8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü-Çilem Öz
Türkiye’de yıllardır süre gelen bir tartışmadır Emekçi kadınların günümü yoksa sadece kadınlar günümü. Emekçi kadın terimi benim açımdan daha doğru geldiğinden ben onu kullanmayı tercih ediyorum.
Emekçi olmayı, verdiğin emeğin kapitalist sistemde ücret karşılığı olan anlamında algılayanları da fazlaca kapitalist buluyorum. Bence tüm insanlar özelde de tüm kadınlar emekçidir.
Kadınlar üzerine bir şeylerin yoğun olarak yazılıp çizileceği şu günlerde ben biraz genelde Kürt –Alevi özelde de Kürmeş’li kadınlar üzerine yazmak istedim. Tüm dünya kadınları gibi bu kesimde de yaşanan genel problemleri (hak, eşitlik, ögürlük vs…) bir kenara bırakıp özelde yansımalarına biraz değinmek istiyorum. Kurmeş açısından da kuyuya taşı atan deli ben olacağım ama bu taşı çıkarmaya çalışmanın da güzel tartışmalar doğuracağını düşünüyorum.
Önce Alevi Kürt toplumuna, yani kendimize değinelim biraz. Beni çok kızdıran bir terimle başlamak istiyorum ‘Şafi Kürt’ terimi. Yakın çevremde Kürtlerden bahsederken şafi ön ekinin çok kullanılması dikkatimi çekti. Hanifi Türk, Katolik Alman yok ama mevzu bizim dışımızdaki Kürtlerse ön ek hemen eklenir başına, şafi Kürt. Devlet bunu Alevilere çok iyi ezberletmiş sakın ola unutmayın ha! Kürt deyince şafi olduğunu vurgulamadan geçmeyin. Geçmeyin ki tarih sizi yan yana getirmesin. Ben sizi eşit derecede katliamlardan geçiririm ama siz birbirinizi ayırın. Bu parçalanmışlıkta bu ulusu bu kadar isyana rağmen başarısız kılandır…
Aleviler şafi derken sadece mezhepsel bir kasıt barındırmazlar . Bu kelime bir çok şeyi içine alır aslında, şafi demek kirli demek, şafi demek çok eşlilik demek şafi demek töre cinayeti demek.vs..vs.. bu nedenle bizimkiler şafi derken biraz yüzlerini ekşitirler ve biz aslında onlara benzemeyiz derler. İyi ama tüm bu sorunlar Türkiye’nin hatta dünyanın her tarafında yaşanan sorunlar ama biz de devlet kültürüdür sopa önce Kürt’lerin kafasına iner. İslamiyet’i ve mezheplerini Kürtler icat etmemiş bu kültür Kürt kültürü de değildir, bu İslamiyet kültürüdür tüm bu sorunlar İslamiyet’in sınırları içinde kalan tüm topraklarda yaşanıyor. Medeniyet İslamiyet’in bitti yerde başlıyor. Açılacaksa bir savaş buna açılmalı, o zaman her cepheden savaşmaya varım.
Tüm bunlardan şöyle bir algı çıkmasın Kürtlerde herkesin yaptığını yapıyor doğru yapıyor demiyorum. Çok acıdır Kürt kadınlarının gerçeği. Medine Memi olayı insanı insan olduğundan utandıran bir vahşettir. Ancak Türkiye de bu konuda ki en aktif dinamiklerde gene Kürt kadınlarıdır. Hemen her gün sokaklarda eylem var tüm bunlarla mücadele etmeye çalışıyorlar öz savunma da aslında budur. Medya kadın cinayetlerini verirken hep cinayeti haklı bulmamızı sağlayacak bir başlık atar. Töre cinayeti mesela yada namus cinayeti çünkü bunlar haklı gerekçelerdir toplum açısından. Oysa kadın açısından bir anlamı yoktur bunun ama mahkemelerde cezaları indirme sebebidir. Bu vahşete devlet hep babalık yapar. Çünkü devletin bir cinsiyeti vardı devlet erkektir ve hep sahip çıkmıştır hemcinsine. N.Ç. davasında 12 yaşındaki bir kız çocuğunu neden kendini korumadın diye suçlayıp 26 adet büyük yaşta iş güç sahibi erkeğe en alt sınırdan ceza verip birde İYİ HAL (bunu büyük yazma gereği duydum) indirimi yapmıştır. Ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir noktada yaşanan bu olaylarda hep bir devlet eli vardır. Ölümlerin bir çoğunda korucu kurşunu, tecavüzlerde devlet memurları hiç eksik olmamıştır. Din bu topraklarda en etkili güç olsun diye devlet hiç bir masraftan kaçınmamıştır.
Böyle erkekliğe ve dine tezahürat edilen bir sistemde tamda bunlar yaşanır. Peki pekte tezahürat görmeyen Alevilik bütün bunların engelimidir? Aleviliğin tecavüz kültürünü desteklemediği kesin, kadına verdiği bir değerde vardır elbette ama sorunları çözebilecek derecede değil. Bizde Aleviliğin yanında birde solculuk var ama bu da akıl vermenin ötesine gitmiyor. Politik olarak aktif, örgütlü yapı içinde kendini ifade eden, her gün demokrasi, devrim değerleri, sosyalizm, insan hakları adına kitlelere giden ve bu tür konularda mangalda kül bırakmayan, ama kendi yaşamında bu değerlerin en basit gereklerini yerine getirmeyen eşlere, babalara, kardeşlere, evlatlara sahibiz. Yani bizimkiler bile, bile suç işleyenlerden.
Bu yıl internet sitemizde bir röportaj yayınlandı. Köyde yapılan bu röportaj Kurmeş’te yaşayan babalarımızın doğal ve samimi bir ortamda fikirlerini sergilemelerine yardımcı olmuştu. Bu konuda Mehmet Yılmaz’a kızanlar olabilir ama bence ciddi bir sorunu tüm yalınlığı ile önümüze bıraktı. Ama bunu yeterince konuşup bu sorunla baş etmenin yollarını tartışamadık. Ben röportajdan sonra bir hafta sayfayı takip ettim, önce eşlerimizin, kardeşlerimizin buna söyleyecek bir sözü var mı diye bekledim ama hiç ses soluk çıkmadı. Tek tepki röportajın kaldırılması oldu ki çarede bu değildi…
Röportaj aslında özelde Kürmeş’te genelde Türkiye’de kadının ne kadar yersiz yurtsuz kalma korkusuyla terbiye edilmeye çalıştığının ispatıydı. Ben çok yaşadım şu çelişkiyi eminim bunu yaşayan çok kişi vardır; evlendikten sonra kimlik bilgilerinde ciddi bir değişme olur. Baba ocağı tüm yetkilerini kayınbaba ocağına devreder. Bu iki ocakta da kalmanın yolu o ocağın erkekleriyle iyi geçinebilmektir. Yani benim ne kadar süre Kurmeş’li olacağım tamamen eşimle evliliğimi sürdürmeme bağlıdır arafta kalmak gibi bir şey. Oysa bir yerli olabilmek ya da oradan vazgeçebilmek o kadar kolay değildir. Sevgini, emeğini, anılarını biriktirdiğin bir köyle ilişkini, aslında gene bu insani değerler belirlemelidir. Kurmeş’in sokaklarında büyüyen bir kadına çocukluğunu yok say diyemeyiz çünkü oda o baba ocağına en az erkek kardeşi kadar emek ve sevgi vermiştir (Kurmeş’te bak kızım sen koyun peşinde koşma ilerde biz seni buralı bile saymayacağız boşa emek verme diyeni duymadım). Devlet tamda bunu diyor, bize düşende bunun alternatifini yaşatabilmektir. Ötekileştirmemektir kadınları..
Dersim’de kadın sorunu diyince gülenlerin olduğunu gördüm, kadının ne sorunu var ki diyenleri gördüm çünkü tecavüz, dayak, kadın cinayetleri, vs…. rakamları çok düşük. Ama gözden kaçırılan bir nokta var ki tüm bu üst başlıkların altında bir sürü alt başlık vardır. Cinsel olmasa da her dersim kadınının bir sürü konuda hakkına tecavüz edilmiştir. Kocasından dayak yemese de ki bence dayak hala yaşayan bir gerçektir bir çok konuda gizli tehditlerle terbiye edilmeye çalışılmıştır. Dersim ve ilçelerin bazılarında uzun süre birahaneler çalışabilmiştir. Erkeğin bu kadar egemen olduğu bir dünyada kim Dersimli kadınların ihanete uğramadığını iddia edebilir. Yani aslında Desim’li olmanın, Alevi olmanın, Kürt olmanın, Kurmeş’li olmanın bu sorunun özünü çokta değiştirmediği kesin. Hepimiz kadın ve erkeğin fıtratının(yaradılıştan getirdiği özelliklerinin) aynı olmadığının bu nedenle eşit olamıyacağını söyleyen bir Başbakanın yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Oysaki eşitlikten kastımızın aynılık olmadığını, zaten kadınların bile birbirinin aynısı olmadığını, eşitlikten kastımızın temel hak ve özgürlükler konusunda olduğunu anlatıyoruz ama bizi değil başbakanı dinleyen karabalık çoğunlukta….
Bir öneriyle sonlandırmak istiyorum Kurmeş’li kadınların sorunlarını tartışabileceğimiz bir platform yaratıp kendimize ( Ayfer’in oluşturduğu dersimli kadınlar gurubu olabilir) sorunlarımızı tartışabiliriz. Çok ilginç fikirler ve kararlar çıkabilir. Dayanışmamızı güçlendirebilir ve birbirimizden daha fazla haberdar olmamızı sağlayabilir diye düşünüyorum….
Haklarımız, bilgimiz, becerilerimiz, birikimlerimizle bir bütün insan olduğumuzun kabul edildiği bir dünya dileği ile tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü kutluyorum….
Cilem Öz-Istanbul