Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Nepal’de kadın olmak!

Erkek egemenlikli toplumlarda rüzgarın kadının saçını okşaması bile onun öldürülmesi için yeterli neden olarak görülüyor. Nepal de erkek egemenliğinin çok hakim olduğu bir ülke. Şiddet, tecavüz, kadın ticareti günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş. 

Dünyanın doruğunda olmak - 2

Nepal’de hayatın her alanında kadınlar ikinci sınıf muamelesi görüyor. Kadınlar ve erkekler arasında yasal eşitliğin olmadığı Nepal’de kadınlar mirastan yararlanamıyor. Erkek egemenlikli Nepal’de babası yasal olarak belirlenemeyen bir çocuğa yasal vatandaşlık hakkı da tanınmıyor. Yılda yaklaşık 20 bin kadın satılıyor.

1995 yılında daha köklü değişimler amacıyla Nepal Devrimci Kadın Örgütü’nü kurduklarını gazetemize açıklayan örgütün başkanı, NKP(M) Merkez Komite Üyesi ve milletvekili Jayapuri Gharti, halk savaşının başlamasıyla kadınların yaşamında önemli değişimler olduğunu belirtti. Kadınların dışarı çıkmasının yasak olduğu Nepal’de şimdi soklarda rahatlıkla dolaşan, bisiklet, motorbisiklet süren çok sayıda kadın görmek artık mümkün. Bu durumun halk savaşıyla değiştirildiğini ve kadının en azından moral köleliğinin büyük oranda ortadan kaldırıldığını dile getiren Jayapuri Gharti, şunları söyledi: “Kadının halk savaşında önemli rolü oldu. Kadının eve kapatılmaması önemli ölçüde sağlandı. Askeri, politik, örgütsel alanlarda kadınlar önemli görevler aldı. Merkez Komitesi’ne, parlamentoya girdi kadınlar. Marksizm-Leninizm-Maoizm ve Prachanda ideolijisiyle kadını örgütleyip harekete geçirdik. Önceleri boşanmalar çoktu. Şimdi sorunlar ortaya çıktığında düşünüp taşınma, tartışarak ortak karar verme özelliği gelişti hatayı düzeltme bazında.

Namus cinayetleri özellikle koca tarafından işleniyor. Kadının babası ve kardeşleri, kadının kocası tarafından baskı görmesi durumunda bile koca evinde kalmasını istiyorlar.” Gharti, aile sorunlarında, kadının hangi anlayışlar sonucu eve kapatılmak istendiğini, bunun yanlışlığı, kadının her yönlü sömürüsü durumlarında bilinçlendirme çalışmaları yaparak kadının kendini belirleme pratiği göstermesini sağladıklarını belirtti. Kadını geliştirme programları hazırladıklarını söyleyen Gharti, bu yönlü çalışmalarına ilişkin şu bilgileri verdi: “Köy ve şehir örgütlenmemiz var. Örgütlenmeye köylerde başladık. Köylerdeki kadınlar bilinçli, fakat harekete geçirmede zorluklar yaşıyoruz. Şehir görmemiş kadınlar. Elektrik, araba görmemiş kırsal alanlardaki kadınlar. Şehirlerde daha çok örgütlenmemiz gerekiyor. Köylerde iki kat daha fazla çalışıyor kadınlar.” Ekonomik nedenlerden dolayı kadınlar, 14, 15, 18 yaşlarındaki kız çocuklarının satıldığını hatırlatan Gharti, “bazı karanlık örgütler iş bulma aldatmasıyla kadın ve çocukları yurtdışına götürüp satıyorlar. Özellikle de Hindistan ve Arap ülkelerine satılıyor kadınlar ve kızlar” diyerek toplumsal bir yaraya dikkat çekti.

‘Nepal kadınlar için bir cehenem’

Nepal’de kadınların sorunları ve durumu konusunda konunun birinci derecede ilgilisi Kadın, Çocuk ve Sosyal İşler Bakanı Pumpha Bhusal ile konuştuk. Kadının hiçbir konuda görüş belirleme ve tavır koyma durumunun olmadığını söyleyen Bhusal, Nepal’in kadınlar için bir cehenem olduğunu belirtti. Nepal’in yarı sömürge, yarı feodal bir ülke olduğunu hatırlatan bakan Pumpha Bhusal, erkek hakimiyetli bir toplum olduklarını söyledi. Phusal, “Nepal’de kadınların problemleri daha büyük. Kadın, erkek çocuk doğurana kadar çocuk doğurmak zorunda. Din ve erkek önemli sorunlardır kadınlar için” diye konuştu.

Kız çocuklarının küçük yaşta evlendirildiklerini de belirten Bhusal, kadınların miras hakkından yararlanamadıklarını, ancak bunun bir istisnasının, kadının 33 yaşına kadar evlenmemesi gerektiği şeklinde olduğunu dile getirerek, sınıf mücadelesinde kadınlar için de mücadele etmek gerektiğini söyledi.

Kadınların yüzde 90’ının tarım işlerinde çalıştığı bilgisini de ileten Bhusal, kadın ve kız çocuklarının iş bulma umuduyla kandırılıp yurtdışına özellikle Hindistan ve Arap ülkelerine götürülüp satıldığını belirtti ve Nepal’de de kadınların barlarda satılmaya başlandığını söyledi. Hem bakan olarak hem de devrimci bir politikacı olarak kadın haklarının düzeltilmesi için mücadele ettiğini dile getiren Bakan Bhusal, “Ülkemiz 400 yıl Avrupa’dan daha geridir. Dünyanın en yoksul ülkesiyiz. Politik olarak krallığı yıktık ama bu yeterli değil. Avrupa halkları bizim mücadelemizde bize yardım etmeli” çağrısında bulundu. Bakan Pumpha Bhusal, her yıl 50 ile 60 arasında çocuğun yabancı ülke, özellikle Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki aileler tarafından adapte edildiğini belirterek, “Nepal yardıma ihtiyaç duyuyor. Çocuklarımıza sahip çıkın lütfen. Çocuklar aile edinmeye ihtiyaç duyuyor” dedi.

Tecavüz ve ölüm

Özellikle erkek egemenlikli toplumlarda rüzgarın kadının saçını okşaması bile onun öldürülmesi için yeterli neden olarak görülüyor. Nepal de erkek egemenliğinin çok hakim olduğu bir ülke. Kralın topluma, erkeğin de kadına hükmettiği bir yer Nepal. En son öldürülen Laxmi, kendisi de bir insan hakları savunucusu ve aktivisti olan bir kadın. Arkadaşları ise hem Laxmi’nin öldürülmesini protesto etmek hem de kadın haklarında düzenlemelerin yapılmasını sağlamak için açlık grevindeydiler. Kathmandu’nun göbeğine kurulu bu çadıra gittiğimizde açlık grevindeki kadınlar adına konuşan kadın bize şu açıklamayı yaptı: “Kendisi de bir insan hakları aktivisti olan Laxmi adlı arkadaşımızın eşi tarafından öldürülmesini protesto etmek ve kadın haklarına ilişkin istemlerimizin hükümet tarafından kabul edilmesini sağlamak için 22 günden beri açlık grevindeyiz. Ezilen kadınlar için eşit haklar komisyonunun kurulmasını istiyoruz. İnsan hakları için çalışan kadınların da güvenliği yok. Bu güvenlik sağlanmalı. Bu istemlerimiz hükümet tarafından yerine getirilmeli. Nepal’de kadının durumu konusunda nereden nasıl başlayayım ki? Dört yaşındaki kız çocuğunun tecavüze uğradığından mı, 75 yaşındaki yaşlı kadının tecavüze uğradıktan sonra öldürülmesinden mi başlayayım? Laxmi adlı insan hakları savunucusu arkadaşımızın öldürülmesinden mi, başka öldürülen bir sürü kadından mı söz edeyim? Kızlar babaları tarafından tecavüze uğruyor. Kadınlar kocaları tarafından dövülüp sokağa atılıyor. Kocaları tarafından çok sayıda kadın öldürüldü. Nepal’de halen bir erkek çok sayıda kadın alabiliyor. Ülkemizde çok sayıda kadın satılıyor. Sadece Hindistan’a değil diğer birçok ülkeye de satılıyor. Bunu engellemek için de mücadele ediyoruz. İstemlerimiz kabul edilmezse daha güçlü eylemler yapacağız. Bizim bu eylemimiz şu anda Nepal’in birçok bölgesinde sürüyor.”

Savaş yeniden başlayabilir

Nepal şimdiki barış süreci ile aslında çok riskli bir dönemden geçiyor. Gelişmeleri sadece komünistlerin davranış ve tutumları belirleyemiyor. Karşıt, düşman güçlerin de tutumları çok önemli. Bu barış görüşmelerinin, diplomatik sürecin çok önemli olduğu bu dönemde, halkın gerek hükümete ve gerekse barış sürecine etkisinin ne olacağı da pek kestirilemiyor. Barışın başarıya kavuşması ya da yeniden bir savaşın başlaması sadece NKP(M)’nin tutumuna bağlı olmadığı gibi, büyük bir oranda içteki düşman güçler ve dış emperyalist güçlerin tutumlarına bağlı. NKP(M) tarafından sıkça dile getirilen barış görüşmelerinin savaşın bir biçimi olduğu düşüncesi, Marksizm-Leninizm ve Maoizm’in hep barış yanlısı olduğu düşüncesiyle pekiştiriliyor. Silahların yeniden kullanılması artık sadece düşman güçlerin yeniden silah kullanması şartına bağlanıyor. Maocular hükümette kendilerini çok daha rahat ve detaylı halka anlatabileceklerine inanıyorlar. Hükümete girmekle savaş değil; barış yanlısı olduklarını göstermek istiyorlar. Bunu özellikle de uluslararası alanda kanıtlamak istiyorlar. Özellikle de Prachanda’nın düşüncesi olan 21. yüzyıl demokrasisi düşüncesini hayata geçirmek istiyorlar.

Ancak şu bir gerçek: Nepal’de şu anda iktidar sahibi olmak silahlı bir halk savaşı vermekten çok daha zor. Çünkü, Nepal’de gerçekten çok büyük sorunlar yaşanıyor. Dünyanın en yoksul ikinci ülkesinde sorunların ne kadar ağır olduğunu tahmin edebilirsiniz. Monarşi ve dış emperyalist ülkeler sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler. Nepal her yönüyle yeniden inşaa edilmesi gereken bir ülke. Bir yoksullar ülkesi olan Nepal’de altyapı diye bir şey yok. İnsanların açlıktan öldüğü, günde 12 saat inşaatta çalışıp 1-2 Euro kazanabildiği bir ülke Nepal. İşsizlik oranının yüzde 50 olduğu bu ülkede binlerce insan barakalarda yaşıyor, binlerce çocuk parasızlıktan okula gidemiyor ve kadınlar satılıyor.

Öte yandan ülkeyi sömürge durumuna getirmiş Hindistan’dan petrol almak zorunluluğu da büyük bir endişe. Komünistleri zor durumda bırakmak için daha hükümet kurulmadan kısılan petrol ihracatı ülkede büyük benzin ve gaz kuyruklarının oluşmasına neden oluyor. Dış emperyalist güçlerin Maocu komünistleri iktidar yapmamak için ellerinden geleni yapacakları bir gerçek. Ve yine emperyalist güçlerin kesinlikle deneyecekleri yöntemlerden biri de Maocuları reformist bir çizgiye çekerek bitirmek. Maocular böyle bir çizgiye gelirler mi bunu şimdiden söylemek mümkün değil. İçlerinde buna açık olan kişi ve gruplar olsa da, “biz her zaman savaşa hazırız. Bize dayatmalarda bulunulması halinde çok şiddetli savaşlar yeniden başlar” düşüncesinde olanların sayısı da oldukça fazla.

Nasıl başardılar?

On yıllık bir halk savaşıyla, –ki bu aslında kısa bir süre– nasıl 240 yıllık kökleşmiş bir monarşiyi yıktılar? Sopalarla karakol bastıkları için bazı kesimler tarafından eleştirilmişlerdi de. Başlangıçta sadece bir silahları varmış ve bu da genellikle merkezde bulunduruluyormuş. Sopalarla, bıçaklarla saldırılar gerçekleştirmişler. Sihir acaba devrimi gerçekleştiren bu sopalarda mıydı? Bu sorunun cevabını bulmak çok önemliydi. “Mao’nun düşüncelerinin doğruluğu” iddiası bu sorunun cevabı için yeterli olamaz. Çünkü, dünyanın birçok yerinde Maocu örgütler, partiler savaştılar ve halen de savaşıyorlar. Ama böyle bir başarı kazanmadıkları gibi birçoğu da varolan gücünü de yitirerek kaybolma noktasına geldi.

Nepalli Maoist komünistlerde gördüğüm bazı temel özellikler oldu. Bunlar her şeyden önce halk gerçekliğini iyi kavramış ve bu gerçekliğin dile getirilişinde ve çözümü için neler yapılması gerektiği konusunda sağlam bir duruş göstermişlerdir. Yani bir yanıyla sosyalist diğer yanıyla feodal, kapitalist kırıntılardan yararlanmak için kılıftan kılıfa girmemişler.
Saf bir devrimci inanç var. Şekilci olmamışlar. Düşüncelerinde bir netlik, tutarlılık var. Mücadelenin aşamalarını, biçimlerini iyi tespit edip, yaratılan olanaklardan doğru yararlanma, koşulları devrimden yana kullanma özelliklerini geliştirmişler. Ayrıntılar içinde boğulmamışlar. Feodal, kapitalist üretim ilişkilerinin dayatmalarını devrimci mücadelelerine bulaştırmamışlar. Bireysel sorunlarını ön planda tutarak toplumsal sorunların çözümünden vazgeçmemişler. Nepalli komünistler kendi başarılarını, “sağlam bir ideoloji, sağlam bir parti ve sağlam bir örgütlülük” olarak özetliyorlar. Nepal halk savaşında eylemler halka mal edilmiş. Yapılan eylemlerin sonucu halkla bütünleştirilmiş. Yani, ‘düşmana saldır imha et ve kaç’ şeklinde bir taktik uygulanmamış. Halk farklı biçimlerde bu eylemlerin bir parçası olmuş. Kendilerinin de sık sık dile getirdiği gibi, uluslararası devrimci hareketlerin pratiklerinden önemli dersler çıkarmışlar. Özellikle de bu hareketlerin neden başarısız oldukları konusunda ciddi anlamda dersler çıkardıklarını söylüyorlar.

Gelinen aşamaya kısa bir bakış

1996 yılında monarşiyi devirmek ve yeni bir halk demokrasisi kurmak için NKP(M) halk savaşını başlattı. 1 Haziran 2001’de Kral Birendra ve tüm ailesi bir kraliyet suikasti ile öldürüldü. Gyanendra Shah, 1 Şubat 2005’te seçilmiş hükümeti görevden aldı. Tüm iktidarı ele geçirerek kendi liderliğinde bir hükümet kurdu. Meclisi devre dışı bırakarak ülkede olağanüstü hal ilan etti. Kral, ‘anayasal düzeni korumak’ bahanesiyle anayasanın basın, ifade ve toplanma özgürlüğünü düzenleyen hükümlerini askıya aldığını açıkladı.
Parlamento partileri ve halk bu durumu protesto etti. Sonunda kral hükümetin tekrar kurulmasını kabul etti. 2006 yılında Nepal ordusunun kontrol ettiği alanlar olan büyük şehirler PLA (Halk Kurtuluş Ordusu) tarafından kuşatıldı ve kentlerde çatışmalı kitle gösterileri yükseldi.

Diğer siyasi partiler, 10 yıldır halk savaşını yürüten Maoistlerle işbirliği yapmaya karar verdi. NKP(M) ve yedi politik parti 22 Kasım 2005’te (12 maddelik) bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşma 240 yıllık monarşinin yıkılışının en temel adımıydı. Maoistler ve parlamento partileri arasında varılan anlaşma büyük bir halk hareketi ile taçlandı. Sonuç olarak Nisan 2006’da Gyanendra Shah istifaya zorlandı. 2006 Mayısı’nda yeni kurulan hükümetin Başbakanı Koirala ve NKP(M) lideri Prachanda silahsızlanma görüşmelerine başladı. Anlaşmaya göre Nepal ordusuna bağlı askerler kışlalarını terk etmeyecek, gerillalar da ellerindeki tüm silahları kamplarda kilitleyeceklerdi. Böylece Birleşmiş Milletler Nepal Temsilciliği’nin denetiminde 31 bin gerilla 7 ana 21 küçük kampta toplandı ve yaklaşık 3 bin 500 silah da kilit altına alındı. Kayda geçirilen her gerillaya BM kimliği verildi. 18 yaş altındaki gerillalar kayıtlardan silinmesi ve 2006 Mayısı’ndan sonra katılanların gerilla sayılmayacağı kabul edildi.

Bu görüşmelerin ardından 21 Kasım 2006’da ilan edilerek yürürlüğe giren “Kapsamlı Barış Anlaşması”nın tarafları bir yanda 7 partiden oluşan koalisyon hükümeti diğer tarafta da NKP(M) idi. Ama silahsızlanma görüşmeleri adı altında başlayan görüşmelerin sonunda varılan bu anlaşma metni aslında bir nevi anayasa taahhüdü gibi kabul edilmesi gereken bir protokolü ifade ediyordu. Anlaşmanın maddeleri içinde yeni bir anayasayı yapacak bir kurucu meclisin seçilmesi ve bu kurucu meclisin ilk toplantısında monarşinin akibetinin oy çokluğu ile belirlenmesi; kraliyet ailesinin mallarına ne yapılacağı gibi esaslar da yer almakta idi. Aynı zamanda da bu kurucu meclis seçimlerine kadar geçici bir yeni meclis oluşturulması ve bu süre boyunca geçerli olmak üzere ve söz konusu anlaşmanın esaslarına uygun bir geçici anayasa belirlendi. Buna göre kabul edilen geçiçi anayasa bir önceki yıl fiilen kraldan alınan yürütme yetkilerini resmen başbakana devredecekti.

Etnik gruplar parlamentoya girdi

330 üyeli yeni geçici parlamentoda NKP(M) 73 milletvekili kotasına sahip olacak, kalan sandalyeler diğer partiler arasında paylaşılacaktı. NKP(M) bu temsilcilerinin çoğunu geleneksel olarak dışlanmış etnik gruplar ve kastlardan seçtiler ve meclise önemli sayıda kadın milletvekili yerleştirdiler. NKP(M) aynı zamanda oluşturulan geçici hükümette de 4 bakanla yer aldı. Aralık 2007’de Maoistlerin seçimlerin ardından monarşinin yıkılması önerisi üzerinde anlaşıldı. 5 ay sonra, Nisan 2008’de tarihi Kurucu Meclis seçimleri düzenlendi. Maoistler en büyük parti oldu. İlk Anayasa (Kurucu) Meclisi toplantısı 28 Mayıs 2008’de düzenlendi ve 240 yıllık Shah monarşisinin sona erdiğini ilan etti. 16 Ağustos’ta parlamentoda yapılan seçimde NKP(M) Başkanı Prachanda başbakan oldu.
SÜRECEK

Hazırlayan: MUSTAFA KILIÇ/KATHMANDU