Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Bizim Kadınlarımız

1998 yılından bu yana tam 11 yıldır tutuklu olan ve hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Muhabet kurt mlkp davasında yargılanırken işkenceci polisler tarafından tcavüze uğramış ve bu polisler hakkında dava açmıştı. Türkiyedeki yargı işkencecileri korumuş bu polisler hakkında açılan davada takipsizlik kararı vermişti.

Hatırlarsanız şöyle bir yakın geçmişe gidersek  27 nisan 1992 tarihinde işine giderken keyfi bir şekilde gözaltına alınan kızkardeşim Nazlı Top’ta bu çirkin ve insanlık dışı muameleye maruz kalmış ve sonrasında bunlar hakkında yoğun bir mücadeleye girişmişti uluslar arası konferanslarda türk polisinin işkenceci ve kadına yönelik cinsel taciz olaylarını gündeme almış onlar hakkında dava açmışlardı fakat sonuçta tc davacıları davalı yaptı ve çeşitli hapis cezaları istemiyle yargıladı,yani nasıl olurda devletin polisini suçlarsınız? Diyerek adeta bu davayı  açanları suçlu ilan etti. Benzer olayı şu anda Muhabbet Kurt yaşamaktadır, ifadesi alınırken hakim kalkar muhabete „Polisler ifade almak için mi  yaptılar yoksa zevk için mi yaptılar“ diye hiç utanmadan sıkılmadan  bir soru sorar,düşünebiliyor musunuz? Insan hayatının ve geleceğinin teslim edildiği ve yargılandığı çok önemli mevkilerde bulunan görevlilerin sahip oldukları bu anlayışı ve birde bu anlayışta bu zihniyette olanlarına sonuçta verecekleri kararları…

Kasım ayı genellikle  kadınlara karşı yürütülen her türlü şiddete karşı gelme ve bu şiddetleri kınayarak protesto etme ayı olarak bilinir,25 kasım dünya kadınları şiddet günü olarak hersene anılmaktadır, kanımca bizlerin bu ayı tamamen kadınlarımızla dayanışma ve onların uğradıkları haksızlıkları ortadan kaldırma mücadelesine dönüştürmemiz gerekmektedir, dikkat ederseniz sadece bizim köyümüzde 2 bayan çıkıp türk polisinin bu çirkin uygulamalarını dünya kamuoyuna , despot düşünce ve uygulamaların henüz bitmediği bir coğrafya olan Türkiye'ye büyük bir cesaretle anlatmakta onları teşhir etmektedir ve bu bayanlardan biri ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası diğeri ise mesleğini bırakmış yurtdışında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Ben şahsım adıma ve ailem adına kızkardeşimin başına gelenleri dünya kamuoyu ile paylaşmasında ve bu insanlık dışı muameleyi yapanları teşhir etmesinde gösterdiği çaba ve cesaretinden dolayı büyük onur duyuyorum, susmakla hiçbirşeyin çözülemeyeceğini ve sustukçada bu uygulamaların bir gün hepimizi kapsayacağını bilenler olarak bu kavgayı yürütenlerin yanında olduğumuzu olmamız gerektiği düşüncesini taşıyorum.Aynı şekilde sevgili Muhabet’in yaşadıkları na karşın sergilediği bu cesur tutum ve dik duruşuda bir köylüsü olarak beni onurlandırıyor, Muhabet’in aileside bu duruşa cevap vermeli destek vermeli kızlarının bu duruşundan onur duymalılar.Bana gelen bilgilere göre bu ay içerisinde Muhabet’le dayanışma toplantıları düzenlenecek bu toplantılara bütün köylülerimiz özellikle bayanlarımızın aktıf olarak kendi bölgelerinde yapılacak bu toplantılara ve etkinliklere (kim tarafından düzenlendiğine bakılmaksızın) katılmalarını ve sevgili Muhabet'i desteklemelerini umuyorum.“İçimizdeki bahar“adlı kitapta başına gelenleri büyük bir özveri ile anlatan bu yürekli kadınlara sahip çıkmak insani vazifemiz olduğunu unutmayınız.

Onlar bizim kadınlarımız,toplumumuzun atar damarları,onurları ve gelecekleridir,onlarla dayanışmak insanlıkla dayanışmaktır, kişinin kendisiyle geleceğiyle dayanışmasıdır,çocuklarıyla dayanışmasıdır, çünkü ancak kadınlarımız özgür ve hür yaşarlarsa dünya güzelleşir.Kürmeşlilerin bugüne kadar sahip çıktıkları ve bundan sonrada sahip çıkacaklarına inandığım devrimci düşünceleri ve bu uğurda haksızlığa uğrayan tutsak düşen işkencelere maruz kalan kadınlarına dünkünden daha çok sahip çıkacaklarına olan inancımıda burada parantez içerisinde belirtmek isterim. 

 

Konuya ilişkin basından çıkan bir kaç haberi sizlerle paylaşmak istedim  okumak isteyenler aşağıdaki haber ve yorumlara bakabilirler.

Tutuklu devrimcilerden Muhabbet Kurt'un gözaltında tecavüze uğramasına ilişkin gene MLKP davasında Gebze M Tipi Hapishanesi'nde tutulan Fethiye Ok tanık olarak dinlendi. Ok, Kurt ile birlikte gözaltına alındıklarını, kendisinin serbest bırakıldığını, Kurt'un ise tutuklandığını kaydetti. Gözaltında yoğun işkence gördüklerini belirten Ok, “Gözaltımın son gününde işkence sonrası baygınlık geçirdim. Dinlenmek için dışarı çıkarıldım. Orada Muhabbet ile karşılaştım. Çok kötüydü, yüzüme bakamıyordu. Sorduğumda, tecavüze uğradığını söyleyip ağladı” dedi.

Kurt'u çocukluğundan beri tanıdığını belirten Ok, “O çok neşeli bir insandı ancak, 9 yıl sonra Gebze M Tipi Cezaevi'nde karşılaştığım insan suskundu. Cezaevinde beraber kaldığımız dönem, televizyonda bir tecavüz sahnesini gördüğü sırada ortamı terk ediyordu" diye kaydetti. Ok, gözaltı boyunca işkenceci polislerin kendisine yönelik de tecavüz tehditlerinde bulunduğunu söyledi.

Tecavüzün bir insanlık suçu olduğunu ifade eden Muhabbet Kurt, mahkemeyi suça ortak olmakla suçladı. Bir önceki duruşmada, mahkeme başkanının, tecavüz iddialarına karşı kendisine “Polisler ifade almak için mi mi yaptılar yoksa zevk için?" şeklinde soru yönelttiğine dikkat çeken Ok, “Bu soru 'ifade almak için tecavüz yapılabiliyor' anlayışını ortaya koyuyor” dedi.

 

31.05.2001 tarihli hürriyet gazetesinde çıkan bir makalede(Nuray Babacan) bakın neler yazılıyor

Gözaltında cinsel tacizin tartışıldığı 'Tecavüz Kurultayı'nda konuşan Nazlı Top, Sultan Seçik, Zeynep Ovayolu, Cemile Güçlü ve Derya Engin 6'şar yıl ile 30'ar yıl arasında ağır hapis istemiyle Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyorlar. Suçlarıysa; konuşmalarında, cumhuriyetin, devletin askeri ve emniyet muhafaza kuvvetlerinin, adliyenin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif etmek.

Sanıklar, 21 Mart'taki duruşmada, ‘‘Yargılanan değil, yargılayan olması gereken kadınların, AB'ye girişin tartışıldığı, demokrasi söylemlerinin havada uçuştuğu bir ortamda, tecavüzcüleri teşhir ettikleri için, cezalandırılmaya çalışmaları işkencenin devletin sistematik bir politikası olduğunu göstermiyor mu?’’ diye konuştular. Sanıkların avukatı, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Eren Keskin ise, ‘‘İşkence bir devlet politikası ve sorgu yöntemidir. Bu dava da, işkence görenlere, 'İşkenceyi açıklamayın, devleti suçlamayın' tehdididir. Bu dava, kadınların, Türkiye ve dünyadaki şiddete karşı mücadelesi olacaktır’’ diye konuştu.

Washington Post’ta çıkınca TBMM harekete geçmişti

Nazlı Hemşire'nin dramı geçtiğimiz günlerde de dünyanın en saygın gazetelerinden Washington Post Gazetesi'nde yer aldı. Burada yayınlanan yazı da TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nu harekete geçirdi.

İşkenceciler hakkında değil, ‘‘Uluslararası Tecavüz Kurultayı’’nda, gözaltında işkence gördüklerini ve tecavüze uğradıklarını anlatan kadınlar hakkında dava açılmıştı.

Komisyon, bu konuda bir alt komisyon kurulmadan önce bir milletvekilinin olayla ilgili araştırma yapmasını istedi. ANAP İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu İstanbul'a giderek, haklarında dava açılan kadınların avukatlarıyla görüştü. Kocaoğlu, İstanbul İnsan Hakları Kurulu'nu da ziyaret ederek, bu olayla ilgili olarak kendilerine bir başvuru yapılıp yapılmadığını sordu. Kurul'a bu konuda bir şikayet gelmediği belirtildi.

Tecavüze uğradıklarını iddia eden kadınlardan 5'inin dosyasının DGM'ye sevk edildiği ortaya çıktı. Dava açılan mağdur kadınlardan birinin ise toplantıya hiç katılmadığı, o sırada cezaevinde tutuklu olduğu belirlendi.

Xxxxxx

örmüştür’’ raporunun sahte olduğu gerekçesine dayandırır.

Nazlı Top, bunun üzerine başından geçenleri bir konferansta anlatır. Ve başı derde girer.

Savcılık, devletin güvenlik kuvvetlerine hakaret ettiği gerekçesiyle Nazlı Top hakkında dava açar.

* * *

Washington Post, Nazlı Top'un öyküsünü aktardıktan sonra Türkiye'yi ‘‘Avrupa Birliği ile bütünleşme yolunda atılan adımlarla, hükümet kurumlarını kamuoyu denetiminden koruyan yerleşik köklü bir kültür arasında bölünmüş bir ülke’’ olarak tanımlıyor.

Gazete, bu yerleşik kültürün yargıya da yansıdığını belirtirken, ‘‘Mahkemeler, işkence ya da kötü muamele yapmakla suçlanan devlet görevlilerini kovuşturmakta isteksiz davranmaktadırlar’’ diyor.

Yazıda, bu görüşü kanıtlamak üzere Uluslararası Af Örgütü'nün Türk hükümetinden aldığı bazı istatistiklere yer veriliyor.

Buna göre, 1995-99 yılları arasında işkence suçundan sanık olarak yargılanan 577 güvenlik görevlisi arasında mahkûm olanların sayısı yalnızca 10'dur.

Türkiye'nin iç dinamiklerinin insan hakları sicilinin düzeltilmesi bakımından yetersiz kaldığı bir olgu.

İçten umudu kesince, belki bu alanda dışarıda nasıl algılandığımızı göstermek yararlı olabilir düşüncesiyle bu yazıyı kaleme aldım.

Sedat Ergin 27.05.2001 hürriyet