Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Barajlarla kültürel soykırım

Kürdistan’ın her tarafında irili ufaklı onlarca baraj yapılıyor. Bunlar Kürdistan’da ihtiyaç olduğu için yapılmıyor. Bırakalım Karakaya ve Atatürk barajlarını, tek başına Keban bile Kürtlerin yaşadığı illerin enerji ihtiyacını fazlasıyla karşılar. O halde bu kadar baraj niye? 
Kürdistan’daki barajlar kesinlikle Kürt soykırımıyla ilgilidir. 1926 yılında kabul edilen Şark Islahat Planı’nın parçası olarak bu kadar barajın yapımı planlanmıştır. Kürdistan’ın bütün dere boylarının, yani bütün yerleşim yerlerinin su altında bırakılması planlanıyor. Böylelikle önemli bir coğrafya, hem de verimli coğrafya insansızlaştırılmış oluyor. 
İhtiyaç olmadığı halde bu kadar baraj yapılması Kürt inkar politikasının sürdürüldüğünün kanıtıdır. Her ne kadar Kürt var denilse de, asimilasyon ve bu tür insansızlaştırmalarla Kürtler folklorik marjinal bir halk haline getirilmek isteniyor. Zaten zorunlu güçlerle milyonlarca Kürt Türkiye’nin batısına taşınmıştır. Burada zaten Türk uluslaşması içinde eritilmektedir. Şimdi Kürtlerin çoğu batıdadır sözünün bir marifet gibi söylenmesinin altında da bu gerçeklik yatmaktadır. Öyle ki Demokratik Özerklik’i reddedenler Türkiye’nin batısında yaşayan Kürtleri dayanak göstermektedir. Özrü kabahatinden büyük olma tam da buna denir. İstanbul en büyük Kürt şehri değil, en büyük Kürt mezarlığıdır. 
Tarihte ilk insan toplulukları ve ilk uygarlıklar hep dere boylarında var olmuştur. Akarsu kenarları aynı zamanda insanlık kültürünün yaratıldığı yerlerdir. Tarihi eserler yanında insanların kutsal bildikleri yerlerin çoğunluğu buradadır. Dolayısıyla barajlar her şeyden önce tarih ve kültür katliamıdır. Toplumlar bir de bu yönüyle kültürel soykırıma tabii tutulmaktadır. Bir toplumu tarihsiz, belleksiz ve kültürsüz bırakmak bitkisel yaşama mahkum etmektir. 
Kürdistan’ı bir bütün olarak irdeleme yerine sadece Dersim’i değerlendirmek bile uygulanan kültürel soykırımın boyutunu ve vahametini ortaya koyuyor. Dersim zaten askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel politikalarla önemli oranda boşaltılmıştır. Herhalde nüfusu oranında en fazla nüfusun kendi toprakları dışında yaşadığı toplum Dersimlilerdir. İstanbul’da 4-5 Dersim, Avrupa’da 4-5 Dersim, İzmir, Adana, Mersin ve Antalya’da birkaç Dersim bulunmaktadır. Dersim’de yaşlı nüfus genç nüfusa göre fazladır. Kalan nüfus yeni barajlarla daha da azaltılacaktır. Böylece Dersim ve çevresinin demografik dengesi daha da bozulacaktır. 
Dersim’de barajlarla sadece yerleşim alanları yok edilmiyor. Aynı zamanda Dersim’in kutsalları da ortadan kaldırılıyor. Dersim’in kültürü bu kutsallarıyla vardır. Bu kutsallarıyla iç içedir. Dersim’deki Alevilik inancı esas olarak da bu kültürel değerlerden beslenmektedir. Hatta bu konuda diğer alanlardaki Alevi topluluklardan daha fazla bir inançsal kültürel derinliğe sahiptir. Sadece Dedeler, Dedelerin yaptığı Cemler, 12 İmam ve Ehlibeyt kültü bu inancı şekillendirmiyor, en az bunlar kadar ocaklardaki atalarının mezarları, yine kutsal bilinen su başları ve dere boylarındaki birçok ziyaret ve mabet de bu kültürü var eden değerler olmuştur. Bunlar Dersimlilerin inancını günlük etkileyen çok önemli değerlerdir. 
Ancak şimdi bu değerler bir bir yok ediliyor; sular altında bırakılıyor. Bu aynı zamanda bir inancın yok edilmesi ve su altında bırakılmasıdır. Bir kutsalını su altında bırakmak, bu kutsalı anlamsızlaştırmaktır, hiçleştirmektir. Bunun da bir toplumu kültürel soykırım altında tutmak olduğu açıktır. 
Türklerin tarih içinde Anadolu’daki ya da başka yerlerdeki tüm tarihi eserlerini, kutsal bildiği mekanları yıkmak ve su altında bırakmak ne anlama geliyorsa, Dersim’i barajlar altında bırakmak da aynı anlama gelmektedir. Türk devleti Dersim üzerinde yüzlerce yıldır uyguladığı politikayı bu barajlar politikasıyla sonuçlandırmak istiyor. Barajlar, Dersim’i teslim alma ve Türkleştirme politikalarının son darbesi olmaktadır. Bu barajlara karşı çıkmadan Dersim’i, Aleviliği, Dımılki (kırmancki) kültürünü ve dilini sahiplenmek tam bir yalan anlamına gelmektedir. Kimin Dersimli olup olmadığı; Aleviliğe, Dımılki kimliğine sahip çıkıp çıkmadığı barajlara karşı çıkmakla belli olur. Kim bu barajlara destek oluyorsa, karşı çıkmıyorsa ya o Dersim düşmanıdır ya da Türk devletinin Dersim’deki ajanlığını yapmaktadır. 
Kamer Genç gibiler bu karakterleriyle bile olsa Dersim’deki devlet ajanı konumundadır. Alevilerin deyimiyle kendi soyunu tuzağa düşüren keklik soyludurlar. Kamer Genç’in barajlar için kıyamet kopardığı görülmüş müdür? Ancak şov yapmak ve kendini göstermek için her türlü şaklabanlığı yapmaktadır. Zaten meclisteki seviyesiz konuşmalarına bile Dersim üzerine oynanan psikolojik savaş gereği ses çıkarılmıyor. Böylece Kamer Genç’in bilinçsiz Dersimliler içinde popüleritesini arttırıyorlar. Zaten Kamer Genç’e iş takibi ve zor durumda olan Dersimlilere yardım yapması için devletin derinlikleri yardımcı olmaktadır. Bu da Dersim’i tümden bitirme politikasının başka boyutudur. 
Kürdistan genelinde bu politikanın daha geniş çaplısı uygulanmaktadır. Barajlarla Kürdistan’da insanlar tarafından kullanılacak coğrafyanın yarısı sular altında bırakılacaktır. Çünkü dağlık ve yayla alanların bir kısmı kendi başına insan yerleşimi için fazla bir şey ifade etmemektedir. Barajlarla sadece yerleşim yerleri değil, kültürel değerler de yok olmaktadır. Böylece toplum tarihsel ve kültürel değerleri ve anılarından yoksun olarak yaşamaya mahkum edilmektedir. 
Kürt halkının barajlar konusundaki duyarsızlıkları kabul edilemez. Bu duyarsızlık, boynunu kesmek isteyen birilerine boynunu uzatmak gibi bir şeydir. En az dil soykırımı kadar bu kültürel soykırıma da karşı çıkılmalıdır. Dil soykırımı için duyarlı olan herkes, barajlar yoluyla yapılan soykırıma karşı da duyarlı olmalıdır. 
Tüm bu gerçekler Kürtleri inkardan vazgeçtik, asimilasyondan vazgeçtik söyleminin ne kadar yalan ve aldatmaca olduğunu ortaya koymaktadır. İnkardan ve asimilasyondan vazgeçenler ilk önce tüm bu baraj yapımını durdurur, anadilde eğitimi ve kamu alanında çok dilli yaşamı kabul eder. Yoksa Kürtlerin var olduğunun ve dil konusunda belirli bir serbestlik sağlandığının söylenmesinin tamamen kültürel soykırımı örtmek için söylenmiş sözler ve alınmış tedbirler olduğunu ortaya koyar. 
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA -HÜSEYİN ALİ