Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

TOPLUMSAL AHENGİMİZi KORUYALIM-A.Haydar Gürbüz

Doğduğum, büyüdüğüm topraklarda öğrendiğim tek şey benimde tıpkı diğer canlı ve cansızlar gibi  üzerinde yaşadığım doğanın bir parçası olduğum, günü geldiğinde tıpkı doğada var olan diğer maddelerin değişimi gibi benimde değişime uğraya uğraya ömrümü bir şekilde tamamlayacağımdır. Bu değişim sen ne kadar istemesende fiziki olarak kendisini dayatır süreç içerisinde seni ayakta tutan organların işlevlerini yitirmeye başladıklarında ise bu fiziki değişim yerini cansız bir bedene bırakır ve bu son değişimle birlikte hayata olan bağlılığın, farkındalığın sağa sola koşuşun,çırpınışın  nihayetinde bir son bulur.

Ali Haydar Gürbüz (Arşiv)

Bugünlerde doğduğum günden bugüne kadar- bir başka deyişle- aklımın yettiği günden şu ana kadar yapmak istediklerim ile yapamadıklarım arasında  bir kıyaslama yaparak  sonuca gitmeye çalıştım fakat gördümkü düşündüklerim ile gerçekleştirdiklerim arasında çok fark var, hala gerçekleşmesini arzu ettiğim bir çok şeyin olduğunu ve bunlarında aklımın yettiği günden bugüne kadar devam edegelen istemler olduğunu farkettim. Teorik anlamda düşündüklerimi pratiğimde çokta gerçekleştiremediğim bir durumla karşı karşıya kaldım, istemekle gerçekleştirmek arasındaki farkı gördüm, yaşamımda soyut kavramların çokça dolaştığını fakat bu kavramların beni artık mutlu kılmadığını ve bir bakıma kendimden uzaklaştırdığını anladım. Yaşadığım hayatta geldiğim nokta ile düşlediğim nokta arasında epey bir fark vardır,yani aslında henüz çocuk yaştayken anlamını dahi bilmediğimiz çok ağır kavramların yükü altında büyüdük, kendimizi öyle motive ettik ki sanki herşey bugün veya ergeç yarın gerçekleşecekti, gerçekleşmesini istediğimiz hayatta da sanki zorluklarla karşılaşmayacaktık vs vs..Tabi bunların çok uzağında kaldığımız günler yaşamımıza tekabül edince ister istemez büyük hayal kırıklıkları ve derin boşluklar  yaşadık yaşıyoruz.

Neden düşündüklerim ve yaşadıklarım aynı oranda gerçekleşmiyor! Bunun gerçekleşmesi  ya mümkün değil yada gerçekleşmesini istediğimiz hedefler uğruna yeterince çaba vermiyoruz diye düşünüyorum çünkü  günümüz koşullarında bizleri yönlendiren ve farkına varmasakta farklılaştıran o kadar çok şey varki etrafımızda başını hangi yöne çevirmeye kalkışsan orada seni etkileyen ve yönlendiren herhangi bir etmenle karşılaşıyorsun, yani rahat değilsin, özgür olamıyorsun, etrafındaki herşey sana bir şekilde dokunuyor ve etkiliyor bir parça bağımlı kılıyor.

Bir çoğumuz  da yaşadığımız bu hayatta geçmişi merak ederiz, geleceğe dair çok şey bilmeyiz veya çokta oralı olmayız bunun bir nedenide geleceğe dair olan herşeyin gizemli ve sırlarla dolu olmasıdır yani bilinmemesidir biliniyor gibi görünsede söylensede (bilimsel vs.)öyle olmuyor dolayısıyla olabilecekleri tahmin edersin fakat  gelecekte senin istemin dışında da olsa olabileceklere bir şekilde katlanmak  ve  olanlarla beraber yaşamak zorunda kalırsın, bundan-daha önceden bilemediğin için de- kaçış yolun olmayacak, yani rüzgarda kaçamazsın mutlaka biryerlerine dokunur bundan olumlu veya olumsuz o günkü koşullara göre az veya çok etkileneceksin şayet karşılaşabileceğin zorluklara karşı fikri ve fiziki olarak kendini hazırlamışsan hayal kırıklığı yaşamaz bunlarla başedebilirsin aksi durumda işler zora girer.

Toplumumuzun bize verdikleri açısından zengin ve şanslı olduğumuzu düşünürüz veya varsayarız,zengin bir kültür,mükemmel bir doğa,zengin bir tarih, örf, adet, gelenek vs. vs. Oysa yaşadığım şu hayatta gördümkü hiçte öyle değil, toplumdan bize en çokhırs,kapris,nefret,kıskançlık ve mal mülk sevdası kalmış. Evet bunlarla donatılmış bir toplumun bireyleriyiz, çok rahat kavga edebilen,biribirimize kırıcı davranışlarda bulunabilen,çelişkileri ön plana çıkaran, hakaret eden, yaptığımız çalışmaların güzelliklerini birkenara bırakıp farklı anlam ve yönlendirmelere çekebilen bir yapıyla toplumumuz bizleri donatmış. Bütün bunları yapmaktan başka bir işe vakit bulamıyoruz. Çalışırsın çabalarsın  binbir zorlukla kollektif başarı sağlayan bir iş yaparsın sonuçta birlikte bu başarıyı kutlamak ve kenetlenmek varken bizler yukarıdaki nedenlerden dolayı bunu başaramıyor bir şekilde biribirimize  kırılıyoruz.  Son dönemlerde şahsıma yönelik gönderilen e.postalardan biri  benim dışımda farklı adreslerede bilinçli bir tarzda gönderilmiş burada yıllardır gönüllü olarak yürttüğüm çalışmaları küçümseyen, yazılarımı alaya alan şahsıma yönelik hakeret içeren ve sanki benim çok sevdiğim köylülerimle bir sorunum varmış gibi lanse eden beni köylülerime karşı karalayan bir bozuk zihniyet...Aslında bu zihniyetinde  toplumumuzun bir parçası olduğu gerçeğini görmek gerekiyor. Bugüne kadar niçin örgütlü bir kuruma dönüşemediğimizin nedenleri yukarıda saydığım kaprislerden kaynaklandığı ve bunlarında toplum olarak eskiye dayalı bir alışkanlık olduğunu düşünüyorum. Bunlardan kurtulmak kişinin kendi kültürünü  geliştirmesi bol bol okuması ve bakış açısını birazda olsa evrensel değerlerin seviyesine çıkarması gerekir ancak bu şekilde yapılan çalışmaların anlam ve önemi kavranabilir yukarıda  yazdığım yanlışlıklardan kurtarılabilinir.Toplumsal işlerliğin anlamlı olabilmesi için toplumu var eden ahenglerin sağlanması ve korunması gereklidir. Bugünkü siyasi ve toplumsal manzarayı Konfüçyanizm'in pentatonizmi açısından okuyup analiz etmeye ve anlamaya kalkarsak, durum hayli vahim demektir.Kişilerin kendi adalet duygularını yitirmemesi gerekiyor. Adalet duygusundan yoksun bir bireyin toplumsal ahengi herzaman bozacağı aşıkardır.

Bu tip insana dünyayı verseniz ve al bu dünya senindir tepe taklak kullan tapusunu sana verdik deseniz o kişi veya insan mutlu olabilecek ve bununla yetinebilecek mi dersiniz!! Düşünüyorumda olmayacağı kanaatindeyim çünkü bu tiplerin kafasında doğruyu tartışmak doğruyu kavramak var olan olanaklar ölçüsünde yaşamayı öğrenmek çok zordur, başkalarının eylemlerinden yola çıkarak teori üreten ve bir sonuca varmaya çalışan bu tipler toplumsal birliğe zarar verip sağlanan ahengi bozacak bir virus gibidirler. Varsayalım ki benim yazılarım fikirlerim birilerinin hoşuna gitmeyebilir beğenmeyebilir bunda bir tuhaflık yok zaten tümden beğensen bir tuhaflık olacaktır burada önemli olan ve doğru olan ortaya çıkıp toplumun önünde dillendirebilmen benimle veya birbaşkasıyla tartışabilmendir buna kimse engel olmaz tam tersine memnun olunur bende memnun olurdum, umarım bundan sonra gizli kapalı yolları terkeder aleni bir şekilde heryerde fikrimizi karşılıklı konuşma cesareti ve sorumluluğu içerisinde hareket ederiz.  

Yeryüzünde yaşayan canlıların zıt kavramları imgeleri  olmazsa zaten yaşamın bir anlamı ve tadı olmayacaktır. Bu kurumsal çalışmalarda böyledir.Hayatta sadece mutluluk olsaydı mutsuzluk olmasaydı o zamanda mutluluğun anlam ve değerini kimse bilmezdi. Mutluluk bir imgeden ibarettir, bu aynı zamanda fikir dünyasında ve başka alanlarda da benzerdir,farklı farklı yaklaşımlar olmazsa renkler farklı olmazsa hiçbir alanda arayışın olmazdı ve yaşadığın hayat monotonlukta öte bir hayatı aratmazdı. Malın mülkün çokluğu mutluluğun hissiyatını değiştirmez yeni aşık olan çok fakir biri ile zenginin duygularında hiçbir fark yoktur herikiside aynı ruh haliyle bu hissi tadarlar bu açıdan mutluluk belkide herşeyden önce beyinde gerçekleşen bir duygudur. Doğrulukta öyledir, eğri büğrü oturup şekillenmek yerine doğru oturup doğru konuşmaktan daha erdemli bir şey yoktur. Hani hayatları boyunca mutlu olmayı düşünen insanlar varya işte onlar neden  bu hayaline asla ulaşamayacaklardır! çünkü işin ucunda ölüm oldukça rahat olmayacaklardır, ayrıca mululuk bir imgeden ibaret olduğunda bunu tam anlamıyla yaşadımda diyemeyecekler, dedikodu ve iftiralarda öyledir.Yalandan iftira atmak ve sallamakta bir imgeden ibarettir kimsenin tutacağı yoktur çünkü sanal alem herkese bu olanağı  tanıyor.

Biraz daha çalışalım,biraz daha artıralım, bu çok azdır daha daha daha çokkk olmalı hayatımız garanti olmalı..Anladımda ama hayatımızı bu daha daha ların dayatmalarıyla ne kadar boşa harcadığımızı biliyormuyuz! Elimizde olanla yetinip daha daha kazanmalıyız gibisinden tutkularımızdan vazgeçebiliyor muyuz! Hayır bu sistem ve dayatılan koşullar bu tutkuların dahada köreltilmesine  ve çoğalmasına ortam sağlıyor, insanlar 20 yaşında işe başlarken emeklilik yılları için birikime gidiyorlar yani kafa olarak yaşlılık yıllarında mutlu olabileceklerini rahat edeceklerini tasarlayarak hayatlarının en güzel yıllarını belkide göremeyecekleri yılları düşünerek telef ediyorlar...ne kadar doğru yada  neyi nasıl yaşayacaklar bu gençler! Evet aslında asl olan kendimizi bu soyut mutluluk ve gelecek kavramından kurtarmamız gerek ve anı günü şimdiyi yaşamayı yeğlemek gerek. Galiba en doğrusuda bu .

Son olarak geçen Pazar günü benimde katıldığım bir toplantı Stutggart’ta gerçekleşti,bu toplantıda “Dersim Jenosidi”nin uluslararası mahkemelere taşınması ve dünya kamuoyuna tanıtılması için  çeşitli görüşler üzerinde duruldu ayrıca bugüne kadar bu alanda yapılan çalışmalar  hakkında bilgi verildi. Dersim sevdalı bir çok tanıdığımızın bu toplantıya katılmamalarıda toplum olarak konuştuklarımız ile yapmak istediklerimiz arasındaki farkı ortaya koyuyordu, birebir konuştuğumuz ve bu anlamda taş üstüne taş bırakmayan bu dostlarımızın tamda kendilerine ihtiyaç olduğu bu dönemlerde ortaya çıkmamaları işin ciddiyeti açısında dersimliler olarak üzücü bir vakadır. Evet Dersim jenosidi diyoruz ve çok ağır bedellerin ödendiği yılların acılarını ve halkımızın uğradığı haksız topyekün katliamın hesabının sorulması üzerine konuşuyoruz ve diyoruz ki Dersim halkı bu toprakların suyuyla havasıyla kültürüyle tarihiyle duruşuyla kutsanmıştır bunun hesabının sorulması bu halkın mağduriyetinin giderilmesi ve bir dahada bu türden jenosidlerin yaşanmasının önüne geçilmesi açısından bu davaya sahip çıklımalıdır. Çıkılmasıda bir insani vazife yani insan olmanın onurudur.Uluslararası mahkemelere taşınması için yapılacak bu çalışmalara tüm duyarlı Dersim halkının şimdiden kendilerini hazırlaması gerekir,çevre veya yakınlarında  canlı tanıkların belirlenmesi bu davayı üstlenen   avukatalara belge dökümn vb malzemelerin kolaylıkların sağlanması gerekiyor. Burada değerli köylüleriminde  çalışmalara aktif olarak katkı sunmalarını beklediğimi belirtmek isterken toplumsal ahengimizin her türlü provakatif saldırı ve kişiliklere karşı daha güçlü bir vizyonla koruyacağımızı sahipleneceğimizi umut ediyor herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

 

Ali Haydar Gürbüz  (Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.