Dersimli kadınların bitmeyen hikayesi: Gülazâre
Dersim'le ilgili yaptığı belgesel çalışmalarıyla bilinen Yönetmen Caner Canerik, bu kez bir roman çalışmasıyla karşımıza çıktı. “Gülazâre Bitmeyen Yolculuk” adlı romanıyla Canerik, belgesel çalışmalarında olduğu gibi yine Dersim’i anlatıyor. 38 Dersim katliamında mağdur olan Gülizar Aslan’ın yaşadıklarının üzerinden Dersim katliamı ve sonrasında yaşanan vahşeti ele alıyor. Kitap El Yayınları tarafından yayımlandı. Gülazâre’nin hikayesinin Dersim’de 38 yaşayan kadınların hikayesi olduğunu belirten Caner Canerik, 38 Dersim katliamın halen devam ettiğini düşünüyor. Canerik etnik ve dini kimliğin değil Dersim’de yaşamakta ısrar etmenin devletin açık hedefi olmak için yeterli olduğunu söylüyor.
Dersim’le ilgili yaptığınız belgesel çalışmalarla biliniyorsunuz. Dersim’le ilgili bir roman yazma fikri nasıl oluştu? Kısaca söz eder misiniz?
Kitap yazma ve belgesel çekme özü itibariyle birbirine çok uzak alanlar değil. Ele alınan konuların işlenip sunumunda fark var sadece. Gülazare için söyleyecek olursak, 1938’den başlayarak 2005’e kadar uzanan bir yaşam öyküsünü kayıt etmiştim. Belgesel olarak planladığım bir çalışmaydı. Bağımsız hareket ettiğiniz zaman bu tarz projelere maalesef sponsorluk ve maddi destek bulmanız imkansız. Ben de elimdeki yaşam öyküsünü nasıl aktarabilirim sorusuna yanıt aradığımda, yazmamın önünde herhangi bir engel olmadığını düşündüm ve anlatımlara sadık kalarak hikayeyi romanlaştırdım.
ETNİK YA DA DİNİ KİMLİĞİNİZ ÖNEMLİ DEĞİL
Romanınızda ’38 Dersim katliamına gelmeden önce yaşanan Ermeni katliamına dair izler de var. Dersim, iki katliamın acılarını da yaşamış bir coğrafya olarak bir kez daha romanınızda okurun karşısına çıkıyor. Buna dair neler diyeceksiniz?
Dersim gibi bölgelere hakim olmak isteyen güçler için “çıban başı” olan bir mekanda katliamlar maalesef sürekli tekerrür etmiştir. 1915’te gerçekleşen Ermeni soykırımı Dersim’i büyük oranda harabeye çevirmiştir ve bunun izlerini hala görmek mümkün. 38’de ya da 94’ sürecinde yakılan yıkılan köylerin hemen yanı başlarında kaybolmak üzere olan Ermeni köylerini görmek mümkün. Ancak, bölgede yaptığım saha çalışmaları sırasında sadece 38 öncesi değil, 38 sürecinde de “kılıç artığı” olarak kalan Ermenilerin katledildikleri bilgisine ulaştım. Pertek ve Pülümür’ün iki köyünde yaklaşık 150 civarında Ermeni bu süreçte öldürülüyor... Dersim’de etnik yada dini kimliğiniz ne olursa olsun devletin açık hedef konumunda oluyorsunuz.
Neden ‘bitmeyen yolculuk,’ Gülazâre’nin dramatik hikayesinin devam edeceğini mi öngörüyorsunuz?
Gülazâre’nin hikayesi aslında bitmeyen yolculukla başladı. Barajların kuşkusuz ki kentin sosyolojik yapısını değiştireceği bir gerçek. Bununla birlikte Dersim’in önemli bir bölümü zaten boşaltılmış durumda. 94 sürecinde göç ettirilen insanların büyük bir bölümü geri dönmedi. Maden şirketleri de baraj yapan şirketler gibi, hakka ve hukuka, halka saygısızca her bir yana saldırmaya başladı. Kutsal görülen mekanlar maden yasalarına vs. kurban edildi. İnsansızlaştırmayla paralel olarak da gelen insanlar üzerinden “Dersimlisizleştirme” diyebileceğimiz asimilasyon uygulanmaya sokuldu. Dersim’e asıl saldırı 2004’ten sonra başladı ve hâlâ da sürüyor... (İstanbul\EVRENSEL)
HEM KÜRT HEM KIZILBAŞ HEM KOMÜNİST
Romana adını veren Gülazâre’nin hikayesine benzer hikayeleri Dersim katliamı sırasında ve sonrasında görmek mümkün. Gülazâre’nin hikayesinden kısaca bahseder misiniz?
Gülazâre, Bitmeyen Yolculuk, Gülizar Aslan’ın hayatından yola çıkılarak yazılmış olsa da, benzer kaderi yaşayan Dersimli kadınların romanıdır. Anadolu topraklarında Kürt, Kızılbaş, kadın ve komünist sıfatlarını bir arada taşıyan insanların sistemle barışık olma şansı olmamıştır ve olacağa da zor benzemiyor. Bu insanlar kimliklerini reddetmeseler bile sistem tarafından “öteki” olmak zorundadır. Çünkü sistem Türk, Sunni, Erkek ve kapitalisttir. Roman, 1938’de Gülizar Aslan’ın henüz 6-7 yaşındayken tamamıyla Kürt olmasından kaynaklı olarak başına gelen olaylarla başlıyor. Babası öldürülüyor, annesi ve 2-3-4 yaşlarındaki küçük kardeşleriyle bir başlarına Yozgat’a sürgüne gönderiliyor. Bulundukları tamamen Sünni ve Türk köyünde “Kürt” kimlikleriyle paralel olarak “Kızılbaş” kimliklerinden dolayı mağduriyet yaşıyorlar. 1970’li yıllarda ise Dersim’deki siyasi rüzgar Gülizar Aslan’ı da etkiliyor. Nitekim 1981’de büyük oğlu H.Hayri Aslan Diyarbakır’da tutuklanıp 5 No’lu Cezaevine atılınca, “Komünist” olmanın bedelini de ödemeye başlıyor.
Kurmeşli gençler Wiesbaden de ikinci buluşmasını gerçekleştirdiler. .jpg)


5-6 Ekim'de Galatasaray Üniversitesi'nde yapılması planlanan Sebahat Tuncel'in de konuşmacı olduğu
Cumartesi anneleri/insanları, 389. haftada, Devrimci 78'liler Federasyonu tarafından 3 Eylül'de açılan 12 Eylül Utanç Müzesini ziyaret etmek için Ankara'da bir araya geldi.
"Böyle bir hilkati garibenin bırakın dediklerini, ismini bile kaile ve kaleme almak yakışır mı? Ona cevap vermek için harcayacağım zamana, emeğe değer mi?" diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi... Ama böyle bir rezilliğin cevabı da olmalı, kadın köşe yazarlarına baktım da pek bir kaile almamışlar bu fakiri ruhiyeyi! Ancak bu akıl ve ruh yoksunu dişi müsveddesine, bir kadın, bir anne, bir Kürd olarak, cevap vermezsem de kıvranacağım.
Roboski’de kaza yapan askerlerin yardımına koşan katliam mağduru Roboskililer, o anı anlattı. Katliamda oğlunu kaybeden Emine Ürek, ‘Yerde yatan asker bana bakıp ‘anne’ diye bağırınca koştum, elini tuttum. Ölmemesi için dua ettim” dedi. Medya ve bazı çevrelerin bu yardım eline şaşmasına da Emine Ürek şu yanıtı verdi: “Bizim çocuklarımız bombalandığı zaman bizim yardımımıza gelmediler ama bizler onların yardımına koştuk. Bizimki anne yüreği” dedi.
Yargıtay’ın, "Sosyalist Gençlik Derneği’nin MLKP/KGÖ ile organik bir ilişkisi tespit edilememiştir” kararı bulunmasına karşın, Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yaklaşık 3 yıldır tutuklu bulunan Balıkesir Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi Uğur Ok, 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
