Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Eğri ağacın gölgesi düzgün olmaz!

Karşımızdaki insanın, kaşını düzeltelim derken gözünü çıkarırız. Bu hastalık, "domuz gribi" gibi tehlikeli ve bulaşıcıdır. Bana çantandaki projeleri anlat. Başkasının iyi mi kötü mü olduğuna bırak da ben karar vereyim! Eleştiri, elimizde silah olmuş ya, eh silah olduğuna göre karşımızdakini öldürelim. Ardındaki yıkıntıları görmemek için arkalarına bakmaktan korkanlar, etrafını daha fazla yıkmaya devam eder...

Güzel bir atasözü: Eğri ağacın gölgesi düzgün olmaz! Kâmil insanlarımız da sık sık yineler bunu ve doğru da ederler.

Hep başkalarının yanlışlarını konuşmak, bizde bir hastalık olmuş. Hani ikinci bir ömür daha verseler, ikinci hakkımızı da hep başkasının yanlışlarıyla uğraşarak geçiririz. Şunu böyle yanlış, bunu şöyle yanlış yaptı; gitti ona yanaştı, buna danıştı... Beyin değil, çene jimlastiğiyle ömür geçiririz.

Bir gün kendimize iylik yapıp akşam yatarken kendimize sorsak: Arkadaş o kişi bunu böyle yaptı; yanlış da olsa bir şeyler yaptı, peki ben ne yapıyorum? Aklımıza gelmez kendimizi sorgulamak. Aklımıza gelmez, bizden başkası da doğru düşünebilir...

Bu hastalık, artık kimi insanların ruhuna işlediği için, gittikleri yerlere o hastalıklarını beraber götürür ve kurumların da yapılarını bozarlar. Bir yerden bir yere göçerken arkasında bıraktığı harabeleri unutur. En iyi usta rolünü kimseye vermeden “onarıyorum’’ sanırken, gittiği her yerin yıkıcısı olur çıkar. Çünkü böyle insanlar, sadece kendi benzerlerini arar ve bulurlar; birbirlrini sorgulamaz, eleştirmezler. Bir elma sepetinin içinde çürümüşü ayırmasanız yanındakini de çürütür. Ama zaten çürümüş olan elmalar da birbirlerine yapışır değil mi?

Yine bir deyimle devam edelim: Koyun, melek gibi olmasına rağmen, o “şeytan yapılı keçi’’ ile beraber anılır. Bu iki hayvan birbirlerinden ayrı düşünülemez.

Koyun ile keçi beraber çayır, çimen, dağ, taş dolaşır ve sonunda bir dere kenarına gelirler. Ne oluyorsa o sırada, keçi yavaş davranır (ne de olsa keçi şeytan, belki de bilerek yavaş davranıyordur) ama koyun sıçrar ve dereyi geçer. Koyun geçer geçmesine ama, keçi, derenin karşısında kahkahalar atarak gülmektedir ona. Koyun dayanamaz ve sorar:

"Keçi kardeş ne var öyle gülünecek, söyle ben de güleyim?"

Keçi kahkahasına ara verir ve sırıtarak, şöyle karşılık verir:

"Yahu sen atlarken kıçın göründü de ona gülüyorum."

Koyun sakin ama usturuplu bir cevapla karşılar onu:

"İyi de keçi kardeş, ben sıçradım diye göründü kıçım, ama senin kıçın her zaman açık!"

Keçinin bundan utanıp utanmayacağı bilinmez. Ama o ne de olsa insan değil. Peki, bu duruma insanların düşmesi nasıl karşılanabilir?

Eleştirinin lafını ederken, “yapıcı’’ ve “yıkıcı’’ olmak üzre ikiye ayırırız kolaylıkla. Ama döner, nedense sadece yıkıcı olanı seçeriz. Karşımızdaki insanın kaşını düzeltelim derken gözünü çıkarırız. Yanımızdakiler de “ne yaptın yahu, yapma böyle’’ demez. Herkes düzene uyar, alkışlar alır başını gider. Ne kadar çıngar çıkarırsan o kadar alkış alırsın! Abartılı alkışlar, yeni yanlışlara sürükler insanı.

Korkunç olan kanser hastalığıdır, ama kanser bulaşıcı değildir. Ama grip öyle mi? “Kuş gribi’’, “domuz gribi’’ hemen yayılır ve bulaşır. Her fırsatta, her adımda yeni birilerini “ötekileştirme mantığı’’ böylesine bulaşıcıdır işte. Oysa, “ötekileştirme mantığı’’ ile kalenin tepesinde yalnız kalmak kötüdür.

Toplantılarda nedense aklı selim insanlardan çok vitrine oynayanlar boy gösterir. Üç-beş ay sonra bir arpa boyu yol alınamayınca ise hemen suçlu aranır ve kolaylıkla da bulunur.

Alevilik, bugünlere kolaylıkla gelmedi. Ne bedireler atlatıldı, ne başlar feda edildi!.. Ateşlere atılan devrişler, devlet zulmünden canlarını kurtarmak için küçücük bedenlerini nefessiz bırakarak çocuklarını öldüren anneler... Şimdi bu bedeller, “sen-ben kavgası’’na feda edilecek bedeller midir? Bizi yoketmeye çalışan zihniyetle barışmamız, hiç de kolay olmayacak! O zihniyetle kolaylıkla barışanlar ise Aleviler’in ödediği bedellerin ahından kurtulamayacaktır