Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Kurmeş’te Anıların İzini Sürerken-2-Hıdır Güneri

Bütün dünyayı etkisi altına alan 68 kuşağı eylemleri ülkemizde de geniş yankı bulmuştu. O dönem Ankara’da yüksek öğrenim gören köylümüz Zabit hepimizin idolu olmuş ve hepimizi çok derinden etkilemişti. Benim için ise apayrı bir önemi var bu dönemin. Köyde mezarlığın arkasındaki tarlamızda bostan bekçiliği yaparken Zabit’le uzun sohbetler ediyor ve kendisini hayranlıkla dinliyordum. Zabit, o dönemin bütün devrimci türkülerini bağlamayla çok güzel çalar ve söylerdi. Hepimiz bu türküleri en kısa sürede ezberlemiş ve dağda taşta her yerde bu türküleri söylüyor olmuştuk. Bilinen o malum 12 Mart döneminde bütün devrimciler gibi Zabit’de aranmaktaymış. Yan yana olan bostan tarlamızı kontrol etmeye gittiğimde Zabit’lerin bostan tarlasının her tarafının askerler tarafından sarıldığını ve Zabit’in yakalanıp, yanımdan götürülüşünü ve o an kımıldamadan ona bakakalışımı hiçbir zaman unutamayacağım. Bu dönem, köyümüzde büyük bir devrimci dalga oluşturmuş ve neredeyse herkes bu dalganın bir yerinde yerini almıştı.

 

Bu dönemin en önemli olaylarından biri köyümüzde kutlanan 1 Mayıs İşçi bayramı idi. Sevgili babam ile Zeynel Ber, köylülerin büyük bölümünün katılımı ile ilk defa 60 lı yılların sonunda 1 Mayıs Bayramı kutlaması gerçekleştirmişlerdi. Herkes kullandığı iş aleti ile köyün girişinde toplanmış ve yürüyüş halinde sloganlar atarak köyün ortasına gelip, orada pandominler, gösteriler, konuşmalar yaparak, coşkulu bir şekilde 1 Mayıs’ı kutlamışlardı. Bu arada babam ile Şiğe (Şerif Kurt) arasında geçen bir diyalogu da anlatmadan geçemeyeceğim. Biliyorsunuz Şiğe bir zamanlar köyde değirmen işletiyordu. Herkes kullandığı iş aleti ile gelecek diye, babam Şiğe’ye takılarak sende değirmenin kayışı ile katılacaksın demişti. Tabi bu kayışı normalde iki kişi bile zor taşırken, yalnız başına zavallı Şiğe nasıl taşıyabilsin. Oda ‘’şimdi siz bu eylemi patronlara karşı yapmıyor musunuz, ee bende değirmen sahibi olduğum için patron sayılırım, o zaman sizin eyleminize niye katılayım ki’’ diyerek durumu kurtarmaya çalışmıştı. Şiğe kayışla katılmasa bile seyirci olarak bu yürüyüşe yine de katılmıştı. Burada en çok da köylülerin oynadığı pandominler beğenilmişti. Köylülerin ürettikleri ürünleri her defasında gelip ele geçiren şişman patronu, birleşerek devirmeleri, kendi ürünlerine ve emeklerine sahip çıkmalarını anlatan bu oyun çok büyük alkış almıştı.

 

68 kuşağı ile birlikte gelen bu devrimci dalga biz çocukları da etkilemişti,  oyunlarımızı bile bunların üzerine kuruyorduk. Sonrasında ise Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı, Mahir’lerin Kızıldere’de,  İbrahim Kaypakkaya’nın yazın bizim gittiğimiz yaylalarda vurulup Diyarbakır’da işkence ile öldürülmesinden çok etkilenmiştik. Bu dönemi ve bu devrimcileri anlatan türküleri, marşları ve şiirlerin çoğunu ezberlemiştik. Müzik yeteneğimin olmamasına rağmen bunları yalnız başıma ve arkadaşlarıma söylemek çok hoşuma gidiyordu.

Her tarafı kaplayan bu devrimci dalgada herkes büyük bir coşku ile safını belirlemişti. Yaşadığımız yörede daha önce var olan ayrışmalara göre, aleviler devrimci, sunniler ise faşist tarafı seçmişlerdi. O zamanlar Pertek’in merkezinde büyük bir faşist hakimiyet vardı. Pertek’te öğrenci olarak okuyan bizler, azınlıkta olduğumuz için faşistler tarafından dövülüyor, azarlanıyor ve olası kavgalarda hep hırpalanıyorduk. Bu durumu ailelerimize anlattığımızda ise çoğu zaman bize inanmıyor ve sizler rahat durmuyorsunuz diye bizleri azarlıyorlardı. Okulun dağılma saati ile ikindi namazının dağılma saatinin birbirine denk geldiği bir gün, tam çarşının ortasına geldiğimizde bütün faşistler, velileriyle birlikte aniden bize saldırdılar. Her birimiz sağa sola gelişi güzel kaçışarak, saldırılardan korunmaya çalışıyorduk. Bazı arkadaşlarımız ise Kör Memo’un lokantasına sığınmışlardı. Burayı da hedef alan faşistler oradaki arkadaşlarımızı dövüp, Kör Memo’nun yeğenini bıçakla yaralamışlardı. O kadar ani ve kuvvetli bir saldırıydı ki neye uğradığımızı şaşırmış ve hepimiz büyük darbeler almıştık. Bütün bunlar olurken güvenlik güçleri hiçbir şey yapmamış ve üstelik Kürt mahallesinde bir araya toplanıp durumu değerlendiren bizlere saldırmışlardı. Mahallede toplandıktan sonra gördük ki yaralanmayan hiçbir arkadaşımız kalmamış. Kendi aramızda durumu değerlendirdiğimizde Pertek’te kalmanın can güvenliğimiz açısından tehlikeli olacağı sonucuna vararak, yeni bir saldırı olmadan hepimiz köylerimize gitmeye karar verdik.

Köye varır varmaz babam beni karşısında o halimle gördükten ve neler olduğunu dinledikten sonra, hemen Mıde’nin yanına giderek bir şeyler yapılması için kendisiyle konuştu. O akşam bütün çevre köylere de haber verilerek bizim köyde bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda ertesi gün bütün erkeklerin sabah erkenden hep birlikte Pertek’e gitmelerine ve yetkililerden bunun hesabını sormaya karar verdiler. Köyde sadece kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştı. Pertek’in her tarafını köylüler doldurmuş, caddelerde boydan boya yürüyor ve adeta bizlere sahip çıktıklarını her tarafa duyuruyorlardı. O gün Pertek’te başta faşistler olmak üzere hiç kimse evinden bile dışarı çıkamamış, hiçbir dükkan açılmamış ve Pertek adeta bir hayalet şehir haline gelmişti. Bu Pertek tarihinde görülmüş ve halk tarafından yapılan en büyük devrimci eylemdi. Bu eylemin gerçekleşmesinde her ikisini de saygıyla andığım sevgili babam Hasan Güneri ve sevgili Mıde’nin (Hıdır Aslaner) emekleri çok büyüktür.

Bu eylemden sonra azılı faşistler Pertek’i terk etmeye başladılar, kimi Elazığ’a, kimi Erzincan’a, kimi de daha uzak şehirlere gitmek zorunda kalmıştı. İşte bu olay Pertek’teki faşist egemenliğin yıkılmasının başlangıcı oldu.

 

Hıdır Güneri