Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Gazi Katliamı / Ergin Doğru

 Gazi Katliamı karanlık bir süreçte tezgahlanan devlet operasyonlarındandır. Devletin özel birimlerinin daha önce gerçekleştirdiği onlarca katliamdan sadece biridir. Aradan geçen 18 yıla rağmen Gazi Katliamı egemenlerin tarihteki diğer katliamları gibi karanlığa mahkum edilmiş durumda. Halk tarafından failleri bilinen diğer katliamlar gibi, Gazi Katliamı da devletin katliamlarından biri olarak tarihe yazılmış durumda.

Devletin karanlık dehlizlerinde planlanan katliamların tümü en ince detaylarına kadar hesaplanarak, kirli hedeflerine ulaşmak için gereken her şey yapılır. Gazi Mahallesi bu anlamda çok yönlü hedefler için tercih edilmiş bir mahalledir. Sosyal yapısı, siyasallaşmış halk gerçeği ve devrimcilerin üstlendiği bir alan olması itibari ile katliamcılar açısından bir eylem ile birçok hedefin bertaraf edilmesi anlamına gelmektedir.

Gazi neden hedef oldu?
Gazi Mahallesi yoksul emekçilerin yoğun olarak yaşadığı bir yerdir. Ağırlıklı olarak Alevilerin, Kürtlerin yaşadığı Gazi Mahallesi, her dönem devrimci mücadeleye omuz vermiş, birçok devrimci yapının sığındığı bir halk limanı olmuştur. Gazi Mahallesi, kozmopolit, devrimci yapısından kaynaklı olarak sürekli devletin hedefinde olmuş bir alandır. Gazi Katliamından öncede Gazi Mahallesinde polisin halka karşı düşmanca davranışları ve karakolda işkencesi vardı. Gazi Katliamından kısa bir süre önce Gazi Karakolunda tutulan Alevi bir vatandaş işkenceden geçirilmiş, halkın yoğun tepkisi karakola yönelmişti.
Gazi Katliamı, yapısı kadar konjoktürel gelişmeler ve süreç göz önüne alındığında kontracı devlet anlayışının stratejik kararıdır. Katliamın hedeflerine bakıldığında bunu rahatlıkla görebiliriz.
Kürdistan coğrafyasında büyük bir sıçrama yapan Kürt Özgürlük Hareketi yönünü batıya çevirmiş, devrimi Türkiye’nin batısına taşıracak çizgiyi daha güçlü harekete geçirmişti. Kürt Hareketinin batıda kitleselleşme ve devrimci ittifak çizgisinin rahat hayat bulduğu ve kökleştiği yerlerden biri Gazi mahallesiydi.

Ezilenlerin ittifakına karşı...
Aleviler ve Kürtlerin iç içe yaşadığı, aynı zamanda sınıfsal karakter olarak da benzeştiği bu alandaki gelişme dikkatleri çekiyordu. Kürt, Alevi kimliklerinin yanında emekçi kimliği, Gazi halkını devrimci mücadelenin dinamik bir gücü olarak açığa çıkarıyordu.
Devlet Kürt Özgürlük Hareketinin batıdaki Türkiyeli emekçiler, yoksullar, ezilenlerle buluşma stratejisini kendine tehlike olarak görüyor ve önlenmesi gerektiğine inanıyordu. Gazi Mahallesinde yakalanan devrimci ittifak yayılmadan Gazi Mahallesinde bitirilmeli ve Kürt Özgürlük Hareketi Kürdistanla sınırlanılmalıydı. Devlet açısından katliamın stratejik yönelimlerinden biri bu sebeptir. Bu katliam ile hem Kürtlere hem devrimcilere dönük tehdit, pratik bir katliamla gösterilmiştir. Gazi Katliamı ile sadece Kürt Özgürlük Hareketine değil, Kürtlerle dayanışmayı devrimci görev olarak gören kesimlere de katliam ile gözdağı verilmiştir.
Kürdistan’da gelişen devrimci dalga Türkiye metropollerini de olumlu etkilenmiş, devrimci yapıların moral motivasyonu üst düzeye çıkmıştır. Faşist cuntanın ağır baskısında kurtulma çabasındaki Türkiye Devrimci Hareketi yavaş yavaş kendine gelmekteydi. Egemenler, Türkiye Devrim Hareketinin gelişmeden bastırılması en azından marjinilize edilerek, halk ayağının koparılması için devrimcilerin güçlü olduğu alanda müdahale etti. Gazi Katliamı ile gelişme ve Kürt Özgürlük Hareketi ile ortaklaşma noktasında evirilen Türkiye Devrim Hareketine, Kürt hareketinden uzak dur mesajı verilmek istenmiştir.
Gazi Katliamı ile verilen diğer mesajda Türkiye’deki devrimsel süreçlerin önemli bir dinamiği olan Alevileredir. Gazi Katliamı, Alevilere Sivas katliamı ile verilen Kürtlerden uzak dur mesajı ve Alevileri sisteme yeniden yedeklemek için bir kez daha katliamcı çizginin geliştirilmesidir. Aleviler bir kez daha katliam politikaları ile sindirilmek istenmiş devletin gücü gösterilmiş, hissettirilmiştir. Kürtlerle, devrimciler ile beraber olan Alevilere mesaj bu ilişkinin en gelişkin olduğu Gazi Mahallesinden verilmiştir.

Saldırı planlı gerçekleştirildi
Karanlık odalarda planlanan katliamı hayata geçirmek üzere harekete geçen katliamcılar İsmet Paşa Caddesi üzerindeki Alevi kahvesini tarayarak, Alevi dedesi Halil Kaya’yı katlettikten sonra aynı cadde üzerinde üç kahvehane ve pastane daha taranmıştı, 5′i ağır 20 kişi yaralandı. Olayın duyulmasının ardından halk toplanmaya başlamıştı. Olay yerine gelen emniyet yetkilileri olayın takipçisi olacakları sözünü vermesine rağmen görgü şahitlerini ifadelerinin tersine hareket ederek, telsizlerini kapatmışlardı. Polisin bu tavrı aslında bilinen gerçeğin itirafından başka bir şey değildi. Gelişmeler üzerine mahalle halkının bekleyişi biriken öfkeyle eyleme dönüştü. Gazi Karakolu’na yürüyüş başladı. Karakoldan açılan ateş sonucu Mehmet Gündüz yaşamını yitirdi, çok sayıda mahalleli yaralandı.
13 Mart sabahı Mehmet Gündüz ve Halil Kaya’nın cenazelerini almak için Cemevi önünde halk bekleyişe geçti. Ancak cenazeler devlet tarafından verilmeyince, kitle tekrar polis karakoluna yürüyüş düzenledi. Bölgeye sevk edilen çevik kuvvet, özel tim, kontralar hedef gözeterek yürüyen halkın üzerine ateş açınca katliamın boyutu büyüdü; 15 kişi daha yaşamını yitirdi, gazetecilerin de aralarında bulunduğu onlarca kişi yaralandı.
13 Mart’ın akşam saatlerine gelindiğinde katliamın bilançosu büyümüştü: 17 ölü. Gaziosmanpaşa’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasağa rağmen Gazililer Sokağı hiç terk etmedi. Diğer mahallerden gelen kitle ile halk sokaklarda direnişe geçti. Başta Cemevi olmak üzere mahallenin her yanında bekleyişini sürdürdü.
Gazi Katliamının büyümesine tepki gösteren insanlar başta İstanbul olmak üzere birçok yerde eylemler yapmaya başladı. 15 Mart’ta İstanbul’un Okmeydanı, Kağıthane, Nurtepe gibi Alevilerin yoğun olduğu mahallelerde kitlesel eylemler düzenlendi. Bu eylemler olaysız sona ererken, Ümraniye 1 Mayıs Mahallesinde polisler yeni bir katliama imza attı. Halkın üzerine ateş açıldı 4 kişi öldü, 20′den fazla kişi yaralandı.

Kontralar iş başındaydı
Gazi Katliamının gerçekleştiği süreçte devleti yöneten kadrolara baktığımızda çok fazla söze gerek kalmıyor. Türkiye siyasal tarihinin en karanlık ve en vahşi döneminin yaşandığı 90’lı yıllar, devletin tamamen kontralaştığı bir dönemi işaret ediyor. Yükselen Kürt devrimci mücadelesi karşısında kirli savaş politikalarının uygulayıcısı olan bu kontra ekibi binlerce insanı katletmiş, binlerce köy yakmış, Sivas, Lice, Gazi gibi kitlesel katliamlara imza atmıştır.
DYP-SHP iktidarında gerçekleşen katliam döneminde Demirel cumhurbaşkanı, Tansu Çiller başbakan, Murat Karayalçın başbakan yardımcısıdır. Necdet Menzir, Hayri Kozakçıoğlu, Mehmet Ağar, emniyet ayağını oluştururken, Gaziosmanpaşa Emniyet Müdürü MHP’li Mehmet Han Tokuş’tu. Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın, Yeşil, Oğuz Yorulmaz, Adem Albayrak… gibi tekçi katiller de işbaşındaydı.
Bütün bu isimleri sayarken dikkat edilirse asker isimleri yok. Kürt katliamlarının emredicisi olan Doğan Güreş ve ekibi tüm bu katliamlarda işbaşındaydı. Yine Ergenekon yargılamaları sırasında açığa çıkan bilgiler kontra başı Veli Küçük ve ekibinin de katliam sırasında Gazi Mahallesine yakın olduğu iddia ediliyor. Oysa gerek katliam sırasında gerekse sonrasında katliamın sorumluları olarak polis suçlanırken askere çok fazla değinilmemiştir.

Adalet katillere çalıştı 
Gazi Katliamının adalet sürecinde katliamcıların aklanmasının dışında bir işe yaramadı. Öncelikle İstanbul’da açılan dava bilinçli bir tercihle milliyetçi, faşistlerin yoğun olduğu yüzlerce Km uzaktaki Trabzon’a alındı. Trabzon’daki dava sürecine sahip çıkan şehit aileleri, devrimciler ve ilericiler görülen 31 duruşmanın her seferinde faşistlerin saldırılarına ve linç girişimlerine maruz kaldılar.
Üst düzey tek bir polis bile yargılanmazken, göstermelik olarak yargılanan 20 polis memuru hakkında “Müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek” gerekçesiyle dava açıldı. Sanıklar ilk ifadelerini olaydan iki yıl sonra, 17 Kasım 1997′deki duruşmada verdi. Her şey planlanmış ezberletilmişti, hepsi aynı duruşmada mahkemeye gelmiş, benzer ifadeleri vermişti; “Yasal yetkimiz çerçevesinde silah kullandık.”

22 can için 1 yıl hapis
İlk duruşmada sanık polislerden Adem Albayrak, Metin Mehmet Gündoğan, Hamdi Özata, Hasan Yavuz, İsa Bostan, Sedat Özdemir, Hayrullah Şişman ve Metin Çakmaz hakkında tutuklama kararı verildi. Devlet “vatanı için kurşun atan şerefli memurları”nı korudu, sanıklar sonraki duruşmalarda teker teker salıverildi. 11 Haziran 2002′de tamamen kapanan davada sadece Zeynep Poyraz ve Mümtaz Kaya’yı öldüren Mehmet Gündoğan ve Dilek Aradan, Reis Kopal, Sezgin Engin ve Fevzi Tunç’u öldüren Adem Albayrak ceza aldı. Onların aldığı ceza da Yargıtay 1. Ceza Mahkemesi tarafından bozuldu. “Af yasası”ndan yararlanan sanıklar sadece 1 yıl cezaevinde kaldı. 22 can için 1 yıl…
Yıllar sonra ailelerin AİHM’e açtığı davada Türkiye bu yargılamalardan dolayı “yaşam hakkını ihlal”den 510 bin Euro tazminata mahkum oldu.

Katliamda askerin rolü 
Gazi Katliamında irdelenmeyen, çok tartışılmayan noktalardan biri askerin varlığıdır. Bugün Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında açığa çıkan bilgilere bakıldığında özellikle Veli Küçük ve ekibinin katliamda aktif oldukları anlaşılıyor. Şimdi sorulması gereken soru; Gazi Katliamında askerin rolü neden es geçildi ya da saklandı? Bu sorunun cevabı aslında Alevilerin asker algısı ile ilgili bir durumdur. Aleviler sistemi bir bütün görmek yerine kendisine gösterilen-gösterilmek istenen devlet gerçeği ile tanışıyorlar. Bu algıya göre asker ilericiydi, cumhuriyetin devletin sahibidir. İslami gericiliğe karşı laikliğin temsilcisi olarak görülen asker o yüzden de Atatürk’ten bu yana Aleviler için farklı görülür. İşin tezadına bakın ki Alevilere ilericilerin temsilcisi olarak gösterilen askerler, Sünniler içinde peygamber ocağı denerek kutsallaştırılıyor. Yani asker hem Alevi hem Sünni için kutsiyet kazanır.
Gazi Katliamı sırasında Alevilerin askere yanılgılı yaklaşımını net görmek mümkündü, katliam sırasında polisle çatışan Aleviler askerleri alkışlarla karşılama gibi bir tuhaf durumu yaratmışlardı. Oysa katliam sırasında askerlerin davranışı, devletin diğer kolluk gücü olan polisten farklı değildi. Dönüp tarihteki Alevi katliamlarına bakarsanız aynı tabloyu görürsünüz. Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını hatırlayınca, tablo Gazi Katliamındaki gibidir yani asker kurtarıcı olarak görülür.

Siyasetçilerin tutumu
Gazi Katliamı sırasında sağcı faşist siyasetçileri bir kenara bırakılırsa dikkat çeken diğer bir görüntüde “sosyal demokrat” SHP-CHP’nin tavrıydı. Alevilerin büyük oranda desteklediği CHP-SHP çizgisinin her Alevi katliamında iktidar ya da ortağı olma gibi bir durumu rastlantısal görmek aşırı iyimser ve safdilli bir yaklaşım olacaktır. Tarihe baktığımızda ise bu gerçekle yüzleşiriz “sosyal demokrat” partiler tüm Alevi katliamlarında iktidardadır. Sivas’ta olduğu gibi Gazi Katliamında da SHP(CHP) iktidar ortağıydı.
Katliam sonrasında Gazi Mahallesinde insanlar öfke ile cenazelerine sahip çıkarken maalesef bu SHP(CHP) milletvekilleri, bazı sanatçılar ve Alevi yazarları kitleyi evlerine göndermeye çalışıyor, katliamı “provokasyon” olarak nitelendiriyordu. Katliam sırasında, mücadele sırasında ortada gözükmeyen “sosyal demokratlar” bir kez daha halkın devlete yönelen öfkeyi azaltmaya katliam sorumlularını saklamaya çalışıyorlardı. Aleviler bu zihniyetle maalesef yüzleşemedi, hesaplaşamadı bundan kaynaklı olarak da her katliamda bu zihniyetin iktidarında –ortaklığında gerçekleşiyor.

Katliamın açığa çıkardığı gerçekler
Gazi Katliamı sırasında hedeflenen Kürt hareketi, devrimciler ve Aleviler katliam sonrasında kendince katliamın muhasebesini yapmış, kendilerine yön vermeye çalışmıştır. Kürt Hareketi ve Türkiye Devrimci Hareketi açısından katliam sonrasında mücadeleyi yükseltme ve katliamcılara cevap olma çabası söylenebilir. Olaya Aleviler noktasından bakıldığında ise gerekli değerlendirmelerin eksik kaldığı dolaysıyla Alevilerin katliam sonrası içerisine girdikleri yol katliamcı güçleri başa çıkaracak bir yol olmamıştır. Bu tespitle ilerici Alevi yapılanmalarına haksızlık yapmak istemesek de genel açısından bu tespit yapılabilinir.
Sivas katliamı sonrası hızla örgütlenen Aleviler önemli bir örgütlülük gücüne kavuşmuş ve devletten kısmi kopuş ile yönünü devrimci mücadeleye dönmüştü. Aleviler açısından devlete karşı mesafeli duruş ve yaşadığı katliamların sorumlusunun devlet olduğu algısı güçlenirken, Gazi Katliamı devreye sokulmuştur. Gazi Katliamı sonrasında ise Alevi örgütlülüğünde bir içe büzülme yaşanmıştır. Devletten kopuş eğiliminde gelişen çizgi önce duraksamış sonrasında ise çeşitli politikalar üzerinde yeniden devlete angaje edilmeye başlanmıştır.
Alevi örgütlülüğünün devletten kopuş tarzında gelişen algısına yapılan müdahale yerini bulmuş ve Alevi örgütlülüğü bağımsız duruş gösterme, Kemalizmden kopuş noktasında sağladığı mesafeden geriye düşmüştür. Bugün değerlendirdiğimizde daha net yapabildiğimiz devlet - Alevi ilişkileri konusundaki bu tespitlerin tümü aslında devletin katliamlarla elde etmeye çalıştığı zihniyetin kısmen korunduğunu gösteriyor.
Aleviler üzerinde geliştirilmek istenen Kürt, devrimci karşıtlığı, milliyetçilik zehri ile bezenmeye çalışılmış Aleviler gerçek özünden koparılmaya çalışılmıştır. Tümünde olmasa da Alevi örgütlülüğünde gelişen “devlet ile iyi geçinmeli” anlayışı katliamlar ile yaratılan korku siyasetinin sonuçlarını gösteriyor.

Bugünkü Gazi Mahallesi

Günümüzde katliamın sonuçlarının iyi irdelenmesi gerekmektedir. İlerici güçler açısından değerlendirilmesi gereken nokta, katliamcıların amaçlarına ulaşıp ulaşmadığı sorusunun cevabında gizlidir. Buradan baktığımız zaman tüm direniş geleneğine rağmen egemenler Gazi Katliamından hedefledikleri sonuçları kısmen almışlardır.
Siyasal hedeflerine bakıldığında Kürt hareketinin Türkiyelileşmesi engellenemese de sürece yayılmış istenilen boyutta bir ittifak ve birlikteliğin önüne geçilmiştir. Yeni yeni aşılmaya çalışılan bu durum gözden kaçırılmamalıdır.
Türkiye Devrimci Hareketinin sınırlandırılması ve Kürt Özgürlük Hareketi ile buluşması noktası da egemenlerin kısmen başarılı olduğu alandır. Gazi Katliamının öncelikli hedef kitlesi olan Aleviler açısından baktığımız zamanda egemenlerin başarısı tümüyle ret edilemez. İyi niyetli çabalar ve mücadele ile egemenlerin tam başarısının önüne geçilse de tümüyle boşa çıkarılamamıştır. Bugün Aleviler Sivas katliamından sonra devlet ile arasına koyduğu mesafe azalmış, açılma eğilimi gösteren makas kapatılmıştır.
Gazi Katliamının çok fazla tartışılmayan bir yanı ise egemenlerin Gazi’de demokratik, devrimci yapısı ile oynaması ve direniş mevzisi olan Gazi’nin düşürülme gerçeğidir. Siyasal hedefler ve planları çok tartışılsa da, aslında egemenlerin tüm bu planlarının gerçekleştirme zemini olarak gördüğü insan üzerinden oynanan oyunları ilericiler, devrimciler yeterince göremedi, tedbir alamadı. O yüzden de direniş kalesi Gazi Mahallesi şimdi mazisini arıyor.
Gazi Katliamı sonrasında öfkeyi dindiren egemenler, siyaset ile düşüremedikleri Gazi Mahallesini düzen içileştirme, yozlaştırma ve çeteleştirme ile çözmeye çalışmış ve mesafe almıştır. Bugün eski Gazi Mahallesinde rastlanılmayan ya da sık olmayan birçok olayla karşı karşıyayız. Artık Gazi’de hırsızlık, lümpenleşme, yozlaşma sorunları tehlikeli sınırlarda. Dün gençlerimiz siyasetin öznesi olurken, en azından devrimcilere özlem ve gıpta ile bakarken bugün tercihler değişmiştir. Örneğin asker uğurlamalarında Gazi Mahallesinde konvoy görmek artık insanları eskisi kadar şaşırtmıyor. Bu bile başlı başına önemli bir göstergedir. İnsanlar konvoylardan memnun olmasalar da, tepki koymak yerine görmezden gelmekteler.

Gazi bir kimlikti
Tüm yaşanan olumsuzluklara karşın vurgulanması gereken Gazi Mahallesi küçük bir yer olsa da siyasal anlamda bir duruşu, kimliği ifade eder. Gazi Mahallesi politika olarak reflekslere sahip, ilerici, devrimci güçlerin güveneceği ve örgütleneceği alan demektir. Haksızlığa karşı duran, milliyetçiliği ret eden, halkların kardeşliğini pratikte hayata geçiren kimliğin adıdır, Alevi –Sünni, Kürt-Türk kimliklerin ortak direniş cephesinde örgütlenmesinin adıdır Gazi Mahallesi.
Uzatabileceğimiz birçok olumluğun adı olan Gazi Mahallesi bu değerlere, kimliğe ödediği bedeller ve verdiği şehitler ile ulaşmıştır. Hasan Ocak’tan, Rıdvan Karakoç’a, Adnan Şekerler’den, Zeynep Poyrazlar’a, Fado Karaaslanlar’a uzanan bu değerler katliamlar ile yok edilmek istense de başarılamamıştır. Sarsılan Gazi Mahallesi bu değerleri yaratan şehitlerin ışıklı yolunda yeniden direnişin başta gelen mevzisi olacaktır. Yeter ki bizleri bugünlere getiren değerlerimizi ve şehitlerimiz unutmayıp, yarattıkları geleneğin, değerlerin takipçisi olalım.