Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersime Kar yağınca

Bu bir merhaba yazısı. Mevsim kış olunca daha önce Dersim’in kışını anlattığım bu yazıyla size merhaba demenin daha anlamlı olacağını düşündüm.  Yeni bir gazetenin sizlerle buluşuyor olmasını bende büyük bir heyecanla karşıladım. Artık Bu köşede birbirimize daha yakın olacağımızı düşünerek, merhaba diyorum. Merhaba Newede Dersim.

*** *** ***
Çocukluğumun karlı ve soğuk günlerini anımsıyorum. Kış, bizim oraya hiç gitmeyecekmiş gibi gelirdi. Kar önce dağları tutar, sonra düze inerdi. Beyaz, uzun, soğuk ve sessiz geçerdi bizim oralarda.

Havayı soğutur, iliklerimize kadar kendini bize hissettirirdi kış. Diğer mevsimler sanki kışa hazırlık mevsimleriydi.

Ağırdı, mağrurdu, yolları tutan bir eşkıyaydı. Yol vermez, bizi doğduğumuz yerlere kilitlerdi. Gazı, onun için, tuzu onun için, şekeri onun için sonbaharda alırdık. Karşılamayı beklediğimiz, değerli bir misafirimizdi kış.

Elimiz, ayağımız donardı, yine de severdik...

Uzun ve soğuk kış geceleri büyüklerimizin soba başında anlattıkları hikayelerle geçerdi. Biz her kış bir büyürken, dedelerimiz, ninelerimiz bir yaş daha yaşlanıyorlardı.

Sabahları uyandığımızda, yağan kar eğer yolları kapatmışsa, okula gidemediğimiz için üzülürdük.

Baba Ocağı (Paxe Havig) köyüne bağlı bir mezra olan Tülük’ te (Tulık) geçti çocukluğum. Köyümüz yüksek bir yerdeydi. Bu nedenle karla ilk tanışan da, en son uğurlayan da biz olurduk.

Beş kilometre uzaklıkta olan okula gitmek için, olmadık tehlikeleri göze alıyorduk. Okul yolunda bizi bekleyen tehlikenin en büyüğü çığdı. Yolumuza çıkan yaban domuzlarından daha tehlikeliydi çığ.

Çığdan korkan çocuklardık...

Yoldan geçerken değil konuşmak neredeyse nefeslerimizi tutardık. En ufak bir sesin vadide yankılanması çığı tetikliyordu. Çığ düştüğünde ise dere yatağında geçen yolumuz günlerce kapanıyordu. Daha sonra dere suyu aşındırarak altından geçeceğimiz bir tünel yapıyordu bize. Ve biz haftalarca adeta bir tünel görüntüsü kazanan çığın altında okula gidip gelmeye devam ediyorduk. Ellerimiz ayaklarımız hayatımız kadar küçüktü, üşüyorduk, ama aldırmıyorduk.

Biz o zor geçen kışları seven çocuklardık.
Soğuk kış şartlarında en büyük eğlencemizi don oluşunca yaşardık. Akşam olunca beyaza bürünmüş dağların yamaçlarında, ay ışığı altında saatlerce koşuşturduğumuzu hatırlıyorum. Kurt sürüleri, domuzlar, tilki ve tavşanların koşuşturmalarına karışırdı ayak izlerimiz. Ama kıyamazdık hiç birine.

Sanki kış sadece bizim oraların mevsimiydi. Gittiğimiz, göçtüğümüz hiçbir yerde ne o kar vardı, ne o masallar, ne o dede ve nineler, ne de o dağlar vardı.

Büyümekle kıştan koptuk sanki…

Şimdi orada kar yağıyor.
Şimdi orada sadece kışın kalanlar yaşıyor.
Şimdi orada biz gidelim diye yazı bekleyenler var.
Gelin kışımıza bir hafta da olsa geri dönelim.
Bu, kalbi orada atan herkese bir çağrıdır.
İnanın çığ düşmeyecek üstümüze!..