Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

SEYAHATNAME

Bu yıl Türkiye ye yaptığım izin, diğer izinlerimden farklıydı. On gün İstanbul da ve on günde köyde kalmayı planladım.

İstanbul da kalmamın nedeni, kayın validelerimi ve İstanbul da yaşıyan köylülerimi ziyaret etmekti. Avrupa da yaşamanın vermiş olduğu bir alışkanlık olacak ki, her şey planlı yapılıyordu. İstanbul a gitmeden Nihat, Hıdır ve Erhan la görüşmüştüm. Ordaki köylülerimizle nasıl buluşulacağı konusunda, bir plan yapmalarını rica etmiştim. Çok kısa bir zaman içersinde, boğazda bir vapur gezisi ile Şavaklılar buluşmasını organize etmişler. Nasıl olsa, mürekep yalamış insanlarımızdır. Bu buluşma ile, Kazım Öz ün yeni yapımı Şavaklar ve Fırtına filmleri ile dayanışma temelinde maddi destek sağlamayı ön plana almışlar. Sonrada anlattıklarına göre kısmen istenilen amaca varmışlar.

Nihat, telefondan benim buluşma yerine nasıl ve kimin tarafından alınacağımı söyledi. Önceden tanımadığım bir bayan ile bir genç beni anlaştığımız yerde araba ile aldılar. Uzun bir trafik seyrinden sonra vapurun kalkacağı iskeleye vardık. 80 ne yakın insan vardı. İçlerinde ona yakın insanı tanıyordum. Hepisi köylülerimiz ve çevre köylerden gelenlerdi. Beni gelenlerle tanıştırdılar. Kimi Zeve li, Taxsu lu, Zeverek li, Şökürük lü,Orcan lı, Abşeker li ve biride Baravan lıydı. Baravan lının da aramıza katılması özel ilgimi çekmişti. Baravan lıyı yakında tanımak istedim. Baravan lılardan kimden olduğunu sorduğumda, kendisinin Baravan lı değil, Kurmeş li olduğunu ve Memo i Haydar ın oğlu Şahin olduğunu söyledi. O da beni tanımıyor. Benim kim olduğumu sorunca, bende Celedor lu olduğumu söyleyince, yanımızdakiler gülmeye başladı. Esprili bu örnek, insanlarımızın birbirlerine ne kadar yabancılaştığının kanıtıdır.

Vapur iskeleye yaklaştı. Kazım ın film elemanları vapuru önceden işgal etmiş ve kameralarını bizlere yöneltmişlerdi. Katılımcılar iskelenin güvertesine alındılar. Hoş geldiniz şarab ve sekti bizlere ikram edildi. Bir saat güvertede kaldık. Boğaz esmeye başladı. Bizleri vapur salonuna aldılar. Masalar yiyecek ve içecek kapları ile süslü püslü dekore edilmiş, ben ise ilk başta ki masanın boş bir sandalyasın da yer aldım. Konuklara çeşit çeşit yemek ve içecekler ikram edildi. Mal a Xızıre.

Eylemin güncelliğine göre kısa konuşmalar yapıldı. Ben de Kurmeş Derneğinin sıcak selamlarını kendilerine ilettim. Kendimi tanıttıktan sonra, masam tanımadığım Kurmeş li insanlarla doldu. Güzel bir anıdır.

Kazım filmlerinden parçalar gösterdi. Sıra ile Baran ve Agire Ciyan canlı müzik yaptılar. Saat 20.00 den 00.30 kadar boğazda gel git turu yapıldı. Konuşuldu, tanışıldı, yiyip içip ve bol bol halaylar çekildi. Organize mükemmeldi. İnsanlarımız çok kibar ve nazik, böyle bir geziye laiklerdi.

Bu buluşma beni tatmin etmemişti. Kurmeşlilerle bol bol konuşma imkanı bulamadım. Kendilerine, köyden döndükten sonra, bir daha buluşma imkanının olup olmadığını sordum ve tekrarda buluşma konusunda görüş birliğine vardık.

Ağbaba kurbanını İstanbul da Hasan Nadir in bahçesinde keseceğim.

İstanbul da beş gün kaldıktan sonra çocuklarla birlikte on günlüğüne köye gidecektik. Genel seçimlerden önce ve sonrasını köyde geçirmek istiyorduk. Plan kısmen uygulanmadı.

Naime nin dayısı Erzincan da ağır hasta, Naime dayısını ziyaret etmek için Erzincan a, bende Malatya ya uçtum. Çocuklar İstanbul da kaldılar.

Köye gitmemdeki amaç, seçimleri izlemek, köyün bazı sorunlarını yerinde gözlemek, doğduğum yeri ve atalarımın mezarlarını ziyaret etmekti. On gün köyden kaldım. Yaşlı insanlarımızı, hastaları ve ölü yakınlarını ziyaret ettim. Köyün en önemli sorunlarından elektrik borçları, Ağbaba ve Cem Evi binasına destek duvar ve Pertek te okuyan çocukların okul servisi sorunlarını, Cem Evi mutfağı ihtiyaçlarını yakında incelemeye çalıştım.

Elektrik konusunda, Muhtar Selman ile birlikte Tunceli Elektrik İdaresine gittik. İki saatlık görüşme sonucu, köyün elektriklerinin kesilmemesi ve elektrik şebekesinin yenilenmesi konusunda, Elektrik İdaresinde bir görüş birliğine vardık. Köyün Elektrik İdaresine toplam 33 Milyar borcu var. Borcun % 60 faizdir. Köylüler şayet 2007 elektrik borcunu toptan ve sonra gelen faturalarını düzenli ödemesi durumunda, köyün elektrikleri kesilmiyeceği ve köyün elektrik şebekesinin yenileneceği sözünü aldık. Bir hafta sonra, Muhtar 2007 yılına tekabül eden elektrik borcunu ödediğini söyledi. Bundan sonraki faturalarında ödenileceği sözü alındı. Borç ne olacak? Dernek olarak önümüzde duran bir sorundur. Buna muhakkak bir çözüm yolu bulunacak. Elektrik İdaresinden altı aylık bir çözüm zamanı istedik.

Cem Evi mutfağı ihtiyaçlarını verilen bağişla ( Hüseyin Yılmaz) giderildi. Köydeki insanlar, 20 yıldan beri çözemediği bir konunun çözümünü hemen bizden istemektedir.

İnsanlarımızı eleştirici gözle inceledim:

10 gün köyde kaldığım dönem içerisinde, köyde yaşıyan insanlarımızı biraz dahada yakından tanımaya başladım. Genel bir düşünce olmamakla birlikte, ordaki köylülerimiz hakkında olumsuz izlenimlerim oldu. İzlenimlerimde yanılma payı olmasını göz önüne alarak, sizlere izlenimlerimi anlatmak isterim.

Köyümüzde insanlardan bir dilencilik mantığı, korkunç bir mülkiyet düşkünlüğü, misafirperverlik yerine cimrilik, geleneklerimizin değer yargılarında ( kivre, mısayıp, dayı yeğen, komşu kakkı, kan bağı) uzaklaşma, menfaat ve bencilliğini ön planda tutan, kronik hastalık içersinde olduklarını tespit ettim. Burda yaşayan insanlarımız, köyde yaşayan insanlarımızdan çok farklılar. Köydeki insanlardan, Allah adına bir bardak su istesen, nerde ise, önce 50 kuruş ver ki sana bir bardak su vereyim izlemini yaratıyorlar.

Maddi durumları iyi olmasına rağmen, kendilerine para verildiğinde, sağ ol, benim ihtiyacım yok demesini bilmezler. Ne verirsen almaya hazırlar. İşte bu dilenciliktir. Paranın doğru harcamasını bilmez, biriktirmeyi bir hastalık haline getirmişler. Törelerimizin değer yargılarını korumadan daha ziyade, bunları kendi bencil menfaatları için kullanarak, en yakın insanlarından maddi menfaat aramaya çalışıyorlar.

Köyde iken Dr.Kenan İltümür gelmişti. Evi insanlarla dolup taşıyordu. Kenan ı sevdiklerinden daha ziyade, parasız muayeneye gidiyorlardı. Kenan, Allah etmese birisinden para talep etse, kimse Altunig in kapısını açmaz.

Cimrilik ve misafir perversizlik alabildiğinedir. On gün orda kaldım, sağ olsun, bir kaç almancı arkadaşımızın evi dışında, birisinin bir bardak suyunu içme bana nasip olmadı. Şayet çarşı pazarda kendine ekmek almamışsan, Kurmeş te ac kalırsın.

Almanya ya turist gelmiş bir köylümüzü, yüzlerce km uzakta olsa onu görmeye gider, evimize misafir eder ve cebine harçlık bırakırız. Bence yaptığımız güzel ve bunu devam etmeliyiz.

Bu konuyu çok insanlarımızla konuştum. Onlarında genel izlenimi bu yöndedir. Keşke yanılmış olsam. Çarpık kapitalist ilişkilerin gelişmesinde en fazla etkilenen maalesef yoksul kesimdir. Bunuda köyümde gördüm.

Köy nüfusunun % 70 i yaşlı kesimden oluşmaktadır. Özellikle gezme konusunda önemli özürlükleri var. Sağlıklı bir beslenmeleri de yok. Bu insanların varlığı, bizi oraya çeken nedendir. Yaşlılar, belkide yaşlılık hallerinden ötürü, bir başkasına çay imramında bulunamıyorlar. Bunu normal görmek lazım.

Her yaşlının evi önünde bir kaç dal fidanı var. Fidanlar onlar için büyük bir uğraştır. Günde bir kaç saat ta olsa bahçelerini sulaması ve ektikleri bir kaç dal sebze ile uğraşması yaşlılar için çok önemli bir spor ve uğraştır. Köy suyunun kesilmesi, yeşillik alanın yok olması ve ondan daha ziyade, yaşlı insanların hareketliliğini ortadan kaldırır. Bence yaşlılar ne kadar su harcarlarsa o kadar hareket halindeler, bu da onların sağlığı bakımından çok önemlidir. Bu insanlara saygı ve değer verme zorundayız, zira bunlar bizim antik değerlerimizdir.

Köyde on gün kalmıştım. Güzel ve tatlı sohbetlerimiz oldu. Derneğimize bir kızılay gözü ile bakıyorlar. Çok şeyleri bizden bekliyorlar. Ufak bir sorunu çözmede yeterli insiyatife sahip değiller. Yıllarca tartıştıkları su ve elektrik sorununa çözüm bulamıyorlar. Ayda 30 YTL gelen elektrik faturalarını yatırmada çözümsüzlük içersine düşüyorlar. Kendilerinin çözemediği bir sorunun çözümünü hemen bizden istiyorlar.

İstanbula döndüm. Ailece 5 gün keyfimize göre gezdik. Ağbaba kurbanını İstanbul daki köylülerimizle birlikte Hasan Nadir in bahçesinde yedik. 64 insanımız katılmıştı. Bunlar metropollerde yaşayan insanlarımızdır. Halen kalpleri güzellik ve barıştan yana çarpmaktadır.

Öz benliklerini korumaktalar. Eğitilmiş kültürlü insanlarımızdır. Onlar gibi metropollerde yaşayıp, kendi kültürlerinde yabancılaşmış insanlarımızın da var olduklarını söylediler. Onları görmedim ve doğrusu beni görmek istemediler.

Mehmet Yılmaz. 28.09.2007