Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

DTK ve Ekonomik Yasaları

Özerklik konusunun siyasal gündemi işgal ettiği bir dönemde ekonomiye ilişkin tartışmaların yeterince sözkonusu edilmemesi büyük bir baş ağrısıdır. Kürt hareketinin kuruluşundan beri en az müdahil olduğu alan ekonomidir. Oysa gerek bu eksende oluşan kurumların acil ihtiyacı, gerekse toplumun içerisinde bulunduğu ekonomik sefalet bir an önce müdahaleyi zorunlu kılmaktadır.

Maalesefe ideolojik refleks ve örgütsel mekanizmanın dayanakları ya da içinde bulunulan reel şartlar, günümüze değin, nötr olmayı esas alan bir davranışa yol açmıştır.

Daha önce gerek Avrupa’da gerekse ülkede başarısızlıkla sonuçlanan birtakım denemelerde gözönüne alnınca  uzun süre izleyici pozisyonunda bulunmak kaçınılmaz oldu.

Aktörlerin nitelikleri ve pozisyonlarıda menfi bir etkiye yol açtı. Örneğin, yaşamı dahil herşeyini adamış, çatışmalardan çıkmış, arkadaşını şehit vermiş bir kadronun, birilerinin parasal hesaplarıyla uğraşması, onların daha zengin olması, lüks ve sadet içinde yaşaması yönünde gayret göstermesi pek akıl karı değil.  Böylesi adımların tutundurucu bir etkisi olmadı.

Kürt nüfusunun büyük bölümünün daha önce kırsal alanda, şimdi ise kent varoşlarında olması gerçeği dikkate alındığında sermayeyi destekleyecek psikolojik ve ideolojik argümanın temelleri de kamusal ve toplumsal alanda oldukça zayıf kalmaktadır.

Yapılan daha çok küçük ve orta boy işletmelerin ve sermaye guruplarının davranışlarını izlemekten ibarettir.

Ancak bundan dolayı;

Devlet, tarikatlar, yabancı sermaye ekonomi politikalarının şekillenmesinde daha belirleyici olmakta, aktiv davranmaktadır.  Yerel kürt üretici güçleri de mecburen ekonomik faaliyetlerinde bu güçleri gözetmek zorunda kalmaktadırlar. Devletten ihale almak, tarikatların finansal ve örgütsel desteğini sağlamak, büyük sermayenin bayiliğini yapmak doğal bir bağımlılığı getirmektedir. Üstelik bu sadece iktisadi değil, aynı zamanda sivil toplum örgütlenmesinde, ekonomik yatırım kararlarının verilmesinde ve haliyle politik davranış reflekslerinde de kendini dışa vurmaktadır.

Mevcut güçler, gerek üretim gerekse tüketim cephesinde Kürt çoğunluğuna müdahil olmaktadırlar. Kürtlerin büyük bölümü açlık ve yoksulluk sınırında iken en ufak bir işe en düşük ücretle razı olurken, bundan büyük kazanç sağlayan devlet ve batı merkezli sermaye kesimi olmaktadır. Yine üretilen ürünün tüketicisi de her sınıftan ve kesimden Kürtlerdir.

Bu bağımlılığın etkisi sadece sermaye kesiminde değil, sektörel etkinlik, kalkınma politikaları, toplumsal örgünün nüvelerinin oluşması ve alternatif kurumsal yapılanmada da göze çarpmaktadır. 

Bu alanda geniş bir literatüre sahip olan kurumcu iktisadın yaklaşımı temel alındığında mevcut sistem etkilerinin derin olduğu görülecektir. Fiziksel yapı, kültür, dil ve hukuk olgusu da bundan etkilenmektedir. Bir bayi bağlı olduğu ana firmanın logosunu, mimari sembollerini, iletişim dilini ve reklamını yansıtırken hitap ettiği toplumuda aynı zamanda yönlendirmektedir.  Üstelik sadece kar amaçlı işletmelerde değil, aynı zamanda kamu kuruluşlarında, tarikat merkezli sermaye guruplarında bu mekanizmanın kullanımı daha yaygındır. Milliyetçi, devletçi, dinsel sembol ve sloganların medyadan, mal ve hizmetlere kadar her alanda yaygın kullanımı toplumu adeta bir cendereye almıştır. Yine bağlayıcı olan sözleşmeler, ticari hukuk, birimler arasındaki ilişkileri düzenleyen yönetmelikler bireyleri, kurumları, işletmeleri bağlamakta, hatta kelepçelemektedir.

Bu eksende özellikle Demokratik Toplum Kongresinin çok radikal adımlar atması gerekmektedir. Sendikalardan, sermaye guruplarına, işsizlerden, kalifiye işgücü birimlerine, sektörel yapı güçlerinden bürokratik kesimlere değin her kesimle sürekli toplantılar yapmaları, tartışmalar yürütmeleri, raporlar oluşturmaları ve yeni kararlar almaları elzemdir.

Kalkınma politikası, sermaye ve devletin ekonomi cephesindeki davranışları, yerel ve uluslararası sermaye ile ilişkiler, çalışanların ve tüketicilerin haklarının korunması, işsizliğin önlenmesi, refahın arttırılması, rüşvet, iltimas, kayırma, kaçakçılık, mafya, hırsızlık, usülsüzlük vb akla gelebilecek tüm konuların iyice irdelenmesi gerekmektedir.

Bunun üzerine doğrudan el atma, müdahil olma, yaptırım uygulama gerekmeyebilir. Ama ilkeler, prensipler belirlenir, kamuoyuna duyurulur. Ve bu eksende aykırı davranışlarda bulunanlar teşhir edilir. Hatta karşı toplumsal refleks ve tavır gösterilir.

Yapılan herhangi bir işten kaynaklı çıkan uzlaşmazlıklar için birimler oluşturulur. Bunlar taraflarla görüşür, haksızlıkların giderilmesi , anlaşma ve dayanışmanın sağlanması için çaba gösterir.

Böylece şu an siyasal, örgütsel, toplumsal örgütlenmenin daha sağlam zemine kavuşması da sağlanmış olur.