Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Aile içi şiddet ve görevlerimiz

İlkel komünal toplumda üstün haklara ve saygın bir yere sahip olan kadın, özel mülkiyetin ve sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte özgürlüğünü kaybetmiş ve ev kölesi haline gelmiştir. Teknolojinin en yüksek seviyeye ulaştığı kapitalist ülkelerde bile kadının yeri değişmedi, o halen ev kölesi olmaya, süslü evlerle, modayla, medyanın yalanlarıyla kapitalistlerin pazar kaynağı olmaya devam ediyor. Kapitalizm, modern teknoloji ile kadına elektikli ev eşyaları sağladı ancak kadının sorunlarını çözemedi. Çalışan kadın için ise, ev köleliğinin yanısıra işyerinde patronun da kölesi olmasını getirdi. Doğduğundan itibaren kız olduğu için bebeklerle büyütülen kadın, şimdi barbi bebeklerle büyütülüyor.

 Barbi bebekler sıradan oyuncaklar değildir. Barbi bebekler; elbiseleriyle pürüzsüz yüzleriyle, tokaları taraklarıyla Amerikan modeli erişilmez güzellikte modelleri yaratıyor. Bu modeller daha küçük yaştan itibaren kadını; geleceğin alıklaştırılmış, sadece bedenleriyle ve küçük ev dünyasında mutlu olmasını sağlayan ve aynı zamanda kapitalistin pazar kaynağı olan ve en önemlisi de küçük dünyasında kocasına boyun eğen yaratıklar olmasını sağlıyor. Kadını meta haline getiren olağanüstü süs eşyaları, güzellik malzemeleri, ev eşyaları kapitalizmin en temel birimi olan aileyi korumak içindir.

Pembe ev hayalleriyle, mükemmel süs eyası gibi büyütülen kadınlar, evde kendisini beğenecek, masallarda, filmlerde öğrendiği mutlululuğun temel direği olan erkeğe ihtiyacı vardır.Kendisini kurtaracak pembe evinde sonsuza kadar mutlu yaşayacağını hayalleyen kadın, evlenince hayatının en ciddi tokadını kendi evinde yer ve şok olur.  Öylesine şok olurki kendisini toparlaması tamamen kendisinin bilincine ve koşullara bağlıdır.

Bu tokat sadece fiziksel değildir, yaşadığı herşey hiç bir şekilde hayalleriyle bağdaşmaz. Koca baskısı, 24 saat cocuk bakıcılığı, ekonomık sıkıntı, çevre baskısı, kaynana baskısı, aile baskısı, devlet baskısı kadını öylesine kıskaç altına alırki kadın benliğini kaybeder günlük hayatın akışına bırakır kendini. Diğer yandan koca, herzamanki gibi cinsellik ister, yemek ister, çocuklar ilgi ister beklentiler bitmez tükenmez.Uluslararası af örgütü’nün sürdürdüğü ‘Kadına yönelik şiddete hayır’ kampanyası çerçevesinde yürüttükleri çalışma deneyimlerini anlattıkları bir yazıda şunları söylüyorlar.“ Kadınlarla konuşuyoruz ve onlara şiddete maruz kalıp kalmadıklarını soruyoruz. Hayır diyorlar. Sonra hiç tokat yediniz mi, diye soruyoruz. Evet, elbette. Hiç dayak yediniz mi? Evet, elbette. Bu kadınlara göre şiddet, sanki ancak hastaneye gitmeniz gerekiyorsa şiddet olarak görülüyor.”  Bu nedenle, bazı bilgiler vererek konumuza geçeceğiz.

Aile içi şiddet nedir?

Aralarında kan bağı yada hukuksal bağ bulunan, birlikte yaşayan ve kendilerini aile olarak tanımlamış ilişkiler içerisinde yaşanan; fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik, duygusal şiddet biçimlerinin bütününü kapsar. Aile içinde meydana gelen tokat atma, vurma, tekmeleme ve dövme gibi fiziksel saldırı fiilleri, sürekli küçük düşürme ve aşağılama gibi psikolojik şiddet ve ekonomik baskının bütün biçimleri aile içi şiddet olarak tanımlanır. Bu durum, bazen kız çocuklarının cinsel istismarı, evde cinsel taciz ve tecavüze maruz kalmaları, zorla evlendirme, tecavüze uğradığı kişiyle evlenmeye zorlanma, zorla bekaret kontrolü ve bununla bağlantılı şiddet, evlilikte tecavüz, kadın sağlığına zarar veren değişik uygulamalar biçiminde yaşam bulmaktadır. Ayrıca, namus cinayetleri adı altında gerçekleştirilen kadının yaşam hakkına yönelik ihlallerde aile içi şiddetin bir başka ciddi görüngüleri olmaktadır.

Fiziksel Şiddet : Kaba kuvvetin, bir korkutma, sindirme ve yaptırım aracı olarak kullanılmasıdır. Tokat atmak, tekmelemek, hırpalamak, vurmak, yaralamak gibi.

Cinsel İstismar : Cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Evlilik içi tecavüz ve ensest ilişkiler, cinsel şiddetin en ağır ve yaygın yaşanan iki türüdür.Duygusal Şiddet : Duyguların ve duygusal ihtiyaçların, karşı tarafı baskı altına almak amacıyla, yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır. Çocukları göstermeme tehditleri, kadının ailesi, arkadaşları ve çevresinden tecrit edilmesi, duygusal şiddet biçimleri arasındadır.

Ekonomik Şiddet : Ekonomik kaynakların ve paranın kişi üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Kadının çalışmasına engel olmak, maaşına, gelirine, mal varlıklarına el koymak ve böylece kadını kontrol altına almak, ihtiyaçlarını karşılamamakla tehdit etmek,  aile ekonomisinin erkeğin tekelinde tutulması vb. ekonomik istismar biçimleridir.

Psikolojik Şiddet : Kişinin ruhsal dengesini bozacak, kendine güvensiz, bağımlı bir kişilik kazanmasını sağlayacak, sindirme, tehdit, küçük düşürme, aşağılama, kıskançlık, eve hapsetme, kadının kendisini suçlu hissetmesine yol açmak gibi biçimler altında görülür.

İngiltere de Aileiçi Şiddetin boyutlarıHükümetlerle birlikte çalışan Eşit Haklar Komisyonu’nun yayınladığı verilerle konuya girmek istersek;

İngiltere’deki suçların dötte birini ev içi şiddet oluşturuyor. Kadınların %27 si ev içi şiddete maruz kalırken, bunların sadece % 37’si polise başvuruyor. 6 ile 20 dakikada 1 aile içi şiddetin yaşandığı İngiltere’de, haftada 2 kadın eşleri tarafından öldürülüyor. Basında bunlara yeterince yer verilmiyor. Bu rakamlar başvurular sonucu elde edilen rakamlar, yani yaşadığı şiddete boyun eğen, sessiz kalan kadınların sayısını düşünürsek çok şaşırtıcı rakamlarla karşılaşabiliriz.Ailede çocuğun asıl sorumluluğu esas olarak kadına bırakılıyor. Ayrıca yaşlıların bakımının sorumluluğunu almış kadın sayısında da giderek artış yaşanıyor. Çocuk ve yaşlı bakımından dolayı, kadınların büyük çoğunluğu part-time işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu durum, kadınların iş yaşamındaki yükselişini önlüyor.

 Düşük ücret almasına neden oluyor.İngiltere’de yaşayan Kürt ve Türk toplumuna ait kadınlara yönelik şiddetin boyutlarına ilişkin istatistiki bilgiler ise sınırlı ve güvenilir değildir. Birincisi; kadınlarımızında etkisi altında olduğu erkek egemen kültür ve alışkanlıklar, yaşadığı sorunları algılamasını engellemekte ve kolayca sindirmesini, kabullenmesini sağlamaktadır. İkincisi; ırkçı, şoven ve faşist karaktere sahip bir ülkeden gelen bu kadınlar, kendi topraklarında her türlü baskıya, şiddete ve yoksulluğa maruz kalmış olmaları nedeniyle farklı bir ülkede karşılaştığı ayrımcılık ve cinsel şiddeti hoş görmebilmekte ve şikayet konusu haline getirmemektedir. Üçüncüsü; göçmenliğin yarattığı kendine güvensizlik ve yalnızlık psikolojisi, yaşadığı sorunları şikayet konusu haline getirmesini engellemektedir. Dördüncüsü; sosyal yardımlarda öncelik sahibi olmak amacı ile yapılan sahte başvurularda şiddetin gerçek boyutlarını yakalamamıza engel olmaktadır.

 Peki bizim bu rakamlara ihtiyacımız varmı? Her an, her yerde kadının dövüldüğüne şahit olmuyormuyuz?

Devam edelim; tahminlere göre Türk ve Kürt kadınlarının % 80’i dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve diğer yollarla taciz edilmektedir. Yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de aile içi şiddete maruz kaldığı tahmin edilmektedir. Yine % 70’i aldatılmakta veya ciddi anlamda ihmal edilmektedir. Öyleki aldatan erkekler, çocuklarına ve kendisine bakacak bir kadını evlerinde, mutluluğu yaşayacakları bir kadını ise dışarda bulabileceklerine inanırlar ve her ikisindende vazgeçmek istemezler. Sayının çok yüksek olması ise bu kirliliği cesaretlendirmektedir.

Eşleri tarafından aldatılan kadınların önemli bir kısmı bu durumu sineye çekerek eşlerini kazanma adına kölece itaat etmekte, yaşanılanları sorgulamayarak eşlerinin ahlaki yozlaşmalarının meşrulaşmasına hizmet etmektedirler. Daha da ötesi kadınlar, eşlerini başka bir kadınla paylaşmayı kabul ettiği gibi evlendirdikleri de görülmeye başladı.Kız çocukları ahlaki yozlaşmadan kurtarılmak adına zorla veya erken yaşta evliliğe yönlendirilir. Zorla evlendirilme, kadınların toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirir, hayat tercihlerini azaltır ve onları şiddete karşı zayıf hale getirir. Zorla göç ettirme, güvensizlik ve tahribatla parçalanmış çatışma-sonrası bir toplumda yaşamanın zorluk ve gerilimleri kadınların omuzlarına hep daha fazla yüklenir.

Büyük şehir ve yabancılarla karşı karşıya gelme- korkusu, köyde daha kolay başa çıkılabilecek tutumları sertleştirir. Genç kadınlar daha önce tanınmayan özgürlükleri kendileri için talep eder ve şiddet tehdidi olmadan ailelerine dönmelerini olanaksız kılan ilişkilere girerler. Bu ilişki seçimleri, onların sınırlı seçeneklerini kötüye kullanan erkeklerin uyguladığı şiddet karşısında kendilerini daha da korumasız bırakır. Evdeki şiddetin sonuçları çok geniş bir etki alanına sahiptir. Kadınlar, çoğunlukla kendilerine yönelik şiddeti haklı gösteren toplumsal tutumları adeta içselleştirmektedir. Bir çok kadın erkekten daha az otoriteye sahip olduğuna inanmaktadır.

 Görüşülen kadınların neredeyse yüzde 90’ı erkeğin, evin reisi olduğuna inanıyor.Bir çok kadın kendilerini erkeklerden daha az akıllı bulmaktadır: Hatta fiziksel “ceza”yı hak ettiklerine bile inanmaktadırlar.Bir kadının namusu her şeyden önce cinselliğiyle, fiziksel görünüşüyle ve davranışlarıyla tanımlanır. Erkeklerin namusu annelerinin, eşlerinin, kızlarının ve kız kardeşlerinin cinsel “saflığı” ile elde ettikleri söylenir. Kamusal alandaki sosyal statü ve görünürlük olarak da algılanan şerefe genellikle erkekler sahiptir. Bir erkeğin “namusu”u büyük ölçüde kendisinin ve akrabalarının davranışları tarafından belirlenir.

Bu nedenle ‘namus’ adına erkeğe kadına yönelik şiddeti kullanma yetkisi verilir. Bu yetki, ‘namus cinayetlerine’ kadar gider. “Namus cinayetleri”nin namuslu olmakla en ufak bir ilişkisi yoktur. Bunlar sadece, kadınlara karşı zaten var olan adaletsizliği daha da arttıran şiddet fiilleridir. Polis ve mahkemeler, kadınların şiddet sonucu ölümleri de dahil olmak üzere aile içi şiddeti önleme ve soruşturma konusunda isteksiz davranmaktadır. Bu durum, ev içi şiddet kurbanlarını polisten yardım istemekten soğutmaktadır.

 Konuştuğumuz kadınlardan edindiğimiz bilgilere göre genç kadınlar bu ülkede başvuruda bulunacakları  kurumların olduğunu bildiği halde ülkeye geri gönderilme korkusu ve sokakta kalma tehditleri altında kaldıkları için sesizce dört duvar arasında acı çekiyorlar. Son dönemlerde yapılan kapsamlı bir çalışma da“İstisnasız bir biçimde, kadınların en fazla şiddete maruz kalma riski ‘yabancı tehlike’den değil, tanıdıkları erkeklerden, sıklıkla erkek aile bireyleri veya kocalarından gelmektedir.’’ diyor.“Kadın sığınakları geçici çözüm”Yetersiz de olsa kadınlara yönelik şiddeti önleyebilmek için öncelikle şiddet gören kadının sığınabileceği bir yer olması gerekiyor. AB hukukuna göre, 50 bin nüfus başına bir kadın sığınma evi açılması gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, sığınaklar ihtiyacı karşılamamaktadır.Ayrıca, sığınaklar geçici bir çözüm olabiliyor. Kadın, daha sonra yine kendi ortamına döndüğünde, şiddetle daha öncekinden çok daha ağır karşılaşmaktan korkuyor. Dolayısıyla sığınağa gitmek yetmiyor, kadının başka şekilde güçlendirilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Ekonomik bağımsızlığının, bir iş ortamının ve gelirinin olması gerekiyor.

 ÖNERİLERİMİZ

Kadına yönelik şiddet her yerde teşhir edilmeli.Evlerde yaşanan şiddetin önlenmesi için eğitim çalışmaları yapılmalı.Genç kızların zorla evlendirlimesine karşı aileler bilinçlendrilmeli ve aydınlatılmalı.Bekaret sorununun tartışılacağı toplantılar düzenlenmeli.Kadın ve erkelerin katıldığı ve ev içi ilişkilerin tartışılacağı toplantılar düzenlenmeli.Genç erkekler, kadına yönelik şiddet ve davranışları konusunda eğtilmeli.Kadınların gördğü şiddetin fiziksel ve psikolojik etkilerinin tartışıldığı toplantılar düzenlenmeli.Kadını aşağılayıcı ve ikincil gören tutan terimler, deyimler ve atasözleri tartışılıp teşhir edilmeli.

Ailelere çocuk eğitiminde yardımcı olunmalı ve cins ayrımcılığı yapmalarını önleyici çalışmalar yürütülmeli.Şiddet ve baskı gören kadınları güçlendirici psikolojik destek verilmeli.Kadınların eğitimi için yerel kurumlardan destek alınmalı, kurslar açılmalı.Şiddet gören kadınların çevre tarafından yargılanması önlenmeli ve destek verilmeli, yanlız olmadıkları hissetirilmeli.Ücretsiz kreş olanakları arttırılmalı.Kadın ve erkeklerin evdeki sorumlukuları paylaşması için mücadele edilmeli.

Genellikle korkarak yaşarız. Babalarımızdan, ağabeylerimizden, kocalarımızdan korkarız. Korkarız, çünkü şiddet yaşamaktayız. Artık değiş-tokuş edilmek, yüzünü görmediğimiz biriyle evlenmek, hediye edilmek, eğitimsiz kalmak, çocuk yaşta evlendirilmek, sudan sebeplerle cezalandırılmak, sürekli korkarak yaşamak istemiyoruz.! diyor, tüm kadınlarımızı korkularımızla savaşmaya çağırıyoruz.