Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Ekonominin dayanağı kalmadı-Ahmed Pelda

Ekonominin dayanağı kalmadı

Türkiye ekonomisinin kırılganlığı biliniyordu. İhtiyatlı yazarlar bunu sık sık dile getirmekteydi. Ancak bütün bunların önüne geçen siyasetteki istikrar her şeyi gölgede bırakmaktaydı. Tek parti iktidarı, kararlarda hızlılık ve dünya dengelerini gözeten istikrarlı bir ekonomi ekibi eliyle negatif etkiler bertaraf edilebiliyordu. Şimdi siyasal kriz başladığına göre Türkiye ekonomisinin ciddi bir dayanağı da kalmadı. Çünkü yıllardan beri dış ticaret açığı hep yükseliyordu. Bu ise borç hanesinin hep artması demekti. Hem üretim, hem de tüketim sektörü dış borca dayalı olarak yaşadı. Özellikle 2000’lerin başındaki krizle neredeyse tüm irili ufaklı ulusal bankalar ya iflas etmiş, ya da yabancı finans kuruluşlarına satılmıştı. Onların dışarıdan getirdiği sıcak para, tüketicilere düşük faizli kredi, üretim sektörüne de ihtiyaç olunan değeri düşük döviz temini sağlıyordu. Dolayısıyla faizlerin yükseltilmesine gerek kalmadı. Aynı zamanda hem enflasyon düşük seviyede seyir etti  hem de kalkınma rakamlarında yüksek değerlere ulaşıldı.


Süreci destekleyen birkaç nokta daha oldu. Örneğin arazilerin yabancılara satışının serbest hale getirilmesi ve inşaat sektöründe yoğunlaşılması özellikle durağan yatırımlara eğilimi olan Arap sermayesini çekti. İkincisi Güney Kürdistan Türkiye’ye önemli ölçüde nefes aldırdı. Dış piyasalarda rekabet edecek malı olmayan Türkiye elindeki malları rahatlıkla Güney Kürdistan’da satabildi. Yine buradan ucuz  miktarda başta petrol olmak üzere enerji temin etti.

Türkiye’yi rahatlatan üçüncü nokta ise İran’a çıkarılan engeller ve uygulanan ambargoydu. Bu ülkeyle kayıtdışı ekonominin yolları zorlandı. Petrol, altın, gıda ve düşük teknolojili mal hareketleri, finans akışı Türkiye’ye ciddi bir avantaj kazandırdı.

Ama şimdi siyasi istikrardan bahsetmek artık mümkün değil. Türkiye yıllarca sürecek bir siyasi kriz trübülansına girildi. Bundan dolayı varolan güven piyasaları sarstı. Mısır, Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Katar arasında farklılaşan, bölünen Arap dünyasıyla eskisi gibi iyi geçinmek mümkün değil. Bir tarafla iyi ilişkiler geliştirilirse öteki taraf küsüyor.

İran, uluslararası camia ile kilitli kapıları açtı. Davosa katılan Hasan Ruhani’nin çağrısı, ya da onu davet edenlerin niyeti gösterdi ki, batı dünyası artık bu bölgesel güç ile doğrudan ilişkiye geçecek. Ekonomik ambargoyu hafifleterek ilişkilerini güçlendirecek. Yakın bir zamanda bu ülkede amerika markalı firmaların yatırımları görüldüğünde şaşırmamak lazım. Türkiye’nin elinde tek kart Güney Kürdistan kalıyor. İşte Erdoğan’ın Barzani’yi Diyarbakır’a daveti, Kürdistan terimini kullanması birazda bu zorunluluktan olsa gerek. Ancak Kürt siyaseti de o kadar içiçe geçti ki, bu iş yalnızca Barzani ve Erdoğan’la çözülebilecek bir durum asla değildir. Kuzey ve Batı Kürtleri bu ilişkinin merkezinde yer almakta. Türkiye ya bütün Kürtlerle buluşmak ya da tümünü redettmekle karşı karşıya kalabilir.

Ancak çok da şansı yok. Çünkü AKP hükümetinin tek dayanağı iç piyasa dinamizmi. O da şu an döviz kurlarındaki artışla sarsılıyor. Merkez bankasının faiz arttırmasına hükümetin tepki göstermesi de normal. Çünkü faiz artışıyla beraber banka kredisi kullanarak ev alma  hesabı yapanlar bu fikirlerinden faz geçecekler. Alım yapmış olanlar satış arayışına yönelecekler. Müşteri bulamayan mütahit firmaları borç ve kredi dengelerini döndüremeyecekler. Bu sarmal inşaat, metakiben, ihracat ve ithalat dengesini sürdürülemez hale getirecektir. İşsizlik, ödenemeyen krediler, aileden firmaya ve ülkeye değin yaşanma ihtimali yüksek iflaslar dizgisi her an patlak verebilir.

Yalnız ekonomi yollu çözüm aksiyonlarının hiçbiri sonuç vermeyecektir. Oradaki obsiyonlar çok sınırlı. Daha çok siyasal ilişkiler, ittifaklar ve yeni yapılanma, süreci kurtarabilir.

Siyasi aktörlerin ivedilikle, Kürtlere yaklaşımını, demokrasiye ve çoğulculuğa yaklaşımını değiştirmesi elzemdir. Bu konuda alınacak hızlı kararlarla, yani  Öcalan ve PKK’nin önerilerini ciddiye almaları, Rojava ve Güney dahil olmak üzere Kürtleri bütün görmeleri, barışık davranmaları ve bunun göstergesi olarak da içte kendilerine çeki düzen vermeleri kaçınılmazdır.

Yoksa ekonomik krizlerin yanı sıra kopuşa götürecek derinlikte bir ayrışma, çatışma ve kopma önlenemez olur. Ama, acaba zihniyet olarak buna ne kadar hazır ?