Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

IMF yeni görevini Türkiye'de Tatbik edecek

G-20 toplantıları ve İstanbul zirvesinde kriz sonrası 21. Yüzyıl kapitalist ekonomisinin temel prensipleri ortaya çıkıyor. Aynen 1929 Dünya Ekonomik krizi ve ardından gelişen Keynesyen çözüm gibi.


Bu dönemi geçen yüzyıl ulusal ekonomiler için uygulanan Keynes politikaların 2009 Nobel ödüllü Paul Krugman'la global düzeye taşırılma olarak sembolize etmek gerekir. Görevliler IMF, Dünya Bankası ve Merkez Bankaları olacak.

Bretton Woods anlaşmalarıyla kurulan, projelendirme ve kredilerle tarım, sulama, kalkınma amaçlı yatırımları pazar ekonomisine yönlendiren Dünya Bankası ve makro ekonomi politikalarını şekillendirerek hükümetlere programlar sunan IMF aslında sabıkalı. Örneğin görevi, düşük gelirli ekonomilerin desteklenmesi ve dışsal şokların etkisini azaltmak, stand-by düzenlemeleri ile kısa dönemli ödemeler dengesini ayarlamak, reformları uygulayacak ülkelere fon sağlamak ve esnek kredi ile krizden korumak olarak sıralanan IMF'nin bunları dahi başardığı söylenemez.

Clinton Hükümetleriyle yıldızı parlayan ve bu kuruluşlarla çalışan Ekonomi Nobelinin sahibi Joseph E. Stiglitz en şiddetli eleştirileri yapmıştır. Tek merkezden hazırlanan ve sunulan programların ihtiyaçları çok farklı olan Afrika'daki bir ülke ile Uzak Asya veya Latin Amerika'daki başka bir ülkede benzer sonucu vermediğini bizzat gördü.

Aynı mentalitenin yeniden yapılanmasının başarılı olacağına dair sinyallerde çok zayıf. Örneğin, ay başında 'Global Ekonominin Görünüşü' adlı raporu sunan IMF'nin önde gelen ekonomistlerinden Olivier Blanchard: Kriz sonrası iyileşme sürecine giren ekonomilerin en büyük sıkıntısının 'bütçe açıkları ve kamu harcamaları yetersizliği' olacağını belirtmektedir.

Oysa krizi aşmak için hükümetler vergiyle toplanan eldeki mali ve finansal varlıkları şirketleri kurtarmak için kullanarak açık verdiler. Haliyle kamu harcamaları azalır ve bırakın ilgili devletlerin piyasaları canlandırması, ABD dahil zorunlu ödemeleri yapacak bütçeleri bile kalmadı.

Almanya'da oluşacak sağ koalisyonun hedeflediği gibi düşük ve orta kesimlere vergi ve KDV artışı, özel bankalara faiz karşılığı kamu borçlanması ve zenginleri rahatlatacak gelir ve servet vergisinin düşürülmesi yeni reçetenin ip uçlarını vermekte.

Türkiye IMF'nin pilot bölgesi

Rusya, Arjantin ve Brezilya'da başarısız olan IMF, Türkiye'nin 2001 krizini aşmasında tarihi başarıya ulaştı. Çünkü Türk hükümetlerinin uygulamaları IMF reçetelerini aratır durumda. Örtülü ödenekler, 20'ye yakın fondan silahlı güçlere ve bürokrasiye aktarılan bütçe içi ve dışı kaynaklar. Kamu gelirlerini sağlayan kalemlerde usulsüzlük. Teşvik ve ihalelerde rüşvet ve partizanlık ile Bankaların hortumlamaları krizin temel sorunlari idi. IMF'nin karşıt yönlü telkinleri ve mali şeffaflık talepleri, AKP hükümetinin egemen sermayeyi tasfiye için yabancı sermayeyi teşviki ve AB reformları kalkınmayı tetikledi.

Ancak AKP'nin bu kez kendi çıkarı için aynı usulsüzlükleri yapması ve global ekonomi yeni krizi derinleştirdi. Yine isyan çıkmadı Türkiye'de.

Kürt Açılımı ile kronik sorunun çözüm umudunun toplumda pozitif etki yaratması ve PKK'nin ateşkesleri iç piyasayı ayakta tuttu. İkincisi dış çevrelerden sağlanan opsiyonla Erdoğan'ın IMF karşıtıymış gibi görünmesi, hemen anlaşmaması ve ekonomi yönetimini değiştirmesi panik havasını önledi. Üçüncüsü tüm piyasalarda sorun olması nedeniyle Türkiye'nin kredi notları panik yaratacak düzeyde düşürülmedi, Türkiye aleyhine yoğun tartışmalar global piyasalarda gündeme getirilmedi. Bütün bunlar yabancı fonların kaçış hacmi ve hızını düşürdü. Merkez bankasının da rezervlerini tehdit etmediği gibi obsiyonlarını kullanmasına fırsat verdi.

Ancak içte Kürt opsiyonu, dışta piyasaların opsiyonu bitti. Yine sürdürülebilir rezerv kaynaklar sınırlı. İstanbul zirvesinden sonra IMF ile anlaşmanın ipuçları da verildi.

Yani G-20 toplantıları ve İstanbul Zirvesinin ardından IMF'nin yeni vizyonunun pilot uygulamasının Türkiye olacağını belirtebiliriz.