Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

“Bu Ne Yaman Çelişki Anne” A.Haydar Gürbüz

Türkiye’de son bir kaç gündür yeniden çok sert söylemlerle bir savaş kırkıştırıcılığı yapılmaya başlandı. Hatta savaş uçaklarının dağları yeniden bombalamaya başlamasıyla bu kışkırtmalar amacına ulaşmış durumda. Peki bu savaşta galip gelen kim?  Veya kimler galip gelecek ? Hiç kuşku yok ki bu savaşın galibi asla devlet olmayacaktır  galip gelen olaylar karşısında herzaman barışı dayatan ve savunan çevrelerdir, çünkü onlar bu istem ve söylemlerinden haklıdırlar çünkü savaşlar yıkıntılardan, gözyaşı, kin ve matem den başka geriye hiçbirşey  bırakmıyor savaşın galibi kimler olursa olsun bir tarafta mutlaka yanan yürekler ve tutuşan ocaklar olacaktır ve geride bu tutuşan ocakların bacalarında hiç eksilmeyecek acıların ağıtları yükselecektir..

Peki bu savaşı kim başlattı?  Olaya birde bu sorunun cevabını arayak bakalım.  Bunada bir kaç soru ekleyerek yanıt aramaya çalışalım. Bir toplum veya halk yaşadığı ulusun yasaları nezdinde kendi istemlerinin yerine getirilmesi için daha kaç yıl köle muammelesi görmeye razı olacak? Bu halkın toprağına konmuşsun, malını, dilini, tüm varlığını hipotek altına almışsın, savaşlarda bu halkın evlatlarını kullanmışsın, hertürlü işinde çalıştırmışsın -bundan daha iyisini herhalde bulamazsın- tabi bu halkta bir çok şeyi isteyerek yapmıştır nede olsa “kardeşçe ve eşit bir hayatı inşa etmek ve  birlikte sürdürmek mümkün dür”düşüncesinden hareketle bugüne kadar da hertürlü hizmetine  devam etmiştir.  Peki bütün bunlar gözünde birşey ifade etmiş midir?

 Herşey gülügülüstanlıkken durup dururken bu Savaşı kim başlattı? Sorusunun yanıtı asla kolay olmamalıdır,suçlayıcı olmamalıdır, tek taraflı olmamalıdır, yanıltıcı olmamalıdır, yanıt reel bir yaklaşımla gelmelidir, bu savaş kürt halkının haklarının gasp edildiği “ezilen ulusların kendi kaderlerini tayın haklarının ellerinde olduğu” ilkesinin  belirlendiği Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin kuruluşundan bu yana  Türkiye’de devrimci mücadele başlarken  alev almıştır. Geçmişte her nekadar dönem dönem yerel anlamda kürt isyanları olmuşsada bu isyanlar halk hareketine dönüşmeden bastırılmıştır. Kürt halkı kendi içinde sahip olduğu ulusal değerleri korumaya çalışırken devrimci değerler yaratırken asimilasyona karşıda yerel ve bireysel anlamda mücadelelerini  kendiliğnden sürdürmüşlerdir. Kültür soykırımı denildiği zaman aslında ilk akla Kürt halkının dilinin yasaklanması gelmelidir, Alevi  inancının, Yezidi inancının yasaklanması Alevi köylerine cami dikilmesi gelmelidir, Köylerin şehirlerin ,kasaba ve hatta soyisimlerin değiştirilmesi türkçeleştirilmesi gelmelidir, Dil yasaklarının olduğu dönemlerde şehire giderken belkide “lal olmak için susan ve Lal’ım” diyen kimbilir kaç kürt olmuştur, Alevi veya Yezidi  yada  başka bir inançta olupta ben”Sunniyim”diyen kimbilir kaç kişi olmuştur. Dersim’li olduğunu Türkiye’nin hertarafında açıklamakta korkan kimbilir kaç kişi olmuştur, Peki bu korkuların yaşandığı bir ülkede eşitlikten ve haktan bahsedebilir miyiz? Bu hakları isteyen ve herşeyiyle varolmak için mücadele eden diğer azınlıklara karşı barbarca davranan tutuklayan işkencede geçiren vatan haini ilan eden bir zihniyetle bu şekilde birlikte yaşam kabul edilebilinir mi? Edilse bunun adı ne olur ve daha ne kadar katlanılır?  Acaba Kayseri’ye gitmiş bir Dersim’li Kayseri’linin birine Dersim’li olmadığını Elazığ’lı veya Erzincan’lı olduğunu söylediğinde Kayseri’li türk vatandaşı kendisine neden  bu arkadaş böyle diyor  kendisini inkar ediyor diye merak ediyor  mu?  Vede sistemi sorguluyor mu? Bu durumda rahatsız oluyor mu? Bu ülkede demekki baskı ve ayırım varki bu insanlar doğdukları yeri dahi söylemeye cesaret edemiyorlar, inançlarını gizlemek zorunda kalıyorlar diye kendilerine soruyorlar mı? Tabi burada sadece Kayseri’li derken  sunni islamın etkisinde olan kesimleri özellikle kastettiğimi de belirtmek isterim...

Bu yazıyı yazarken gelişmeleri hızla takip etmektende geri kalamıyor insan, Savaş uçakları dağları bombalamaya ve bombalarkende resimler çekerek halka göstermeye başladılar bu demogoji ile kendilerini bu savaşın galibi ilan edeceklerini  halkı buna inandıracaklarını sanıyorlar ama işin aslı öyle mi?  Gerçekten  bombalanan bir dağ yerle bir edilse bu işin kökü kazılır mı?  Sorun çözülür mü? Buna hangi akıldan yoksun toplum veya topluluk inanabilir? Olsa olsa Bahçeli gibi içlerinde başka etnik yapılara karşı kin ve nefret besleyenler bu tür saldırılarda menun olurlar.Hükümet ise yitirdiği askerlerin acısını azaltma ve intikamlarını almak için bu saldırıları yapıyor yani bir nevi kendilerini tatmin etmeye günü kurtarmaya çalışıyorlar. Oysa onlar bu dağları bombalarken başka yerlerde yeni ölüm haberleri  gelmeye devam ediyordu, dağları yerle bir  ettikten sonra kahraman türk ordusu için sıra artık kürt  şehirlerinide yerle bir etmeye gelecektir, demek ki hedef büyük katliamaların yapılması ve savaşın dağlarda koparak şehirlere sokaklara taşınmasıdır. Şu anda AKP hükümeti ordusuyla bu çabanın içerisindedir en azından gidişat bu yöndedir. Bunu anlamamak çok zor olmasa gerek. Bu durumda Türkiye yakın gelecekte sokak çatışmalarına şahitlik edecektir. Peki olası sokak çatışmalarında kim galip gelecek? Hükümet mi? Yoksa sokakta halkın gücüyle birleşecek  gerillalar mı? Tabi ki böylesi bir durum istenilir arzu edilir bir durum değildir burada  halklar büyük acılar yaşayacaktır ama sonuçta özgürlük hareketi güçlenecektir ve bu savaşta hertürlü kazançlı çıkacaktır.

Hatırlarsanız 1937-38 Dersim katliamında da uçakla masum insanların üzerine bomba yağdırılmıştı ve bu bombaları atan pilot Atatürk’ün manevi kızı olarak kabul edilmişti ödüllendirilmişti. Şimdi aynı seneryolar Kürt halkı için tekrarlanmaktadır. Düşününkü Dersim dağlarına 15 savaş uçağı durmadan bomba yağdıracak. Bunun sonucunu kestirmek çok zor değil bu bombalar suçlu suçsuzu ayırt etmeden orada bulunan tüm canlıları yok edecektir peki burada devletin iyi niyetinden bahsedebilir miyiz?  Askerlerin arasında “kürt” kelimesi artık hedefteki düşman anlamına getirilmiştir bunun ne anlam ifade ettiğini herkes bilir, bu durumda orduda bulunan kürt kökenli askerlerinde bir gün bu zulme başkaldırmayacakları nerede bilinecek? Sokak savaşı için herşey mümkün ve olanaklı hale getirilmektedir bununda en büyük sorumlusu elbetteki şu andaki hükümet ve yandaşlarıdır,çözümsüzlükten direten ve savaşı tercih edenlerdir.

Bu durumda devlet bu savaşın galibi olmak gibi bir cahilliğe düşmektedir, sanki ortada bir futbol müsabakası  varmış gibi AKP gol atmak yerine topu sürekli taca atmaya devam etmektedir, oysa bu savaşın barışçıl zeminde çözülmesi girişimleri hala umut vericidir, Gerillalar  8 kez ateşkes ilan edip iyi niyetlerini yeterince gösterdiler, ama buna karşılık devlet  durmadan onların üzerine gidip vurmaya yok etmeye çalıştı, bu iyiniyeti görmemezlikten gelip güç gösterisine çevirmeye çalıştı bugünde aynı durumu ellerindeki savaş gücünü göstererek devam ettirmeye çalışmaktalar. Oysa çok iyi biliniyorki  bu olaylar sokağa taşındığında vatandaş başkaldırdığında bu savaş gücünün artık hiçbir anlamı ve fonksiyonu kalmayacaktır. Savaş gücünün bir fonksiyonu sokak çatışmalarında veya halk hareketlerine karşı olsaydı bugün Arap ülkelerindeki diktatörler hala yerlerinde dururlardı. Ortadoğudaki son gelişmelerde AKP ve ordusu öyle anlaşılıyorki  hiçbir ders çıkarmamış.

Burada sorumluluğun büyük bir bölümüde türk halkına düşmektedir. Kürt sorunu karşısında susarak milliyetçi tavırlar takınarak orduya laf etmeden sürekli itaat ederek dönem dönemde sokağa çıkıp kürtlere karşı çeşitli saldırılar tertipleyerek  yaşanılan bu süreçte bu tutumlarıyla büyük oranda kendilerinin de suçlu olduklarını görmeleri  gerek.Düşününkü  Bu halk, Türkiye’de spor müsabakalarında bir takımın şike yaptığı gerekçesiyle yöneticilerinin mahkemeye sevkedilmesi ve tutuklanmasına karşı kitlesel eylemler yaparak durumu protesto ediyor, oysa  bu takım haksız yere maç almış başka takımların hakkını yemiş puanlarını çalmıştır ve bu halkta bundan memnun olup desteklemeye çalışıyor,  tutuklamaları protesto ediyor yani şikenin yapılmasını ve başkalarının haklarının yeyilmesini onaylıyor, dünyada eşi görülmemiş bir durum bu. Yani bu ülkede bu toplum haklının yanında ezilenin yanında olacağına daha çok sömürenin,daha çok soyanın,daha çok baskı yapanın ve daha çok hortumlayanın yanında oluyor. “Bu ne yaman çelişki anne” söylemi tamda türklere uyarlamış bir durum.

Sonuç olarak hükümetin sert söylemleri ve ardında dağa taşa bomba yağdırmaları canlısıyla cansızıyla orada bulunan herşeyi yok etme niyetleri katliamdan ve gelecekteki katliam provalarından savaş çığırtkanlığından başka bir şey değildir. Bu saldırılarda belkide en az hasarı gerillalar görecek ama orada yaşayan diğer canlılar ve oranın yerlileri bu bombalarda en büyük zararı göreceklerdir. Sivillerin ve hayvanların bombalandığı bir hareketi övmek  ve desteklemek kendisine insanım diyenlerin işi  olmamalıdır. Barışı en çok isteyenler şu anda sınırlara kendi canlarını bu bombalara siper ederek yığılan kitlelerdir, bunlara kendisine aydın diyen ilerici diyen ve bu savaşa karşıyım diyenlerinde(özellikle türk aydinlari) sınıra giderek operasyonlara karşı siper olmaları gerek,  kürt halkının barış istemlerine ve girişimlerine destek vermeleri gerek yoksa  o iyiniyetli söylemleri  ortada kalmış laflardan başka bir şey ifade etmemektedir.  Savaşın dağlarda sokaklara ve şehirlere inmesini arzu etmiyorsak hep birlikte mazlumun yanında haklının yanında yerimizi alarak barışa kulaç atmaya devam etmeliyiz. Türk ordusu nun öncelikle masum insanların kendi yurtlarını terkemelerine neden olan canlıların ölümüne neden olan bu vahşi bombalama lara son vermeleri aynı şekilde operasyonları durdurmaları meselenin çözümü için olmazsa olmazlardandır yoksa “sen saldır vur beni bende seyredeyim” mantığını kimse kabul etmez.  Kendi kendimizi kandırmayalım atılacaksa bir adım bu karşılıklı olmalı inandırıcı olmalı... Kürt halkını topyekün imha gibi hitlervari bir düşünce ancak aklını yitirmiş ellerindeki güç mekanizmasının büyüsüyle çıldırmış kişilerin işidir, umarım  bizimkilerin akılları henüz başlarındadır.

 Ali Haydar Gürbüz