Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

SAM-‘BİZ HÂLÂ BEDEL ÖDÜYORUZ’

Hemen hemen herkesin gönlüne taht kurmuş bir isim Leman Sam. ‘İlla’, ‘Gönül’, ‘Rüzgâr’, ‘Gül Güzeli’, ‘Kıyamam’… Hangimiz bu şarkılarda aşkın derin dehlizlerinde olmadık, ‘Ağıt’la isyan edip Livaneli şarkılarıyla bu ülkeye dair umudumuzu yeşertmedik… Bundan 13 yıl önceydi Leman Sam’ın az evvel bahsettiğim albümleri. 13 yıl boyunca Sam hiçbir albüm çıkartmadı ama konserler ve çeşitli projelerde yer aldı. Şimdi ‘Nereye Kadar’ albümünü müzik severlerle buluşturdu.

Bu kez tamamiyle akustik bir albüm hazırlayan Leman Sam, albümde çok değerli isimlere yer vermiş. Düzenlemelerin Vedat Sakman’a ait olduğu albümde; Erkan Oğur, Sarp Maden, Levent Güneş gibi müzisyenler sanatçıya eşlik ediyor. Hazırlıkları tam iki yıl süren albümde, aşık olur gibi şarkı söyleyip, şarkı söyler gibi aşık olan Leman Sam’ın tarzını yansıtan 10 yeni beste yer alıyor.

Kalan Müzik etiketiyle çıkan albümde kızı Şevval Sam’ın bir sözü var. Leman Sam albümü olur da türkü olmaz mı? Müziğini Aytekin Ataş’ın yaptığı Karacoğlan’ın ‘Var Git Ölüm’ türküsü yer alırken; Enver Karagöz’ün şiiri, Mehmet Koç’un söz ve müziğini yazdığı ‘Metris’ türküsüyle tüyleri diken diken ediyor.

Leman Sam bu türkülerle eskiyi yad ediyor adeta… Yaşadığı o zor süreçleri sohbetimiz sırasında anlatıyor… Hatta 12 Eylül döneminde kimliğini evde unuttuğu için gözaltına alınıp ordudan birisiyle tatsız şeyler yaşadığını; sabaha kadar konuştuğu için kurtulduğunu, müzik yaptığı yere vesika göstermek zorunda kalmanın ne acı bir şey olduğunu… Ama tüm bunlara rağmen duyguların bu kadar eskimediğini de sözlerine ekliyor.

 18 dilde söylediği şarkılarla Türkiye’nin en güçlü kadın seslerinden biri olarak kabul edilen Leman Sam, uluslararası platformda daTürkiye’yi başarıyla temsil etmiş, müziğin evrenselliğini kanıtlamış bir isimdi…

 Hopa olaylarının ardından Metin Lokumcu’nun ailesini ziyarete giden, HES’lere karşı mücadele ederek “suyunuzu verirseniz bağımsızlığınız kaybedersiniz” diyerek halka seslenen Leman Sam’la uzun bir aradan sonra yeni albüm vesilesiyle konuşma fırsatı bulduk. Cihangir Kaktüs’te bir araya geldiğimiz Sam’la müzik, aşk, isyan ve korkularımız üzerine konuştuk.

>>>> Müzik olarak halktan hiç kopmadınız ama albüm çıkartma konusunda bir hayli arayı uzattınız. ‘Nereye Kadar’ı neye borçluyuz?

Son yaptığım albümde canım sıkılmıştı. Hayal kırıklığına uğradım. “Bir daha albüm yapmayacağım” dedim. Hal böyle olunca, albüm çıkarıp da konser yapmak mecburiyeti olmadığı için bu kadar uzun ara oldu. Ben yine konserlere devam ettim. Fakat tabii ki ne olursa olsun albüm yapmak gerekiyordu. Çünkü herkes konserlere gelemiyor. Gününü bekledim mi diyeyim, onun belli bir zamanı varmış o zaman mı oldu bilmiyorum, iyi ki çıkardım da diyorum.

“13 yıl sonra yapa yapa bunu mu yapmış demesinler” diye iyi bir şeyle çıkayım istedim. Düzenlemesinden çalınmasına, fotoğrafına kadar her şeye çok özendim. Elime aldığım zaman beni utandırmayacak bir albüm oldu.

>>>> Tabii Türkiye’de artık albüm alma geleneği de yok…

Albümleri artık koleksiyon yapanlar alıyorlar. 50 bin sattı mı albümü, herkes çok seviniyor. Ama eskiden böyle miydi? Çok üzücü bir şey tabii, bu ülkede her şeyin yerlerde sürünmesi…

İnsan eline bir albümü almasını, o duyguyu yaşamayan bilmez. Bu şarkıları söylemek çok zor bir şey değil. Ama bunun genelini düşününce, uykusuz kaldığın geceler, grafiği, renk seçimi, düzenlemeler, Vedat’ın (Sakman )koşturması vs… İnsanlar buna böyle bakmıyor, alıyor ve bir köşeye atıyor.

>>>> ‘Nereye Kadar’albümünün çıkış aşamasında kızlarınızdan da destek gördünüz mü?

Ben albümün adını ‘Giderayak’ koyacaktım, çok kızdılar ve çok güldüler, ‘Nereye Kadar’ diyelim dedik. Yıllarca Şevval’le didiştik, albüm yapmamı çok istiyordu, hatta bir gün tehdit etti, “albüm yapmayacaksan git köyüne yerleş” diye! Halk da çok istiyordu.

>>>> Albümde ‘Sonsuz’adlı şarkınızın sözleri Şevval Sam’a ait… Geneline baktığımızda çok değerli isimler var albümde…

Şevval var, Vedat Sakman var, Mehmet Teoman var, Cezmi Ersöz var, Aytekin Ataş’ın bestesi var… Erol Mutlu imzası var…

Bir şarkı daha olacaktı. Fikret Kızılok benim için uğurdu. Bu albümde de bir şarkısının olmasını istedim ama oğlu enteresan bir çocuk, vermek istemedi. ‘Gönül’ü söylediğimde Türkiye ‘Gönül’ü benimle birlikte tanıdı, çok da güzel olmuştu. Mantığını pek anlamadım ama mirası oğlu, diyecek bir şey yok, fakat çok kırıldım. Bir de “Babam da vermek istemezdi, ‘Gönül’ yüzünden mahkemelik falan oldular” demiş; yalan, rüya görüyor herhalde.

>>>> Albüm ‘İlla’ ile ‘Gönül’ arası mı? O kokuları alıyoruz sanki ne dersiniz?

Bütün albümlerimde bir bütünlük vardı, herkes kendine göre bir şarkı seçiyordu. Ama bu sanki uzun yol albümü gibi oldu. Bazılarına tekdüze gelebilir… Ama akıp gidiyor albüm.

 ‘BİZ HÂLÂ BEDEL ÖDÜYORUZ’

>>>> Biraz geriye gidersek, elbette Leman Sam şarkıları herkesin gönlünde taht kuran şarkılardı. Onca yıl geçse de hiçbir şey eksilmedi. Politik bir dönemde söylediğiniz şarkılar vardı; ‘Ağıt’ı Denizler için söylediğiniz, ama o politik ortama rağmen şarkılarınız hep naifti. Bunun bir sebebi var mı?

80 darbesinde ‘Ağıt’ şarkısını yapmıştım, evet. Şimdi şöyle düşünüyorum: Ajitasyon olur mu acaba? Uğur Mumcu için bir şey yazmıştım, eşi Güldal’a hediye ettim ama albüme koymayı düşünmedim. Böyle şeylerde ikileme düşüyorum, yapsam bunu kullanıyormuş gibi olur muyum kaygısı var… Bunu kullananlar var çünkü.

>>>> Yıllarınızı müziğe adadınız bu ikilemi yaşıyorsunuz ama politik atmosferin bedelini ödeyen sanatçılarındansınız…

Biz hâlâ bedel ödüyoruz aslında. O kadar öykü, o kadar çok yazılacak şey var ki, hangi birini yazayım anlatayım, ömrüm yetmez ki… Bir de insanın canını da acıtıyor. Şimdi burada ‘Metris’i söyledim ama satılan bir şey ve bu yüzden kaygım büyük. “Aşk şarkıları yapsaydım” dedim ama benim albümlerde illa ki türkü olacak. Türküsüz yaşayamıyorum. Türküler bana çok daha masum geliyor. Türkülerden başka masum bir şeyimiz kalmadı.

>>>> ‘Metris’ demişken, çok güzel bir türküdür. Sizden dinlemek de ayrı bir keyif ama sanıyorum ‘Metris’ albümde farklı bir teknikle okunmuş, öyle mi?

O tarzda okunuşa herkes ağladı. Ona da diğer şarkılar gibi aranjman yapılmıştı, ben de söyledim. Ancak hiç örtüşmedi, müzik başka ben başka bir yerdeydim. Ton bakmak için yeniden çalıp söyledik baktım çok güzel oldu. İki kayıdı da dinlettim Şevval ikinci kaydı daha çok sevdi ve o duygu insanlara geçti gerçekten, samimiyet ve içtenlik vardı.

 “Ne güzel bugün demokrasi var” diyemeyecek kadar ümitlerim kırık

>>>> 80’li yıllar ve bugün her anlamda çok farklı… Sizin açınızdan bu 30 yıl nasıldı?

O dönem siyasi olarak tuhaf bir baskı vardı. Ama ben o zaman bile bugünkü baskıyı hissetmedim. Belki müzik üzerinde baskı olmayabilir ama ülkenin üzerindeki karabasan gibi baskı 80 döneminde vardı ama böyle değildi.

Militarizmden nefret ediyorum, darbeden, darbe dönemlerinden nefret ediyorum; çok acılar çektik. Ama “ne güzel bugün demokrasi var” diyemeyecek kadar ümitlerim kırık, kalbim kırık… Onun için müzik olarak bakarsam o zaman biz çok olmazlar içindeydik. Her şeye erişim kolay değildi. Herkes şarkı söylemiyordu, ama şimdi herkes şarkı söylüyor.

 Bugün tüketim toplumuyuz, nasıl her şey çabuk tüketilip atılıyorsa şarkılar da atılıyor. Ben şanslılardanım, benim şarkılarım tüketilip atılmadı. Geçmişe dönüp “ne iyi günlerdi” diyen insanlardan değilim, müzik olarak baktığımda tabii ki gelişiyor…

Hatırlıyorum da 1980’lerde kardeleni kimse bilmiyordu. O zamanlar ‘Kardelen’ diye bir yazı yazmıştım… Şimdi kardelen çok daha farklı şeyler için söyleniyor. Evet, her şeyi eskitiyorsunuz. Sözler eskiyor, müzikler bitiyor vs… Ben çok korkuyorum. Bir albüm yapılıyor, albüm 6 ay içinde tarihe karışıyor…

>>>> Şans nereden geliyor?

Bilmiyorum ama şarkıların şansı, samimiyeti benimle ilgili sanıyorum. İnsanların bana bağlılıklarını hiç boşa çıkartmadım. Bir de çok enteresan bir durumdu ki, herkes dinliyordu.

Geçmiş yıllarda ordudan korkuyorduk, şimdi başka bir şeyden korkuyoruz

>>>> Sanat ve sanatçı mevzusu çok tartışılır oldu bugünlerde, siz bu kavramı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir sanatçı haksızlıkların karşısında durur. Sanat derin bir mevzu. Müzik yapmasaydım insanlara nasıl ulaşabilirdim, nasıl derdimi anlatabildim, fikirlerimi nasıl paylaşırdım… Bunun için araç olarak kullandım müziği. Bütün şarkılarım militan şarkılar değildi, ama onun içinde gizli olan başkaldırı, muhaliflik her zaman vardı. Bunun sayesinde halk kitlelerine ulaştım. Sanatçı elbette her zaman halkın bir adım önünde olmalı.

>>>> Muhalif yanınızı pekçok mücadele alanlarında görüyoruz…

Evet ama, artık ümidim kırıldı.

>>>> 80 öncesi ve sonrasında da hep bir korku kültürü vardı… Bu kırılmalar ve kırgınlıklar korkularımız mı peki?

Geçmiş yıllarda ordudan korkuyorduk, şimdi başka bir şeyden korkuyoruz. 12 Mart’tan sonra bu halk korkudan hiç kurtulmadı. 12 Mart bizi 80 darbesine hazırladı, 80’den sonra faili meçhuller başladı. Derin devletle uğraşamaya başladık… Bilmiyorum belki de derin devlet ondan da önce vardı ama su yüzüne çıktı ve pervasız şekilde katliam yapmaya başladı. Her zaman korkular içindeydik, şu kadar insan ölmüyor diye seviniyoruz ama gene ölüyordu insanlar, bu kez gizlice ölüyordu…

Biz ne zaman nefes aldık ki! Ben nefes aldığımız bir dönemi hatırlamıyorum. Her zaman bu korku imparatorluğu vardı, her zaman. Hep ikazlarla bugüne geldim, “şurada şunu deme, o şarkıda bunu kullanma”…

>>>>> Bu korkunun da bize sunduğu bireycilik oldu sanıyorum, vicdani olan pek çok şeyden uzaklaştırdığını düşünüyor musunuz?

Bir canlı yayında da söyledim, Sevgiler Günü’ydü geçen hafta, ne aptalca gün… Beni çağırıyorlar “hayvan hakları için yürür müsünüz” diye; vicdan olmadıktan sonra yürümenin ne önemi var… Vicdan diye bir şey kalmadı.

ok ümitsizim ben. Sizin şansızlığınız, çok çabuk olgunlaştınız ve çok çabuk kırıldı pembe gözlükleriniz. Ben biraz daha süreci yaşadım, gördüm…

>>>> Sahne sizin için ne anlam ifade ediyor?

Konser çıkınca motive oluyorum, orada en önemli şey müzik; çok güzel bir enerji oluşuyor, kutsal bir zaman dilimi benim için. Bana terapi gibi gelen tek şey sahne…

(GÜLŞEN İŞERİ birgun)