Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Almanya da Göçmenlik ve Toplumsal Uyum:

GÖÇMENLİK

İnsan hayatının önemli bölümü maceralarla geçmektedir. Almanya’ ya 1972’ de geldiğimde, amacım veterinerlik okuyup geri dönmekti. Benim gibi binlerce insan farklı isteklerle buraya gelip, bir kaç yıl çalıştıktan veya herhangi bir okulu okuduktan sonra kendi memleketlerine dönme planları içerisindeydiler. Almanya’ya yabancı iş gücü getiren dönemin yönetici ve kurumları da, kendi iş gereksinimlerini yerine getirildikten sonra yabancı iş gücünün geldikleri ülkelere geri gönderilmeleri planlanmıştı.

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

Almanya’daki asıl yabancı iş güçü, 1960 yıllarında değil, 1800 yıllarına dayanmaktadır. Buraya gelen yabancıların burda kalacağı gerçeğini önceden çok insan tarafindan bilinmesine rağmen, bu konuda planlı bir siyaset ve politika uygulanmadı.1970’ lı yıllarında Almanya’nın bir göçmen ülkesi olduğu tezleri siyasi arenada tartışılırken, Almanya daki iktidar partileri SPD, CDU ve FDP hep karşı çıkmış, kendi iktidar amaçları için yabancıları ülkenin sorunlarının baş nedenleri olarak görmüşlerdir ve Alman milliyetciliği politikasını yaparak iktidar olma veya iktidarda kalma mücadelesini vermişlerdir.

Almanya da 8 milyonun üstünde yabancı yasamasına rağmen, göçmen kökenli ( aile bireylerinden birisinin yabancı kökenli olması) insanların sayısı genel nüfusun % 25 ne yakındır.

Büyük şehirlerdeki göçmen nüfusu % 30 ile 40 oranındadır. Frankfurt, Köln, Münih, Berlin, Hamburg, Stuttgart, Düsseldorf, Hannover ve ağır sanayi ve maden ocaklarının bulunduğu kentlerde bu oran % 35’in altında değildır.

Almanya da belli iş alanları, gastronomi, temizlik, giyim, bakkaliye, turizm, taxi işletmeciliği ve bir dizi kamu hizmetleri yabanci kökenli insanlar tarafından yürütülmektedir.

Alman nüfusu her gecen yıl azalmakta, doğum oranı her yıl % 0,4 oranında düşmekte, ölüm orani % 0,8 olmakta ve Almanya da yaşayan insanların yaş ortalaması bir armut şeklini andırmaktadır. Nüfusun % 20 si 18 yaşın altına, % 45 i 18 - 60 araşı ve % 35 i 60 yaşının üstündedir. Genç nüfüsun önemli kısmı da yabancı ve göçmen kökenli insanlardan oluşmaktadır. Nüfus arasındaki bu yaş dengesizliği her geçen yıl dahada artmaktadır. Şu an bir emekliye, emekli maaşının verilmasi için, 4 kişinin çalışıyor olması gerekli. Durum böyle devam ederse, 25 yıl sonra, emekli birinin maaşının verilmesi için, çalışanın oranı 2,9 kişiye düşmektedir. Buda emekli maaşının gelecekte garanti olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Bu farkı kapatmak için, araya bir dizi sigorta, Rister Rente, eski Sovyet ülkelerindeki Alman asıllı göçmenleri geriye getirme çabaları, istenilen hedefe varılmamakta.

Almanya da belli iş alanlarında iş gücü açığı gittikçe büyüyor. Özellikle sağlık, bakım, temizlık, kamu hizmetleri ve zihinsel iş gücüne ihtiyacı duyulmaya başlandı.

Bundan 40 yıl önce ismini duyupta varlığını görmediği bir dizi maddeler ve kültürel zenginlikler burda yoğunlaşmaya başladı. Patlıcan , kavun, karpuz, nar, sarmısak, mandarin, pizza ve kebap ı gören bu ne? diyen Almanlar, Çin lerden daha fazla sarmısak, ,İtalyan lardan daha fazla pizza, Türk lerden daha fazla kebap yemeye başladılar. (Kebabı sunma konusun da maşallah bizim Kurmeşliler başı çekmekte)

Kültür ve din alanında da büyük zenginliklerle tanışmaya başladılar.

1970 li yıllarda, ateşli bir şekilde Almanya nın göçmen ülkesi olmadığını savunan o dünemin siyasi parti ve kurumları, şımdi hepisi bir ağızdan, Almanya nın bir göç ülkesi olduğunu savunmakta ve 2005 yıllının başında, 1934 de kalma Yabancılar Yasasını değiştireren, Göçmenlik Yasasını çıkardılar.

Bu yasa ile, Almanya da iş gücü açığını kapatma, sosyal sistemdeki dengesiz nüfus oranını dengelemek için, yılda (?) sayıda yabancının Almanya ya getirilmesi planlanmaktadır.

Göçmen ülkesi gerçekliği önceden bilinmesine rağmen, resmi dilden Almanya nın bir göçmen ülkesidir denilmesi önemli bir tespittir.

Göçmen ülkesi olan Almanya nın önümüzdeki yıllarda, göçmenlik konusunda bir dizi yasa ve yönetmenlikler beklemektedir. Bunların insan ve toplum yararına hizmet etmesi, tüm duyarlı insanların katkı ve çabası gerekmektedir.

TOPLUMSAL UYUM

Bu kavram çok karmaşıktır. İçersinde bir dizi muğlaklıklar ve endişeler taşımaktadır. Azınlık mı çoğunluğa uymalı yoksa çoğunluk mu azınlığa uymalı tartışmaları sürerken, şu konuda bir anlaşma sağlandı.

Uyum: Sen beni olduğum gibi, ben de seni olduğun gibi kabulleneyim. Ülke ve ülke insanlarının yarar ve menfaatları hangisini gerektiriyorsa onu yapmaya hazır ve gönüllü olalım.

Üstü kapalı bu tespitler, çoğunluğun menfaatı ön plana çıktığı için toplumsal uyum almanlaşmaktan başka değildir. Acı olan bu durum, istesekte istemesekte uzun dönemden sonra varılacak nokta ilk baştan söylenilendir.

Toplumsal uyum, madalyanın iki yüzü gibidir. Madalya nın bir yüzü biz yabancılar, diğer yüzüde Alman lardır.

Madalya yüzlerini oluşturanların kendilerine göre sorumluluk ve haklar vardır. Her kes sorumluluk ve hakları konusunda bilinçli, anlayış, tolerans ve ön yargısız hareket ederse toplumsal uyumun sağlanmasına katkı sunar.

Bu konuda lokomotif görev devletin göçmenlik politikasında yatmaktadır. Toplumsal uyum için, devlet kanımca şu konulara ağırlık vermelidir.

- Almanca dilinin öğrenilmesi için, bedava dil kursları organize edilmeli,

- Göçmen çocukların zamanında çocuk yuvalarına ücretsiz olarak gitmeleri sağlanmalı,

- Okullardaki göçmen çocukların, eğitim seviyelerinin düzelmesi için teşvik projelerin hazırlanması,

- Göçmen aile bireylerinin eğitim sevyelerini geliştirme ve düzeltme projelerinin teşvik edilmesi,

- Göçmenlerin yerli kurumlar içerisinde yer alma imkanları sağlanması,

- Seçme ve seçilme hakkının verilmesi,

- Alman vatandaşlığına geçme şartlarının basitleştirilmesi,

- Farklı dinler ve kültürler arasında dayloğun sağlanmas,

- Anayasadaki iltica hakkının korunması,

- İlticaya neden veren sebeplerin, dışarıda önleyici maddi ve manevi desteğin verilmesi,

- Toplum içersinde kaynaşmayı engelleyen, ırkçı, dinci ve gerici akımlara karşı tutarlı mücadele verilmesi ve hukuksal yasaların çıkarılması,

- Toplum içerisinden hoş görü ve toleransın teşvik eden projelerin desteklenmesi vs….

Madalyanın diğer yüzünü oluşturan, göçmenlerin ne derece uyuma hazır olup olmadığı, biz, bize ciddi olarak sormalıyız.

Kuşkusuz şunu önceden belitmek gerekirki, devletin son dönemlere kadar, burda yasayan insanları topluma kaynaştırma konusunda tutarlı bir çabası olmamıştır. Kendi sorumluluğunda hep uzak durup, sucu göçmen aile bireylerine yüklemiştir. Buna rağmen bizim hiç mi sucumuz yok. Kanımca var ve oldukca çoktur.

Göçmenler içerisinde örgütlü milliyetci ve dinci kesimler, dün olduğu gibi bugün de toplumsal uyum istememekte ve toplumu kendilerine uydurma uğraşları içerisindeler. Toplumu kendilerine uyduramayınca, kendi yandaşları ile yan yana gelerek, toplum içerisinde azınlık grupplarını oluşturmakta ve oluşturmaya devam etmekteler. Bu örgütler özellikle geldikleri ülke iktidarlarının destek ye yardımlarınıda aldıkları bir gerçektir.

Benim için bu gruplarla tartışılmaz, bunlara karşı mücadele verilmesi gerekir.

Beni yakından ilgilendiren, toplumsal uyumun engelleyen, göçmenler arasında örgütlü sol gruplardır. Nitelik olarak, diğer gruplardan farklı olmalarına rağmen, nicelik olarak, toplumsal uyum engelleme konusunda aynı kapıya çıkmaktalar.

Yaşadığım bir durumu sizlerle paylaşmak isterim. Wiesbaden yabancılar meclisi seçimlerinde, Türkiyeli sol gruplar birlikte liste yapıp, seçimlere katılıp iyi sonuçlar alıyoruz. Bir dönem, oluşturduğumuz listeden, bilinçli olarak, her örğütün önde gelen kişileri listeye aldık ve seçimde en güçlü liste olarak 6 kişi ile meclise girdik. Hepimiz yıllardır Wiesbaden de yaşıyoruz ve seçildiğimiz kurumun da bilincindeyiz. Kendi aramızda Türkçe konuştuğumuzda hepimiz de hokkalı konuşma yeteneğine sahibiz. Mecliste konuşulan dil Almancadır.

Benden başka Almancası düzgün arkadaş yok. Meclis oturumundan önce, kendi aramızdan Tükçe dilinde karar tasarılarını hazırlar ve tarafimdan Almanca ya tercüme edildikten sonra Meclis oturumuna sunulurdu.

Meclis oturumunun ilk aylarında, tartışılan konuları arkadaşlara tercüme etmeme rağmen, her geçen dönemde, tercümeler tarafimda az yapılmaya başladı. Bu ara farklı dönemlerden, 5 yıldızlı otellerde seminerlere birlikte katıldık, 5 yıldızlı otellerin sunduğu tüm nimetlerden yaralanmaya çalışmamıza rağmen, yıllardır Almanya da yaşayayıp, sistemin değişmesini isteyen ve bu yönlü mücadele veren arkadaşlar, meclis oturumlarına düzenli katılmamaya başladılar. Gerekce olarak, yabancılar meclisleri gereksizdir, seçme ve seçilme hakkının önünde engeldir. Fakat yabancılar meclisinin yabancı derneklere sunduğu maddi yardımı almayı hiç red etmediler.

Bana da suçlama getirerek, sen almanlaşmışsın, devrimci ilkelerden uzaklaşıp oportonist bir yoldasın…..

Hiç bir zaman kendilerine şu soruyu sormadılar. Ben neden almanca bilmiyorum ve öğrenme gereksimini duymadım.

Burda anlatmak istediğim, ülke dilini bilmiyorsan toplumsal uyuma hazır değilsin ve uyuma da katkı sunamazsın. Örgütlediğin insanı da toplumsal uyumun dışında tutuyorsun. İşçi sınıfının milliyeti, memleketi yoktu, bulunduğun yerde ortak sınıf örgütlemesi yapacaktın...vs… Sol düşünmek, sol düşünce bazında örgütlenmek güzeldir. Yerli toplumla kaynaşmayı sağlarsan en iyisidir. Bu bir eksikliktir. Bu konuyu bir başka yazıda ele almak lazım.

Benim uyum konusunda biz göçmenlere veya köylülerime şu tavsiyelerim olacaktir.

- Yaşadığın ülkenin dilini ögrenmek için uğraş içerisine giriniz,

- Çocuklarınızı zamanında çocuk yuvasına göndermeye çalışınız,

- Okulda ögretmen ve veliler birliği ile ilişki içersinde bulununuz,

- Çocukların ilgi alanına göre, sportiv ve kültür derneklerine gönderiniz,

- Siyasi olarak yerli kurumlar içersinde yer alınız,

- Bölgenizdeki yabancı kurumlara ( Ausländerbeirat ), yerel Meclislere girmek gerek,

- Yaşadığınız ülke vatandaşlığına geçiniz,

- Kendi kimliğimizin korumasını iyi bilmeli, gelenek ve göreneklerimizi yaşatmalıyız.

Saygılarımla 15.02.07 M.Yilmaz