Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Kürtler,Aleviler ve F.Gülen-A.Haydar Gürbüz

Kürt sorununda gelinen nokta itibarıyla, TC nin bugüne kadar Kürtlere karşı yürüttüğü bütün politikalar, stratejiler ve operasyonlar başarısızlıkla sonuçlanmış bunların akabinde PKK dahada güçlenmiş Kürt halkının Kuzeydeki en büyük ve hatta tek temsilcisi olmuştur. PKK' sız bir uygulama veya politika Kürt bölgelerinde , PKK onaylamadığı takdirde, yaşam şansı ve uygulanırlığı çok zordur. Bütün bu gelişmeler ve otuz yılı aşkın mücadeleler sonucudur ki TC savaşla ve operasyonlarla bu işi bitiremeyeceğini anlamış "Çözüm Süreci" başlatmış çeşitli diyaloglarla Kürt temsilcilerini TC bayrağı altında yeniden toplama ve birlikte yaşama umuduyla "Demokratiklişme Paketi" adı altında ,aslında eskiye dayalı, yeni bir yol haritası halka sundular.

"Demokratikleşme Paketi" Başbakan tarafından açıklandığında, Kürt halkının hiçbir talebini karşılanmdığı,tek taraflı sadece birkaç küçük değişimle hazırlandığı tek olumlu ama yetersiz gelişme olarak kürt harflerinin yasaklarının kaldırılması ve eski köy isimlerinin geri verilmesi oldu. Bunların haricinde Kürt halkının asıl ihtiyacı olan "Statü" tanınması kesinlikle gerçekleşmedi ve bu bakış açısıylada kabul edilmeyeceği net birşekilde ortaya konuldu. Peki bütün bu uğraşlardan sonra Kürt halkı veya temsilcileri nasıl bir strateji izleyecekler veya buna karşılık ne yapılacak? Diye kendimize soracak olursak hiçbirşeyin değişmeyeceği ve Kürtlerin tekrar mücadeleden başka bir seçeneklerinin olamayacağınıda belirtmek isterim. 

Eğemenlerin gelişen ulusal mücadeleler karşısında uyguladıkları taktiklerden sık sık tekrarlananı "Demokratik Çözüm" paketleri gibi oyalama, süreci uzatma ve asıl amaçları olan bu mücadeleye destek veren kitlelerin pasifize olmalarını sağlayıp hareketi kitle desteğinden koparma taktik ve amaçlarıdır. Şu anda TC ve Tayip hükümetininde yaptıkları bundan başka birşey değildir, bunu Kürt hareketi temsilcileri görmüyor mu? tabiki görüyor ve değerlendiriyorlar ama ne varki verilen tavizler ve uygulamadaki tek yanlı tutum sadece ve sadece Kürt hareketine zarar vereceği gibi savaşan güçlerinde morelini bozmaya kitleden uzaklaştırmaya,kitlenin bilinçaltına yerleştirdiği ve umut ettiği inandığı özgür düşlerin yerini kişisel kaygı ve yaşama bırakacağını ve sürecin dahada uzaması halinde tam anlamıyla pasifize olacağını görmek gibi büyük bir tehlike de  mevcuttur. TC hükümeti ve kurmaylarıda muhtemelen bu hesabı iyi yapıyorlar.


"Demokratikleşme Paketi" konuşulurken veya Kürt sorununda yeni bir yol haritası belirlenirken TC sınırları içerisinde "kardeşçe yaşama" düşüncesi ve istemi herkeste ister istemez belli bir sempati ve sevinç uyandırdı ne varki Kürt sorunu hakikatlerden uzak ele alınırsa gerçek ve nihayi çözüme ulaşamayacağı gibi bu tür adımların da geçiciliği ve sadece eğemenlerin ekmeğine yağ süreceğide bilinmelidir. Nitekim Kürt hareketinin tek taraflı attığı adımlar dahi TC hükümetinin bir savaş hazırlığını önlemeye yetmedi ve yeniden sınırötesi için mecliste tezkereye izin verildi bu  durumda yaşanılan barış sürecine TC nin ne kadar imtiyazlı yaklaştığını samimi olmadığını anlamamak büyük bir saflık olur . Tayip Erdoğan'ın en büyük destekçisi konumunda olan cemaatlarin ve onların liderlerinin yaptıkları toplantılarında yazılıp çizilenleri iyi okumak ve anlamak süreç açısından bölgesel gelişmeler açısından önemlidir.Onlara atıfta bulunma ve övgüler yağdırmadan önce süreci iyi analiz etmekte yarar vardır. TC nin bir anda "Demokratikleşme Hevesi"ni iyi hesap etmek gerek, gerçekten böyle bir niyet mi var yoksa birilerinin tutsaklığından faydalanarak süreci yavaşlatıp pasifize edip sonradan imha etme planları mı var?

Bakınız bu konuda Gülen ne demiş hatırlayalım;

 "Doğu ve Güneydoğu’da yapacağınız herşey zamana eşdeğerdir. Buralar Türk devletinin sömürgesidir nihayetinde. Aslında sömürülen topraklarda Ulusal veya Sınıfsal Kurtuluş Savaşları'nın başlamasının pek bir anlamı yoktur. Önemli olan savaşın ne kadar uzayacağı da değildir. Sömürgeci güç için sömürülen toprakların kaç yıl sonra gereksiz hale geleceği önemlidir. Buna göre eğer sömürülen topraklardaki şey örneğin petrol ise, petrolün kaç yıl sonra biteceği önemlidir. Çünkü sömürünün temelinde yer altı ve yer üstü kaynaklarının zenginliği yatar. O halde sömürülecek olan petrol şayet 10 yıllık rezerve sahipse, Ulusal Kurtuluş Savaşının en az 10 yıl uzatılması gerekmektedir. On yıl sonra savaşın kimin lehinde bittiği önemsizdir. Zaten zenginliği sömürülen toprakların her iki tarafa da artık bir yararı olmayacaktır. Sömürgeci güç için sömürge topraklarda daha fazla kalmak sadece daha fazla gider anlamına geleceğinden, sömürü işlemi bittikten sonra şayet savaş durumu varsa en hızlı şekilde çekilmek çok daha yararlıdır."Kaynak; lekolin.org

F.Gülen burada eğemenlerin niyetlerinden bir kaçını açıklamakla birlikte bu barış sürecininde neden bu kadar uzatılmak istendiğinin asıl arka plandaki niyetlerini ortaya koymuştur. Amaç Kürt sorununa çare aramak yerine süreci mümkün olduğunca uzatmak ve farklı siyasal hareketeler yaratarak Kürt hareketini güçsüzleştirip ortadan kaldırmaktır. Buna dair Gülen'in seçimler için BDP yi nasıl zayıf düşüreceklerini ve bu uğurda heryolun mübah olduğunu belirten açıklamalarıda vardır. Dolayısıyla Metiner ve Kamer Genç gibi hatta H.Aygün gibi kürtlerin zaaflarından  faydalanacaklarınıda açıkça belirtiyor. Kürt bölgelerinde Gülen cemaatine ait okulların işleyişi ve açılışına izin veren Kürt yöneticilerinin hatta buna karşı hiçbirşey yapmayan Kürt hareketinin gelecekte nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını anlamamaları mümkün değildir. Bu konuda Gülen açık açık konuşmakta amaçlarını şöyle dile getirmektedir;

Gülen;"Mübah mıdır? Günah mıdır? İslamiyette yeri var mıdır? İslamda düşmanını yenmek için her türlü hileye başvurulabileceği belirtilmektedir. Renk değiştirme, kendini başka türlü gösterme, bazen fazlasıyla güçlü görünme, bazen kendini çok güçsüz düşmüş gibi gösterme vesaire vesaire. Yalan söylemek, düşmanı aldatmak, kandırmak ve ardından vurucu darbeyi vurmak tarihten beri hep var olagelmiştir."demiştir yine devamla Gülen; "Oylarını düşürmek için en iyi yöntemleri bulun. Rakibinizin en zayıf yönlerini tespit edin ve kullanın. BDP’nin belirledikleri adaylar hakkında dedikodular yayarak halk içinde tartıştırın. Adayların geçmişleri hakkında spekülasyonlar yayın. Kadınları toplayın, evlerde, camilerde, her yerde. Yemekli, kahveli, çay saatleri vs vs. Hutbe kültürünü yayın. Her yeri camiye çevirin. Bölgede etkili olmak istiyorsanız örgüt kadrolarının ve BDP’lilerin zayıf noktalarını tespit etmelisiniz. Yönetimde kim kime karşı, kim yükselmek istiyor, kim yönetime girmek istediği halde giremedi. Böyle kişiler varsa şirketlerden teklif göndertin, farklı işlere yönelimlerini sağlayın. Böylece seçim süreçlerinde ilerleme sağlayamazlar."  Kaynak;Lekolin.org

Seçimler yaklaştıkça herkesin rengi belli etmeye başlayacak, parlementoda bir kürsü veya belediyede bir mevki kazanmak için kıyasıya bir mücadele başlayacaktır. Oysa Kürt halkı için, ne parlementoda bir mevki nede belediyede başkanlık şu anki konjoktürde çokta gerekli değildir,Kürt halkına gerçek anlamda bir siyasi çözüm ve nihayi bir yönetim gereklidir,kendi değerlerine sahip çıkacak statü kazandıracak mücadele biçimlerine ve muhakkak kesin sonuçlara ihtiyaç vardır.Kürt halkının kazanımlarını sürekli hale getirebilmesi için mutlaka özgürlüğe odaklanmaları gerekir. Gülen'in denetiminde TC yi yöneten AKP nin hertürlü seçim hilesine gireceği açıktır. Kürt hareketini önce pasifize edip sonra yok etmek için hertürlü yola başvuracaklarını zaten Gülen açıklayıp duruyor. Gülen'in bunun islamiyette günah olmadığını söylemesi onları dahada pervasızlaştıracaktır. Bundan bir kaç ay önce bir gazetede yayınlanan röportajında Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Gülen cemaatinin önde gelenlerinden Cemal Uşak, "Biz dindarlar Kürtlerin ıstırabını hissedemedik sözüm, kendi adıma bir itiraftı. Ben kendi adıma Kürt kardeşlerimden özür dileyerek helallik istiyorum dedim. Ama dindarların bir kısmı, biz görevimizi yaptık dediler".  demişti.Burada dikkat çekilmesi gereken nokta Cemaat adamlarının Kürtler hakkında ılımlı dostane söylemleri medya üzerinde yayarak Kürt halkının sempatisini din üzerinde kazanmaya çalışmalarıdır. Buradaki asıl amaç siyasal bir Kürt kitlesini istememeleri ve güçsüz kılmalarıdır. Irkçılıkta ve şovenlikte son yıllarda  ellerine su dökülmeyen CHP ve MHP ninde bunun farklı bir versiyonu olduğunu düşünürsek seçimlerde bir kaç Kürt parlementoya girse ki ne olacak. Aynı sahnelerin  yaşanacağı ve kapışmaların tekrarlanacağı yeni bir dönem artık olmamalıdır.

Gülen konuşmasının bir bölümünde KDP ve YNK nın PKK'sız bir hiç olduğunu söylemesi bölge üzerindeki siyasetin hangi güçlerin elinde olduğunu,istediklerinde bunları hemen ortadan kaldırabileceklerini ama siyasallaşmış bir PKK'nın karşılarında çok tehlikeli ve güçlü olduğunu bu nedenle Barzani'ye destek verdiklerini belirtiyor. Gülen bu konuda şunları söylemiş; "Demek ki hep üzerinde durduğumuz gibi, başımıza bela olmuş bir örgüt ile karşı karşıyayız. PKK’nın ideolojik bir kimliği var. Buradaki zenginliklere sahip çıkacağı bize yedirmeyeceği ortada...  ". Bir Kürt olarak gerçekten bu adamın niyetinin aslında Kürtlere destekten çok yok etmek parçalamak ve sömürmeye devam etmek olduğu bilinmesine rahmen Nasıl olurda hala Kürt bölgelerinde bu kadar destek görüyor olması ve sözsahibi oluyormuş gibi konuşması beni şaşırtıyor. Buradaki Kürtlerin siyasal deneyimleri tarihsel açıdan çok olmasına rahmen bu ayak oyunlarını görmemezlikten gelmeleri bana aslında kendilerinden başka kimseyi düşünmedikleri hele Bağımsız bir Kürdistan asla istemedikleri imajını vermektedir. Şimdi Bağımsız bir Kürdistan şiarından ve amacından uzaklaşmış bir hareket Kürt halkının bu can alıcı sorununa nasıl köklü bir çözüm bulabilecek, bu konunun aslında hiç çekinmeden tüm Kürt aydınları tarafından iyi irdelenmesi ve korkusuzca sorgulanması gerekmektedir. Aksi halde olası bir Kürt Konferansındanda herhangi bir sonuç çıkmayacaktır.

Ya Alevilerin Gülen'le olan ilişkilerine ne demeliyiz?

Alevilerin tarihsel açıdan Sunni İslamdan neler çektiğine değinmeme gerek yok. Hatta yakın tarihlerde sadece TC'de bir çok kitlesel katliamın bizzat  devlet destekli gerici islam örgütleri tarafından gerçekleştirildikleride biliniyor. Bugün Rojava'da başı kesilen yakılan cesedlerin kurbanları genellikle alevi kökenli Kürtlerdir. Bu katliamları yapanlar belli ve destekçileride ortada. Hatta Gülen bu konuda şunları söylüyor; Gülen;Suriye'deki gelişmelere tepkisiz kalmayacağız. İngilizlerin bir sözü var bilirsiniz. “İyi bir köpeğiniz varsa kendiniz havlamayın” deniyor. Para ve Allah adına çıkarlarımız için savaşabilecekleri Suriye’de örgütün karşısına çıkartırız. Bunun planlamasını yapıyoruz. Hizmet, sınır tarafında bu işleri organize edecek. Cemaatimizin bütün kolları bu çalışmada seferber olmalı. Bunları destekleriz, PYD karşısında  bir güç haline getiririz. Bir taraftan da Peşmergenin özellikle petrol bölgelerini denetime almasının koşullarını yaratmalıyız. Suriye’de KDP’nin denetimindeki Kürt bölgesi bizim bölgesel çıkarlarımıza ters değil. Suriye’de çok yönlü hareket etmeliyiz aksi halde örgütün başarılı olmasına zemin sunarız."

Yukarıdaki verilerde de anlaşıldığı üzere dünyanın bir çok ülkesinde dinci militanlarını getirip Rojava'da Kürtlere karşı savaştıran ve hunharca katliamlar yapanları destekleyen Gülen ve cemaatleridir,dolayısıyla hükümetin kendisidir. Buradan da anlaşılacağı üzere ne Gülen nede AKP Kürtlere dost u yar olmaz, Kürtlere olmadığı gibi dini açıdan Alevilere hiç olmaz. Dersim Alevileri hakkında Gülen'in dediklerini tekrar hatırlatalım;Gülen "Tunceli Alevileri’nin Anadolu-Türkmen Aleviliği’nden farklı olduğunu, kendisinin Tunceli Aleviliği’ne “Alevi” diyemediğini, Nusayri kökenli Süryani-Ermeni karışımı bir anlayışın olduğunu ve esasen Tunceli Aleviliği’nin “dinsizlik” olduğunu  söylüyor" Dersim'de bizlerinde bağlı bulunduğu Axuçan ocağı dedelerinin hemen hemen hepsi Cem Vakfıyla birlikte çalışmakta ve dolaylı olarakta cemaatların uygulamaya çalıştıkları projlere katılmaktadırlar.Bunların en başındada Cemevi,Camievi Aşevi projesidir. Aleviler hakkında çok kötü bir tarihi olan TC nin bunların hesabını vermeden dinci cemaatlerden yaptıkları katliamların hesabı sorulmadan sanki geçmiş Alevi halkı için hesapsızmış gibi sanki bu katliamlar,yasaklar ve asimilasyonlar olmamış gibi Gülen ve Cemattleriyle ortak projelere katılmak tek kelimeyle inançtan dedelikten uzak kişisel çıkar ve dar gruplara hizmetten başka bir anlam ifade etmiyor. Alevi deyimiyle bu "Düşkünlüktür". Gerçek bir Alevi bütün bu yaşanan ve yaşatılan acılara karşı bunların ne kapısından içeri girer nede onlarla ortak projelerde buluşur. Önce yapılan katliamların ve baskıların hesabını sorar sonra dara çeker ardında değişime inandığında insani projeler için birlikte çalışılır.

Gülen'in açıklamalarında dikkat çeken bir başka nokta ise Diyarbakır'da kadınlarla yaptıkları toplantılarda Cemaat için çalışan Kürt kadınlarının çoğunun "Zaza" kökenli olduklarını hatta erkeklerinde kadro olarak "Zaza" olduklarını belirtmeleridir. Buradan yola çıkarak Dersim'de de benzer bir durumun olabileciğini görmek gerekiyor,.Dersim'de Kürt veya Zaza yada Ermeni hiç önemli olmamakla birlikte kendilerini katledenlerle aynı projelerde buluşmaları düşkünlükten başka birşey değildir. Zaten vekillerin CHP kanadında habire türk milliyetçiliğini körüklemeleri, Dersim merkezde cemaatin okullarına çocuklarını yollamaları  gidişatın diğer Kürt kentlerinden farklı olmadığını ortaya koymaktadır.

Çok daha fazla uzatmadan kısa ve net olarak sormak gerekir; F.Gülen'e selam gönderen ve onunla ilişki içerisinde olan Kürt liderlerinin bütün bu söylem ve yaklaşımlar karşısında tavırları net olarak ne olacak? Ulusal Çıkarlar acaba din ve kişisel çıkarlardan önce mi geliyor yoksa sonra mı? Gülen'in Kürt bölgeleri hakkında açıklamalarına rahmen hala bu konuda sessiz kalmak ve hala onların projelerinin Kürt kentlerinde uygulamalarına izin vermek hangi ideoloji veya amaçla açıklanacak? Ulusal değerlerimize bu kadar pervasızca saldıran Gülen Rojava'daki çetelere destek verdiklerini açık açık anlatırken Amed vb. illerde cemaat örgütlenmesine ne kadar müsade edilecek? Alevilerin Gülen ve İslam örgütlerine olan güvensizliği ortadayken Cem vakfında çalışan ve gelinen bu aşamada deyim yerindeyse düşkünlük mertebesine inmiş olan kendilerine dede diyenlere daha ne kadar tahammül edilecek?
 
Bu ve bunlara benzer bir çok sorunun gelinen süreçte mutlaka aydınlanması ve cevabını bulması gerekmektedir. Siyaset dilinin oynaklığını bilen biri olarak bunları yazarken yukarıdaki açıklamalar ışığında Kürt ve Aleviler için sürecin iyi işlemediğini işaret etmek istedim. Umarım ne yazmak istediğimi ve anlatmak istediğimi okurken anlamış olursunuz.

A.Haydar Gürbüz