Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersim Güzellemesi-Ahmet SONER

Geçen haftaki yazımı gazeteye ulaştıramadığım için okurlardan özür dilerim. Oysa yazı çarşamba günü yazılmış, flaş belleğe yüklenmişti. Niyetim yazıyı cuma günü Dersim’den gazeteye göndermekti. Yola çıkarken o küçük hafızayı cebime koymayı unutmuşum. Tunceli Belediyesi’nin düzenlediği 2. Dersim Uluslararası İnsan Hakları Film Festivali’ni izlemek için eşimle birlikte 24 Mayıs Perşembe günü Elazığ’a vardık. Bir minibüsle Kovancılar üzerinden Dersim topraklarına girdik. Dağlar, vadiler ve akarsularıyla bu olağanüstü coğrafya karşısında büyülenmemek olanaksızdı. Dört yıldızlı Şaroğlu Oteline yerleştikten sonra Belediye Başkanı Edibe Şahin’i görmeye gittik. Başkanla yıllar öncesinden tanışıyorduk. Festivalin açılış töreni  İl Kültür Müdürlüğünde yapılacakmış. Gösteri programıyla broşürleri gözden geçirdik. Festivalin sloganı “Zere çar koude sinema ( Sinema dört dağ içinde)”... Başkanın “Sinema dağda, sinema suda, sinema doğada, sinema Dersim’de izlenir” başlıklı önsözü beş dilde yazılmıştı: Zazaca, Kürtçe, Türkçe, Ermenice ve İngilizce... Programda uzun, kısa ve belgesel filmlerin sayısı altmışı buluyordu. Açılış filmi “Babamın Sesi” nin iki yönetmeninden biri olan Zeynel Doğan’ı 2003 yılında Diyarbakır’daki sinema atölyesinden tanıyordum. O yıl çektiğimiz atölye filmlerinden biri olan “Çekçek” onun projesiydi ve çekimlerde iki kameradan birini o kullanmıştı. “Babamın Sesi” bence başarılı bir filmdi.

Ertesi sabah bir araç konvoyu ile yaklaşık kırk kişi geziye çıktık. Nazımiye Belediyesinin bahçesinde yapılan kahvaltıdan sonra Dallıbahçe Karakolunda durdurulduk. Herkesin kimliği tek tek toplandı. Temize çıkmamız yarım saat sürdü. İl sınırındaki Pembelik Barajı Peri Suyu üzerine yapılmaktaydı. Suyun karşı tarafı Karakoçan sınırı içinde kalıyordu. Köylülerin direniş yaptıkları yere varabilmek için biri küçük iki sudan geçmek gerekiyordu. Kaygan taşların üzerinden atlayarak yürümek kolay değildi. Derenin tam ortasında bir ayağım suya girdi, Taylan adlı bir delikanlı yardımıma yetişti. Kazasız belasız direniş yerine ulaştık. Orda bir basın toplantısı yapıldı, baraja karşı sloganlar atıldı. Bu arada rüzgar çıkmış, bulutlar toplanmış, hava kararmıştı. Dönüş yolunda sağanağa yakalandık. Islanmadan dereyi geçmenin bir önemi kalmamıştı artık. Araçları bıraktığımız yere vardığımızda herkes sırılsıklam olmuştu. Araçlarla dönüş yolunda, yağmurdan kaçarken doluya tutulduk. Doğa bütün mucizelerini konuklara sergiledi.

Otelde yapılacak olan “Yılmaz Güney ve Sineması” adlı söyleşiye bir saat kala dönebildik. Acele kılık değiştirip terliklerle söyleşiye yetiştim. Çok az sayıdaki izleyici ile bir buçuk saat kadar konuştuk.

Daha önce Batman’da gördüğüm Pakrat Estukyan’la otelde tanışma ve uzun uzun sohbet etme fırsatı buldum. Gazetemizin yazarlarından Celalettin Can’la da ilk kez tanışma ve konuşma şansını Dersim’de yakaladım. Nimet Tanrıkulu ile birlikte bir söyleşiye katılmak için gelmişti.1926 yılında Ermenistan’da çekilen “Zare”nin gösteriminde tüm koltuklar dolmuştu. Hrant Dink’in eşi Rakel’in de aralarında olduğu bir grup Ermeni de filmi izledi. O topluluk ertesi gün Kovancılar’a, bir çeşmenin açılışına katılmak için yola çıktılar. Pakrat beni de çağırdı, ama pazar günü Ovacık gezisi olduğu için onlara katılamadım.

Ovacık’ta tüm dükkanlar kapalıydı. Şehit olan bir gerillanın taziyesi varmış o gün. Munzur’un doğduğu yere gidip kayalardan fışkıran gözeleri hayranlıkla izledik. Bu doğa harikasına nasıl kıyılabilir?  Buraya baraj yapmak son günlerin moda deyimiyle “cinayet” değil midir?

Artık sıra kapanış törenine gelmişti. Sunuculuğu üstlenen Kazım Öz, “Hocaların Hocası” diyerek beni sahneye çağırdı. İzleyicilere Hozat’tan Zonguldak’a sürgüne gönderilen bir kazanın öyküsünü anlattım. Benden sonra yönetmen Yüksel Aksu eğlenceli bir konuşma yaptı. Kapanış filmi olarak Emin Alper’in ilk yönetmenlik denemesi olan “Tepenin Ardı”nı izledik. Kısıtlı bir bütçeyle üç haftada çekilen film, derdini çok başarılı bir biçimde anlatmıştı. İzleyiciler bu simgesel anlatımı biraz yadırgamakla birlikte doğru algıladılar. Bazıları ise filmin uzun olduğunu söylediler, oysa film 94 dakikaydı. Demek ki onlar Nuri Bilge Ceylan’ın son filmini görmemişlerdi.

Dersim’in havası çok değişik, ortalık günlük güneşlikken birden kara bulutlar toplanıyor ve sağanak yağış başlıyor. Sonra yağış kesiliyor, yine güneş çıkıyor. Bir hafta boyunca her gün aynı havayı izledik, yağışsız gün olmadı.

Başta Edibe Şahin olmak üzere, festival komitesinden Belgin Cengiz, Mahmut N. Özlütaş ve Bülent Yeşilgöz; Kemal Tulga, eşi sinemasever Makbule ve oğulları Bedirhan’ı hiç unutmayacağım. Dersim’i gördükten sonra, artık ölsem de gam yemem diye düşünüyorum