Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

ALAMANYA ANILARI -Mehmet Yılmaz

Keko Karaca

Keko Karaca ilk Almanya ya giden köylümüzdür. ( Köylümüz diyorum ama, bunu söylerken köylülerimizin Karaca ailesine karşı tavırların da utanıyorum. Uzun dönem köyümüze yerleşen Karaca ailesi, Kurmeş li olmadıkları gerekçesi ile köyümüzü terk etme zorunda bırakılmışlar)

Keko izine geldiğin de, beraberinde birkaç tükenmez kalem getiriyormuş. Kalemlerin özelliği, bir yerlerin de bakıldığında çıplak veya yarı çıplak kadın resimleri görünürmüş. Keko, bu kalemleri eski yoldaşları olan çobanlara hediye ediyormuş. Kalem de ki resimler birbirlerin de farklı oldukları için, çobanlar diğer kalemlere bakmak için hep aynı semtler de hayvanlarını otarıyorlarmış veya ahırları birbirine yakın olanlar akşamları bir mekan da buluşuyorlarmış. Çobanların bu safari davranışlarında rahatsız olan sürü sahiplerinin, belki de Karaca ailesine ilk gösterdikleri tepki olabileceğini tahmin ediyorum.

 

Feyzi Karaca

 

Köy de Fezo veya lakap adı ile Alo diye çağrılırdı. Feyzi Almanya ya abesi Keko nun yanına Mannheim e turist olarak gelir. Belli bir zaman sonra Keko çalıştığı işyerin de Feyzi ye bir iş bulur. Feyzi işe başlar ve akşam eve geldiğin de abesine şu soruyu yöneltir. Abı, Almanlar benim ismimi nerde biliyorlar. İşyerin de Almanlar hep bana Alo diye çağırıyorlar demiş.

 

Ismail Aslan

 

İsmail Almanya dan Türkiye ye izine gider. Babasına siyah bir foter alır. Foter kırılmasın diye hep elden taşır. Otobüsle Mannheim- Frankfurt, uçakla Frankfurt- İstanbul, otobüsle İstanbul-Elazığ yolculuğunda foteri büyük bir özenle kırılmadan elde taşır. Elazığ otogarın da taksi ile amcası İmam in evine gider. Foteri takside unutur.  Taksi şoförü  belli bir zaman sonra foteri görür ve İsmail i bıraktığı yere geri dönüp foteri geri verir. Yolculuğun verdiği yorgunlukta olacak ki, İsmail foteri unutmuş. İsmail taksi şoförüne teşekkür ederken, kendisine ikinci bir taksi ücreti daha verir. Şoför pek kabul etmek istemese de, İsmail ona, hangi şartlarda foteri buraya kadar getirdiğini anlattıktan sonra, taksiciye, senin hakkın bir değil iki dır der.

 

Halil&Yusuf

 

( Bu hikaye yi İsmail Dadaşut tan dinledim. Doğru yanlış membalı ona aittir)

Halil ile Yusuf markaları Ford, renkleri  kırmızı ayrı ayrı arabaları ile Türkiye ye izine giderler.

( 80.li yıllardan Türkiyeliler genellikle Ford marka araba, Faslılar da Mersedes kullanırlardı. 90.lı yıllarda bizim kurmeşliler E Klasse marka araba kullanmaya başladılar. Benim ki de iş değil, derler ya’ zenginin malı züğürdün çenesi’) neyse konuya dönelim.

Halil & Yusuf arabaları ile boğaz köprüsünde geçmeden önce, köprü başın da arabaları durdurup, aşağı inip, köprü ayaklarının sağlam olup olmadığını kontrol etmişler. İsmail in iddiasına göre, onlar can güvenliğinden daha ziyade ceplerindeki paraların güvencesi için yapmışlar.

 

Besime Aslan

 

Daye nin babası İmam Aslan ilk Almancılarımızdandır. İmam amca her izine geldiğinde Neckermann 2000 sayfalık kocaman kataloglarını beraberinde getirirdi. Katalog ta A-Z ye karar her türlü eşya resimleri vardı. Katalog ta  biz erkek gençler için en ilgi çeken, kadınların iç giysi çamaşırlarıydı. Katalog deki resimlere bakmak için Besime arkadaşı sık sık ziyarette bulunurduk. Her zaman nezaketini kayıp etmeyen Daye, o zamanlarda nezaketli bir şekilde, gülerek lütfen sayfa 709 dan başlıya bilirsiniz derdi.

 

Yusuf Dadaşut & Yusuf öz

 

1970 ler de köylülerimiz  Yusuf Öz, Mustafa Top, Yusuf Top, Yusuf Dadaşut, Zeynel Kurt ve Halil Yılmaz Stadtallendorf da bir metal fabrikasında çalışıyorlarmış. Hepsi de aynı işçi heimlerin de farklı odalarda kalıyorlarmış. Yusuf Dadaşut ile Yusuf Öz aynı bir odada kalıyorlarmış. Uzun bir dönem komün bir yaşamda sonra araları bozulur. Yusuf Dadaşut diğer köylülerini odasına çağırarak, Yusuf la komün yaşamlarının sona erdiğini, ortak mallarını paylaşmak için köylülerin de yardım talep etmiş. Ortak malları, üç kaşık, iki çatal, üç bıçak, iki çay bardağı, 4 tabak, bir çaydan vs… Dadaşut meseleyi gırgır alanına çekerek, ortak patates,soğan, meyveleri da masaya koyar, üç tanede muzu varmış. Sebze ve meyveler eşit dağıldıktan sonra, muzlar konusunda kargaşa çıkmış. Dadaşut üç muzun kendisine ait olduğunu, köylüleri çağırdığım da Öz ün iki muzu birde yediğini iddia  eder. Duruma sinirlenen Yusuf Öz ün neler yapabileceğini tahmininize bırakıyorum.  

 

Doğan Ber

 

Stadtallendorf ta bulunan köylülerimizi, Doğan Ber, Hasan Ber, Metin Aslaner ve İsmail Aslan ziyarette bulunurlar. Ziyarete gelenler, ziyaret edilenlerden birkaç yıl önce Almanya ya gelenlerdir. Gülmeli ve hüzünlü buluşma dan sonra, Doğan ın cömertliği tutar ve cebin de bir demet para çıkarıp, yeni gelenlere harçlık vermek ister. Kimse almaz. Ama harçlık almak isteyene de doğan vermek istemez. Kurt dumanlı günü sever. Hasan, Metin e göz eder ve İsmail i de kendilerine benzettikleri için, o da onların telinde hareket eder. . Doğan ı soymanın planlarına başlar. İnsanın dili, insanın başına beladır derler, Doğanın da mertliği başına bela açmıştır. Soyulma planını fark eden Doğan, paranın kendisine ait olmadığı, iş arkadaşların dan ödünç aldığını iddia etmesine rağmen, Hasan ile Metin, Doğan in yakasını bırakmazlar. Para koparmak için duygu sömürüsüne başlarlar. Çocuklara acilen para göndermeleri gerektiğini, şayet kedilerine güveni yoksa, istediği diğer köylüleri güvence olarak gösterilebileceğini anlatmaya başlarlar. Doğan tüm parasın da olacağına, Hasan, Metin ve İsmail e 100 Mark borç verir. Durum biraz sakinleşince, Doğan tuvalet bahanesi ile dışarı çıkar. O çıkış bu çıkış, Doğan bir daha odaya geri dönmez. Soluğu tren istasyonun da alan Dogan,  Frankfurt gider.   

Yeyenim Metin ve eniştem Hasan ı bir daha saygı ile anarım.  

 

Mamo

 

Mamo yaşlanmış, hareket alanı azalmış,  günün önemli zamanını yatakta geçirmektedir. Oğlu Hıdır ın yanında kalmaktadır. Mamo nun kendisine ait bir odası var. Odada bir karyola, yatağının karşısın da aynalı iki kapılı bir dolap ve bir sandalye mevcuttur. Akşama doğru Mamo nun karnı doyurulup, tuvalet ihtiyacı giderildikten sonra, Hıdır eşi Hülya ve çocukları ile beraber  bir aile ziyaretine giderler. Gece eve geldiklerin de Mamo nun yatmayıp halen uyanık bir şekilde yatağında uzandığını görürler.

Hıdır: baba sen niye yatmadın?

Momo: Oğlum ben akşam üşüdüm. Karşım da duran o xınzir adam dan battaniye istedim bana vermedi.

Hıdır: Baba hangi adam dan?

Mamo: Oğlum gözün kör mü? Ha odur orda. Bak sana  ey gur şutik. ( sivri külahlı). Aylardır hep orda bir gün benimle konuşmuş değil. Kendisin den hiç insan tipi var mı? Ha lı Alo i dinik çuye. Ey cav gür. Akşam yalvardım yakardım üstüme bir battaniye atmadı.

Hıdır: baba o sensin. Dolapta olan aynadır. Senin resminin aynısı orda çıkıyor.

Mamo: He oğul he. Birde utanmadan onu okşayıp öpüyorsun. İnsan o kafiri öper mi?

 

Mamo amcamı saygı ile anıyorum.

 

 

Köylülerim Frankfurt ta – ez dıle a bım

 

Halil, Mustafa, Zeynel, Yusuf ( Öz,Top ve Dadaşut) Frankfurt ta Doğan ağabeylerini ziyaret ederler. Frankfurt evliya şehri değil ki Doğan onları  türbeler de gezdirsin. Banka ve diğer tekellerin yüksek binalarının yoğun olduğu bir şehir. Frankfurt derken akla yüksek gökdelenlerin yanı sıra meşhur Kaiser Strasse de gelir. Köylülerimiz hepsi 30 yaşların da küçük, düne kadar kara koyun sütü ile beslenmiş  delikanlılardır. Frankfurt a gidip de o caddeyi görmemek, hacca gidip, şeytanı taşlamamak anlamına gelir. Ağabeyleri Doğan da alıp onları Kaiser Str. de gezdirmeye götürür. İnsanlarımız biraz da olsa medeni olmaya başlamışlar. Bundan 40 yıl önce cahil genleri bu gün ki de biraz daha fazlaymış. Hava yağmurlu, sokak yağmur suları ile dolu.  Sokakta onları geçen bir kadına bir tacizlik olayı olmuş olmalı ki,  kadın geri dönüp, elinde ki el çantası ile birinin suratına vurur. İçlerin de birisi baygın şekil de yere düşüp her tarafı ıslanır. Bilin bakalım o kim olabilir?

 

Mehmet Yılmaz 25-11-2010  - Başka anılarla buluşma umudu ile hoşça kalın.

Yazılarımı köylülerimiz dışın da başka dostların da okuduğunu biliyorum. Bir toplumu meydana getiren belli faktörler vardır. Burada yazdığım faktörlerden bir tanesi olan insanlarımızın ruh hallarını anlatmaya çalışıyorum.