Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

BIR ZAMANLAR KURMEŞTE SONBAHAR -AZIZ ÖZ

Yaz mevsiminin başlamasıyla birlikte köy nerdeyse tam boşalırdı. Kimisi hayvanlarıyla birlikte munzur dağlarına çıkardı. Kimisi hozat yaylalarına yerleşirdi. Geri kalan da köyün çevresine, kendi sebze/bostanının kenarına çadır açmış, yaz mevsimini doğayla içiçe yaşardı. Özellikle köyiçi ve biraz da çevresi özellikle de gece tam bir sessizlik içindeydi. Köyde kalanlar köyün çevresinde sebze/bostan tarlalarına yakın yerlerde kurdukları çadır ve holıklarda yazlarını geçirirken, ötekiler de yaylalarda çadırlarında/künlerinde kalırlardı. Bu yaz boyunca köy gerek yayaladan geliş-dönüşlerde, gerekse tarlaların biçilmesi döneminde biraz kalabalıklaşırdı. Onun dışında gece mera çok sessizleşirdi. Ne bir çoban sesi ne de bir çıngırak sesi duyulurdu. Tamamıyla gecenin sessizliği hakim olurdu. Yaz ortasında sebze ve meyveler artık yenilir duruma gelirdi.

Yaylalarda artık yaz bitmeye doğrudur. Havalar soğumaya yüz tutmuş, gökte bulutlar hareketlenmiş, rüzgarlar artmış, yağmur kokuları gelmeye başlamıştır. Otlaklar kurumuş, tozlanmış, sağmalık hayvanların verimi azalmıştır. Yavaş yavaş munzur dağlarında, geriye dönüş konuşulmaya başlanırdı. Herkes bir telaş içindedir. Büyükler, taşımanın nasıl ne zaman yapılacağını düşünüp tartışırken, yaylaya çıkarılan yükten çok daha ağır olan yükleri araba yoluna taşıma, oradan kamyonla köye götürme planları yaparken; çocuklar daha bir heyecanla geri dönüş hayalleri kurardı. Yeni bir hareket, eski fakat yeni mekanlar onları çok heyecanlandırırdı. Yiyecekleri kavun-karpuz, elma, armut, üzümün heyecanını yaşarlardı.

Bu heyecan ve telaşla göçler hazılanırdı. Çocuklar erkende yola salınır, katırlar yüklenir ve en yakın araba yoluna doğru hareket başlardı. Ev taşıma iki-üç gün sürerdi. Geride sürüler, çok az bir yük ve bir kaç kişi kalırdı. Bir gece ya da gündüz evler kamyonlarla köye varırdı. Gelen evler kendi sebze/bostanlarının ya da kömlerin yanıbaşlarına yerleşirdi. Çocuklar geldiği gibi köyün her yanını gezerlerdi. Ağırlıklar köye taşındıktan sonra, tekrar yaylaya dönülür ve bu kez sürüler yola koyulurdu. Sürüler kamyonla değil, yaya olarak köye getirilirdi. Yazı köyde geçirenler, yayalalarda gelenlere sebze/meyve, yaylada gelenlerse, onlara peynir ve çökelek verirdi.

Artık köy yeniden kalabalıklaşmış, çobanların ve çıngırakların sesi yeniden heryandan duyulurdu. Nerdeyse her tarlanın ya da kömün yanında bir çadır/kün olurdu. O yaz boyunca süren sessizlik yerini büyük bir canlı ortama bırakırdı. Köyün merasının her karışında bir kişi ile karşılaşmak mümkündü. Köy arabaları daha çok dolardı.

Sonbahar tüm gücü ile hüküm sürerken tüm köy halkı kış hazırlığına başlardı. Öncelikle çocukların kayıtları yapılır, köy dışında okuyacaklar için barınma yerleri ayarlanırdı. Kimliği olmayanların kimliği çıkarılırdı. Bazen yeni kimlik yeni bir isim demekti. Çünkü nüfus memuru ya o ismi beğenmemiş ya da yasaklandığı için yeni bir isim ile kaydederdi. Bazen de çocuk okula kaydedilirken, nüfusunda adının farklı olduğunu görürdü.

Kış hazırlıkları da yine devam ederdi. Kimisi, oduna gider, kimisi ev tamiri yapar, kimisi yaprak toplar, arpa, saman alır, kimisi de tarla temizlerdi. Özellikler evlerin iç temizliği çok özenle yapılırdı. Kireç ile boyanırdı. Mutlaka herkes birbirinde fırça alır/verirdi.

Bir yandan da köm ve kurnlar tamir edilirdi. Her kömün yanında mutlaka bir çekiç sesi uzaklarda duyulurdu. O kurn tamir sesini her sonbaharda hatırlarım. Bu arada koçlar boyanarak sürüye katılmış olurdu. Koyunları sağma işi bitmiş, yalnız arasıra keçiler sağılırdı.

Bu canlılık ve uğraşı sürerken, havalar da gittikçe soğurdu. Artık palamutlar ağaçlardan dökülüyordu. Bu da çobanların yükünü çok arttırırdı. Keçiler, koyunlar palamutların peşinde gitmedikleri tepe kalmazdı. Hatta bu yüzden her yıl bir kaç tanesi kurda yem olurdu.

Satılacak yaşlı koyun/keçiler ve erkek kuzular ya tüccara verilir ya da kendileri götürüp ANTEP/ADANA'da satardı. Kimisi sürüsünü azaltır, kimisi çoğaltırdı. Antep/Adana'dan dönüşte, kuru üzüm, antep helvası, şeker vb. ihtiyaçlar getirilirdi.

Yağmurlar yüzünü göstermeye başlayınca, bağ-bostan-zebze bozumu yapılırdı. Yenilebilir bostan/sebzeler toplanır, geri kalanı sürülere açılırdı. Artık yön tüm doğada olduğu gibi içeriye dönüktür. Herkes köydeki evine taşınırdı. O her tarafı gece ateşlerle, gündüz kün ve çadırlarla güzelleşen köy merası yine sessizliğe gömülürdü. Yalnızca çoban ve çıngırak sesleri gelirdi.

Sanki doğa hüzün yaşıyordu.

Doğadaki canlılık yerini, tamamıyla sessizliğe bırakırdı

Artık sonbahar bitmiş, sürüler de doğadan çekilip kömlerine girmiştir.

VE KIŞ başlardı