Hüseyin Aygün ırkçı ve milliyetçi parti CHP ye hizmet etmekte gurur duyan biri, Yaşar Kaya’da zaten dostu olduğunda Aygün‘den bir farkı yok, peki şimdi kala kala Şerafettin Hocanın itibarını kurtarma bunlara mı kaldı, aslında bu itibarsızlaştırmanın ta kendisidir, vekilimiz  görevinde istifa etmiş olabilir ama asıl olan vekilimizin Aygün ve kaya‘nın övgüleriyle itibarını koruyacaksa o zaman yazık olur. Halis‘in bunlara dikkat etmesi ve bunların oyununa gelmemesi gerekir.

Buna bir örnek vermem gerekirse FDG’den ayrılan kişi veya kurumlara karşı Yaşar Kaya ve ekibinin aldığı tavır takındıkları itibarsızlaştırma politikaları bilinmiyor değil, şahsım adına ben bunları pek önemsemiyorum, Dersim Forum diye bir siteden FDG’den ayrılan ve bir dönem benimle birlikte FDG yönetim kurulunda bulunan Düzgün Küçükdoğan’a istinaten yapılan eleştiriyi ibretle okudum, sözüm ona 45 bin euro para almış, bu iddiaların elbetteki doğrulanması gerek, yine FDG den ayrıldı diye Hüseyin Güngör’e yönelikte bir karalama var. Benim yönetimde bulunduğum dönemde heriki arkadaşta gayet FDG ile iyi ilişkiler içerisindeydi ve canı gönülden çalışıyorlardı, o dönem kimse ne Düzgün’ün şahsı adına çalıştığından nede Güngör’ün nasıl geçindiğine değindiği yoktu. Yine hatırlanacağı üzere  daha önce sözlü tarih projesi çerçevesinde Yaşar Kaya ve Dicle Akar arasında da para konusunda bir sorun olmuş ve basına yansımıştı. Peki ne oldu? Sorun çözüldü mü? Yaşar Kaya aklandı mı? Aklandıysa Dicle Akar kınandı mı? Öyle ya birilerini suçlarken mutlaka sonuçlarınıda topluma açıklamak ve toplumla paylaşmak gerekmez mi?. (Paylaşılmış da olabilir belki  ben bilmiyorum). Hatırlanacağı üzere süreçle ilgili sorunlar, projenin „Akademik Direktörü“ Prof. Taner Akçam tarafından 16 Mayıs 2011 tarihinde yazılan „Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi Hakkında Kamuoyuna Zorunlu Bir Açıklama“ baslıklı yazı ile kamuyouna yansımıstı.

Bu açıklamanın ardından „projenin idari sorumlusu, Genel Koordinatör“ Dicle Akar,

21 Mayıs 2011 tarihinde „Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi Hakkında Kamuoyuna Açıklamamdır:“ baslığı ile, Taner Akçam’ın açıklaması ile bir açıklama yapmıştı. Bu her iki açıklamanın ortak iddiası projenin „Halkla İlişkiler“ sorumlusu Yaşar Kaya’nın proje çalışmalarında „açık bir yolsuzluk ve su istimal“ yaptığı yönündeydi.

Onurlu Dersimlilerin geldikleri noktaya işaret etme açısında bunlara değinme gereği duydum. Demokrasinin asla işlemediği dersimi kurumlardan,sivil kurumlar olmasına rahmen kuruluş amaçları farklı olmasına rahmen politik amaç ve emellerine hizmet etme noktasına getirilmiş dersimi kurumlardan bahsediyoruz, aşiretçiliğin yıkılmadığı ezbetçi anlayış ve zihniyetlerin hortladığı,inanç bağlamında Dersim‘in neredeyse bir tabu haline getirilmeye çalışıldığı buna karşılık Kürt sorununa özellikle bazı çevrelerin yobazca yaklaştıkları, devrimci mücadeleyi yerdikleri kısacası başka halklara karşı tahammül sınırlarının aşıldığı bir Dersim ile son yıllarda başbaşayız.

BDP il yönetiminin eski vekilimizin yapmış olduğu çalışmalara saygı duyması ve bu bağlamda varsa bir sorun kendi aralarında çözmeleri gerekiyordu. Dersim federasyonlarıda dernekleri ile yaşadıkları sorunları kendi aralarında çözmeleri gerekiyordu. „ Çamur at izi kalsın“ hesabı kitabı ile hiçbir kurum ve yönetici hareket etmemeli, bu tür yaklaşımlar ve uygulamalar kimseye birşey kazandırmaz. Verilen emeklere ve yapılan çalışmalara saygı temelinde bir yaklaşım içerisinde olunmalı. Şerafettin Hoca gerek Avrupa’da gereksede Dersim’de yaptığımız çalışmalara katılan katkı sunan ve fedekarlık yapan ender vekillerimizden biridir, başkaları gibi CHP ile değil kendi değerlerini içeren yapıların yanında yer almıştır. Bu kadar emek veren bir vekilimizi bu şekilde eleştirmek sorunu çözmeyeceği gibi BDP nin Dersim örgütlülüğünüde zora sokacaktır, kolay adam harcamamak gerek tam tersine sahip çıkmak ve tekrar çalışmalara katmak gerek. Bunlara karşılık vekilimizin yaptığı açıklamalarda kendisine yakışan, mücadelesine yakışan açıklamalar değildir. Yaşar Kaya ve Hüseyin Aygün gibi her fırsatta Kürt hareketini yerenlerin ekmeğinede böylece yağ sürmüş olur. Parti içindeki tartışma ve ataşmaların basına taşınması asla doğru değildir, bir önceki seçimdeki başarısızlık tüm BDP lilerin başarısızlığı olarak algılanmalı ve sorgulanmalıydı, dersler çıkarılmalıydı ama görünen o ki kimse gidişattan ders çıkarmamış tam tersine seçimlerin yaklaşmasıyla tekrar koltuk- kelle savaşı başlamıştır. Dışarıdan ve sıradan bir vatandaş olarak ben bunları görebiliyor yazıp çizebiliyorsam bu mücadelenin içinde olanlarında bunları dikkate alması gerek miyor mu?.

Geçmişe sığınarak biryerlere varamayacağımızı bilmeliyiz, önemli olan geçmişin üzerine iyi bir gelecek inşa etmektir. Dersim‘de  geçmiş detaylı olarak (katliam hariç) kimse tarafından dile getirilmedi, birkaç kahramanın yarattığı efsaneler üzerinde kendimizi göğe çıkarmayalım,eksiklikleri ve yetersizlikleriyle ele alınmalıdır. Dersim öyle dillendirildiği gibi çokta gül ü gülüstanlık bir alan değildir. Geldiğimiz nokta önemli ve her dersimlinin oturup değerlendireceği yüzleşeceği bir noktadır. Dersim’de bir katliam yaşanmış fakat Dersim halkı bunun hesabını sormada bir birlik hala yakalamış değil. Son olarak gerçek ve doğru anlamda  „Dersimi Duruş“ diyeceksek bir araya gelip tüm bu parçalanmışlıkları ve bölünmüşlükleri ortadan kaldıracak bir yapılanma oluşturmalıyız. Seyit Rıza,Nuri Dersimi, Bese Ana, Zilan, S.Cansız,M.Doğan, İ.Kaypakkaya ve Dersim coğrafyasında insanlığın aydınlanması için özgürleşmesi için toprağa düşmüş şehitlerin onuruna sahip çıkıldığı koşullarda   gerçek anlamda bir “Dersimi Duruş”tan bahsedebiliriz. Friedrich Wilhelm Nietzsche'nin deyimiyle "Benim arzum başkalarının bir kitapta anlattığı şeyi, on cümlede anlatmaktır” ama yetmiyor işte bu nedenle uzun uzadıya bazen yazmak ihtiyacı doğuyor.

Ali Haydar Gürbüz   02.05.2013