Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Amed Buluşması ile Ortaya Çıkan „Dılfıroş“ Perwer

Bugün hafta sonu gezilerimden birini yapıyordum,hava soğuk,sisli,yağmurlu vede koşuya pek elverişli olmadığından şemsiyemi alıp yürümeyi tercih etmiştim yanımada müzik dinlemek için MP çaları almıştım. Yavaş yavaş adımlarımı atarken birden Şıvan Perwer’in  „Behra Wane“ parçası çalınmaya başladı işte o sırada son Amed ziyaretinde yaşananlar  gözlerimin önüne geldi. Siyasetin bir sanatçıyı değerlerinden nasıl uzaklaştırabileceği,sermayenin ve ilerleyen yaşında etkisiyle yıllardır binbir türlü bedeller ödenerek edinilen değerlerin bir dönüşle birlikte nasıl kaybedildiğinin fotoğrafını gördüm.

Türkiye başbakanı Kürtler üzerine tilki siyasetini sürdürmeye devam ediyor,bugüne kadar söylediklerinin hiçbiri ne bir kazanıma nede yasal statüye dönüştürülmüş değildir,her söylem ve çalışma göründüğü gibi sadece sözlü ve medyatik olmadan öte birşey ifade etmemiştir. Son barış görüşmeleri ve müzakerelerde hakeza aynı akibeti paylaşacaktır. Peki bütün bunları bilen ve özellikle yıllarını „Özgür bir ülke umudu vede amacıyla“  feda eden yerinden yurdundan olan Şıvan Perwer gibi sanatçılar göremiyorlar mı? yada görüpte kendi şahsi özlemlerini gidermek amacıyla bugüne kadar yarattıkları değerlerin üzerini çizerek heba mı ediyorlar? Herşey yeniden ve tekrar bağımlı bir ulus sömürge bir ulus olmak için mi tasarlanıyor yada böyle kabul edilerek özgürlük uğruna şehid olan Kürt gençlerinin hayallerine son mu verilecek?....
Adımlarımı  hızlandırırken atkımı iyice boynuma dolamıştım, yaşanılan bu süreci tıpkı bugünkü hava durumunada benzetmekten  kaçınamadım çünkü neyin nereye ve hangi sonuçlara tekabül edeceği gerçeği bilinmeyen bir hal almıştı. Kendi yaşamlarını kolaylaştırmak ve sömürü çarklarının işlemesini süreklileştirmek için siyasetin hertürlüsünü kabüllenen iktidar partilerine, halkı tarafından değer verilen ve hatta verdikleri çabalarla halkıyla özdeşleşen sanatçıların günübirlik tutum içerisine girerek bir anda  iktidarın  yanında belirivermeleri kendilerini bu değerlere rahmen siyasetin ve sermayenin kirli çarkında dönmelerine izin vermeleri onlar açısından çok ama çok üzücü bir haldir yıkıcı ve bitirici bir sondur.

Kürt halkının sanat ve edebiyata en çokta sözlü müziğe verdiği değeri hepimiz biliriz. Hatta öyle denilebilirki Kürt halkı stranlarına aşık bir halktır, hikaye ve masallarına değer vermekte varlıklarını bugüne kadar bu edebi değerlerle dengbejlerle sürdürmüşlerdir.asırlardır üzerimizde estirilen zulüm ve baskıları en iyi klamlarımızda dillendirmişiz,klamlarımızla ağlamış  feryadımızı tüm dünyaya haykırmışız,klamlarımızla dilimizi unutmamış onu yüreğimizin en derin ve dokunulmaz yerinde muhafaza etmişiz.klamlarımızı dinlerken tutuklanmiş işkencelere maruz kalmış yıllarca mapus yatmışız  ama hiçbir zamanda dinlemekten ne vazgeçmiş nede usanmışız,çünkü klamlar Kürt halkının özgür düşlerini haykıran sömürgeye şamar vuran en yüce ve paha biçilmez bir sanat silahıdır.

Genel olarak klamlarımızın Kürt halkına bıraktığı mirası ve birikimi sanatçıların sesinde ve eserlerinde  yasaklara ve baskılara karşı konuluşun en iyi örneklerini Şıvan Perwerin seslendirdiği klamlarda görmekteyiz. Bu klamları yazan şairlerin şiirlerini müziğin büyülü gücü ve sesin etkileyici tonuyla halkına taşıyan sanatçılar elbetteki değerli ve tartışmasız  birer kültür taşıyıcılarııdırlar. Peki sesin güzel olması ve dilin etkileyici bir üslupla sanatçı tarafından konuşulur olması  onların sürekli halkı tarafından sevileceği sayılacağı anlamına mı gelir? Elbetteki durum böyle değil, genel olarak sanatçılar baskıya ve zulme karşı tavrını net olarak ortaya koymalıdırlar.Zalimin karşısında yerini alıp mazlumun sesini klamlarında veya eserlerinde yükseltmeliler. İnsanlık tarihi sanatçıların savaşlara karşı  duruşunu çok kere takdir etmiştir,barıştan yana olan sanatçılar bunu savunurken bir başka ulusun özgürlüğünü heba edecek barışları savunmamışlardır. Bir başka halkın tekrar boyundurluk altına girmesi bağımlı olması ve bu uğurda dillendirilen dostluk kardeşlik gibi sahte söylemleri  dilleine dolamamışlardır. Sanatçılar gerçekten herkesin aynı oranda ve eşit özgürlüklerle yaşayacağı bir çözümü hep savunmuşlardır.Halkların özgürlüğünü savunmayan sanatçıların devletin ve iktidarın birer parçası ve maşası konumuna düşmekten kendilerini kurtaramadıklarıda aşikardır.

Sanatçıların barışı savunmaları, insan hayatını ve yaşamının güzelleşmesini  savunmaları sanat anlayışlarının modern bir parçası ve anlaşılır bir gereğidir. Bu  nedenle insanların barış içerisinde yaşamalarını sağlama noktasındaki çabalarıda gayet doğal ve gereklidir. Yarınlar adına savunulacak bir barışın gerçekte herkesin eşit yaşama olanağına sahip olacağı bir barış ise bu herne pahasına olursa olsun savunulmalıdır fakat Türkiye’de bu durum pekte böyle değildir. Bir halkın kendilerine bağımlı kalması için geliştirilen çabalar barış ile cilalanmak istenmektedir. Bu anlamda samimi olunsaydı hiç uzatılmadan mecliste bu iş haledilirdi. Kürtlerin hertürlü hakkı verildiğinde sorun büyük oranda ortadan kalkmış olacak,en azında şimdiki konjuktürde bu ara çözüm olabilirdi. Einstein ve Freud’un yazışmalarında dillendirdikleri gibi“ Militan bir barışçılık için savaşmak“ zorunluluğunu gerçek bir barış adına hersanatçı ve birey savunmalıdır.

Amed’de TC. Başbakanı Recep Tayip Erdoğan’ın daveti üzerine gelen Barzani ve onların bu buluşmasını ,sözde barış adına katkı, amacıyla eşlik eden sanatçı Şıvan Perwer in buluşması tam anlamıyla Kürt halkının ona olan hayranlığını büyük ölçüde sonlandırmıştır. Şıvan’da kendi welat özlemini yanlış tarafta durarak gidermiştir. Şıvan Perwer’i bundan sonra sık sık görecek ve dinleyecek olan Kürt halkı çok geçmeden sanat anlamında tükenmişliğinede şahit olacaktır,Şıvan Perwer artık  o bizim bildiğimiz dinlediğimiz Şıvan değildir.Şıvan Perwer  Amed‘de İbo ile yaptıkları düetin kendi karizması açısında ne kadar düşük olduğunun farkına dahi varmayan bir durum yaşamaktadır.Hernekadar Tayip davet etmiş olsaydıda Kürt halkı ona olan özlemi gereği kendisinden daha tutarlı ve değerli konuşmalar bekliyordu. Ama o konuşmasında 20 yıllık(1976-1996 yıllarındaki sanatını baz alıyorum) sanat hayatını bitirmiş AKP ve onların yandaşlığına soyunmuş belki kendisi için iyi olanakların sağlanacağı hayaliyle eğemenlere methiyeler dizmeye başlamıştı. Gerek AKP ve gerekse F.Gülen’e yolladığı dostluk mesajları bunun en iyi belirtisidir.

TC Başbakanı tayip Erdoğan’ın Kürt hareketini zapt-ü rap siyaseti altına almaya çalıştığı aşikar olmakla birlikte 2014  Mart ayında yapılacak yerel seçimlerede önem vererek Amed’i nasıl elde edeceğinin hesabını yapmaktadır.Barzani ve Şıvan Perwer‘în özellikle Amed’de kabul edilmesinin tek açıklaması budur, kim ne derse desin tasarlanan seneryo BDP nin bunları protesto edeceği beklentisiydi  böylece Kürt halkı arasına bölgesel düşmanlık aşılanacaktı. Ama burada BDP çokta istemediği halde gerekli olan günün politikasına ve doğrularına  uygun davranmış AKP nin bu beklentisinide boşa çıkarmış oldu.  

Bu yürüyüş esnasında o kadar çok konu kafamı meşgul etmiştiki bir ara ne kadar yorulduğumun farkına vardım ve durdum sonra bu gündemin aslında önümüzdeki aylarda kamuoyunu sürekli meşgul edeceği düşüncesine kapıldım, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin gelişiminde söylediği klamlarla  bir dönem muazzam katkılar sunan bu klamlardan ötürü bende dahil olmak üzere binlerce gencin mapusta yattığı dağlara çıktığı şehid olduğu biliniyor,hatta Şıvan’la yapılan bir röportajda kendisi aynen şu cümleleri kullanmıştı(Bir Dünya Ozanı Şıvan Perwer,Salihe Kevırbiri kitabından alınmıştır) „Bir çok insan bu uğurda ölmüş,şehitler vermiştir,Şıvan perwer’in müziğide şehit vermiştir,bunu unutmasınlar,bu müzik kutsaldır,bu müziğin içinde özgürlük ve ülke için şehit olanlar vardır“  

Bu bedeller çokça ödendi benimde 1984 yılında tutukluluk sebeplerinden biri „kine em? Kasetinin bulunması ve dinlenmesiydi.Bizde bu bedelleri severek inanarak ödedik ama görünen o ki Şıvan artık bağımsız bir Kürdistan'ı bırakmış Barzani ile birlikte Güney Kürdistan‘a razı olmuşlardır bu nedenle komşu devletlere yaranmak için diğer bölgeleri gözden çıkarmış sahiplenmemişlerdir. Rojava’daki gelişmelere karşı dostane tutumlarından uzak durmakta zorluklar çıkarmaktadırlar,Rojava’da gerçekleşen devrime gönülleri pek razı olmamaktadırlar,AKP ile bu konuda ittifak hali almış gibi bir durumun algılanması Kürtler açısından çok vahimdir. 

Şıvan Perwer’in bizlere kürtlüğü öğreten hatta  bu uğurda mücadele etmeyi öğreten müziğinin gelinen noktada politik atakları ile hayal kırıklığına dönüştüren şu anki  yapısını Yılmaz Güney’in kendisi hakkında söyledikleri ile hatırlatmak gerek; “Unutma oynadığın rol çok büyük bir rol,asla bu rolü küçültme,küçük oynama,herzaman büyük oyna! Küçük oynarsan küçük adamların diline düşersin,seni küçültürler,seni geriletirler.Sana yazık olur” Evet Yılmaz Güney çok doğru söylemiş o dönemdeki rolü gerçekten biz kürtler açısından muhteşemdi ama ne yazıkki gelinen aşamada rahmetli Y.Güney yaşamış olsaydı bu durumda büyük üzüntü duyacaktı. Çünkü Şıvan gerçekten bu mücadelenin özgür alevleriyle yanıp tutuşan dalları terketmiş küllenmiş ve küllerini bugüne kadar kendisini vede  halkını zulme uğratanların eteklerine serpiştirmiştir. 

Seydaye Cegerxwın bugün yaşamış olsaydı kesinlikle Şıvan’ın kendi eserlerini kullanmasına karşı çıkacaktı, Çünkü Şıvan artık “kine em” şiirindeki gibi düşünmüyor ve o uğurdada mücadele etmiyor. Büyük bir yürek sızıntısıyla Sebri Botani’de aynı üzüntüyü yaşardı.”Lo me çı kır “ kasetinde “Şıvano beje beje” şiirini seslendirirken kürt halkının durumunu ve içine düştüğü hali anlatıyordu.belki birkaç yıl sonra Şıvan’da iç çekerek bu parçayı hatırlayacaktır ama bu defa Kürt halkı için değil kendi düştüğü durumu “lo mın çı kır” diyerek itiraf edecektir. 

Rahmetli Ahmed Kaya Kaya ile Paris’te konuşurken Yılmaz Güney’in ona söylediği “küçük oynama” lafını oda Ahmet Kaya’ya söylüyor evet sonra Şıvan’ın artık özgürlük mücadelesini ve halkının içinde bulunduğu durumu anlatan yapıtlardan uzaklaştığını anlayan Ahmet Kaya onunla arasına mesafe koyuyor. Aynı durum Rahmetli Mahmut Baksi içinde geçerliydi. Şıvan büyük oynamaya başlarken ne kadar küçüldüğünün farkına varmayacak kadar bugünlerde serhoş olmuştur. AKP ile oturup oynaşan koklaşan–sözde bir dünya ozanı- ne yazıkki artık halkının gözünde küçülmeye başlamış-bar ve meclis ozanına-dönmeye hazırlanmıştır. Yılmaz Güney “küçük oynama” derken muhtemel bir devrim için devrimci mücadele için bunu söylemiştir,devrimci sanat ve onun öğretilerini topluma taşıması için söylemiştir.Yoksa Barzani ile veya TC hükümeti ile ilişkini geliştir ki büyük olasın dememiştir. Aradaki fark budur biri halkının devrimci sanatçısı yurtsever sanatçısı olarak gönüllerde kalır diğeri ise büyük oynama adı altında zalimlerle işbirliğine giden küçülen ve değerlerinde uzaklaşan “Dılfiroş”sanatçısı olarak tarihteki misyonunu tamamlar.

Ali Haydar Gürbüz(Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. )