Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

EMEĞE SAYGI DUYALIM,DEĞER VERELİM- A.Haydar Gürbüz


Kitap dünyasındaki gelişmeleri çok yakından takip eden biri değilim, bunu yapabilmek içinde yeterince olanağımın olmadığını belirtmem gerekir.Fakat son yıllarda bölgemizde yazın dünyasının bir çok literatüründe farklı kitapların çığ gibi basıldığı ve piyasaya sürüldüğünü görmekteyiz. Bu kitapların çıktığı ana kaynak ve üzerinde durulduğu konulara bakılmaksızın kitabı yazanın adı belli bir popülater konum yakalamışsa gazete sayfalarına ve internet haber kaynaklarına flaş haber olarak ilk elden yazılır.Dediğim gibi kitabın içeriğine ve anlatmak istediğine bakmaktan ziyade kitabın kimin tarafından yazılmış olduğuna bakılıyor.

Ali Haydar Gürbüz (Arşiv)

Peki bu durumu yaratan nedir! Kısa ve net bir cevapla Endüstriyel yaklaşımdan yani ekonomik çıkarların ön plana alınmasından başka bir şey değildir, mesela yazar Orhan Pamuk veya Yaşar Kemal ise içerik falan önemli olmuyor,ama yazar Haydar Işık , Muzaffer Oruçoğlu veya Munzur Çem ise o zaman içerikle birlikte yazarın sosyal ve politik kimlikleride önem kazanıyor. Burada ileri demokrasiden bahseden bir başbakanın ülkesindeki kitap yayınevleri ve dağıtımcılarıda aslında kendi pazarlarında kültürleri yaymak yeni çıkan eser ve yazarları tanıtmak korumak,  yeni yazarların yaşadıkları zorluklara çare olma yerine kendi çıkarlarını düşünerek bir takım çevreleri kollayıp  kitapların içeriği ne kadar değerli, doğru, toplumsal gerçek konularla işlenmiş olurlarsa olsunlar yazarların politik kimliklerine,etnik yapılarına  ve şimdiki durumlarına çevre ilişkilerine bakarak hesap kitaplarını yapmaktadırlar. Gerekli ilgi ve emeklerine saygı gösterilmeyen bir kenarda yitik bırakılmaya çalışılan bu yazarların emeklerine karşıda ciddi saygısızlık yapılmış oluyor. Ayrıca sanatın gelişiminin önünüde  bu tutumları ile tıkamış oluyorlar.

Üzerinde durulması gereken bir başka konuda yazarların toplum içindeki kriterleri, bana göre yazar ne kadar tanınmış olsada toplumun genel sorunları karşısında pratik olarak mutlaka öncül rol oynamalı gerekli çalışmalara katılmalıdır. Bu çalışmalara katılan sanatçı veya yazarların ister istemez kimlikleride netlik kazanmış olacak fakat bir sanatçı veya yazar kendi toplumunun sorunlarından “evrensel olma” gibi  ,ki kendileri açısından gerçekçi görmediğim, bir sloganı tercih ederek  kaçması veya kimliğini gizlemesi ne kadar doğru olacak ki!.. Yazarlar kendi toplumunun değerleri üzerinde yapıtlar vermektedirler öyleyse mensubu oldukları toplumların sorunlarına,politik, sosyal, siyasal,.çevresel,kültürel vb. bilakis sahip çıkmaları onların yarattığı örgütlenmeler içerisinde de yerlerini çekinmeden almaları gerekir,ancak o zaman yazarların samimiyetlerinden bahsedebiliriz. Ülkemizde büyük diyebileceğimiz sosyal siyasal ve kültürel sorunlar vardır, bunlar gözden kaçınmayacağı kulakların tıkanamayacağı kadar büyük ve önemli sorunlardır.Bu toplumu düşünen bu toplumla yaşayan var olan beyinlerin aydınların bu sorunlara çözümler üretmesi gerekmez mi!! Toplum bunlarda elbetteki öncü girişimler bekler umut eder.

Yazarlar kendilerini sürekli gündemde tutabilmek için belli bir hiyerarşinin savunucuları olmak zorunda kalmamalılar,kendi toplumunun sorunlarıyla ilgilenme ile herhangi bir siyasi yapının içerisinde yer alma farklı iki yaklaşımdır. Siyasal bir yapının belki güçlü medyasını kullanarak gündemde kalma gibi bir avantaja sahip olabilir yazar ama bu şekliylede bağımsız yazar olmanın ötesinde tamamen bağımlılığı kabul etmiş olacak. Yazar ister istemez bulunduğu her alanda bu yapının düşüncesini doğru bulmasada  savunmak zorunda kalacaktır. Bu siyasi yapı sona erdiğinde  yazar da onunla birlikte tükenmiş oluyor,yani yazarlığını yitirmiş oluyor bu nedenle yazarlık geniş bir perspektif isterken ilişkilerde sınır kavramını unutur fakat öncelikli çıkış noktalarına görede sürekli ve düzeyli bir çalışmayla uyumlu bir pratik izlemeli. Pratik temelleri olmayan çalışmaların herhangi bir işlevinden hasetmek mümkün mü!

Yazarları tanımlayan kriterlerin en başında ulus bilinci gelmektedir,kendi uluslarını tanımayan halkının sorunlarından uzak duran yazarlar aydın sıfatıyla tanımlanmaktan öte “fantazi yazar” olarak tanımlansa daha doğru olacaktır,yani yazarlıkları birer hobi olarak değerlendirilmelidir. Kendi ulusal değerlerinden uzaklaşan yazar veya aydınlar nihayetinde farklılaşacak veya soysuzlaşacaktır bunun sonucu olarakta bu değerleri ya gericilikle yada artık “anlamını yitirmiş  düşünceler” olarak açıklayacaklardır.Halbu ki Yazarlar bir  ulusun toprağı gibi sürekli üreten ve üretimin önünü açan, havasını veren rengini veren önemli vazgeçilmez unsurlardır.

Yazarlar çevrelerini sarmalayan gerici düşünce ve atılımlardan toplumu kurtarmak için yazmalı ve mücadele etmeliler,toplumun önünü açacak ufkunu genişletecek yeni düşünce ve önermeler getirmelidir,karanlık noktaların aydınlanması çabası içerisinde olmalılar.Herşeyin metalaştığı günümüzde yazarlar mal mülk hastalığına yakalanmadan kendi ürünlerini halkıyla buluşturmalı büyük basın tekellerinden kurtulmalılar,kendi ürünlerini bu emek hırsızlarının yarattığı pazarlara sunmamalılar. Bilimden akıldan ve gerçek verilerden yana olmayan düşünceleri -tezleri topluma kabul ettirmemeliler veya kendileride bunu redetmeliler. Aynı şey  tüm sanat çevreleri içinde geçerlidir,kopyalama,tekrarlama vb yapıtlardan ziyade kendi yaratıcılıklarını kullanmaları ve yeni eserlerle ortaya çıkmaları daha doğru olacaktır. Bu çalışmalar elbetteki toplum tarafından hemen olmasada sonra kabul görecek gereken değer verilecektir. Bu anlamda emek ürünle eşdeğerdir,ne üretirsen kimler için üretirsen ve bu ürüne ne işlersen ona verilecek değerde o kadar olacaktır.

 

Yazarların önünü tıkayan bir başka etmende yayın evlerinin yayın stratejisidir. Herşeyin ücrete  dönüştürüldüğü günümüzde Yayın evleri yapıt kimden gelirse gelsin okumadan incelemeden gerekli düzenlemeleri yapmadan yapıtın sahibinden bir miktar para karşılığı kitabını piyasaya sürer,bu kitapların sayısı genellikle toplam 1000 adeti geçmeyecek kadardır.Buda kitapların  çoğunlukla  yazar ve çevresi tarafından elden satılması demektir,yani çıkarılan ve belkide aylarca yıllarca yazarı tarafından büyük emekler verilerek oluşturulan bu yapıtlar toplumun bütün katmanlarına ulaştırılma yerine sadece dar bir çevreyle sınırlı kalmaktadır.O zaman kitap çıkarmanın bir anlamı var mı! Kitabını oluştururken  çok çalışan ve emek veren yazar eserini piyasaya sürdükten sonra onu satmakla bu defa meşgul olacaktır,peki bu iş mi yani!  Yazara verilecek değerden bahsedebilir miyiz! Kendi yarattığı bir değeri satmaya çalışacak bir yazarın vay haline...Sonuçta dar bir çevreyle sınırlı kalınsa da kitaplar elden ele binlerce okuyucuya ulaşabilir hertürlü olanaksızlığa karşın bu da bir olanak olarak düşünülebilir  fakat bu kitabı almak isteyipte alamayanlar ne yapacak! İşte burada yayın evlerinin kitabı çıkarırken her tarafa yayma politikalarının olmayışından kaynaklanmaktadır. Sadece yazardan parasını alıp belli bir meblağ basan yayınevi aslında burada da emeğe karşı büyük bir haksızlık yapmış oluyor. Bu strateji yüzünden belkide değerli bir çok yapıt okuyucuya ulaşmadan raflarda eskimiş veya hiç piyasaya sürülmemiştir.

Yazılan her yeni makale  şiir, hikaye,masal,roman kısacası toplumu işleyen irdeleyen her çalışma önemlidir ve desteklenmelidir, yazarın iradesi kırılmamalıdır, halkından yana hertürlü zorluğa ve olanaksızlığa rahmen düşmana inat yazan kalemlere daha çok destek verilmeli ve emeğe saygı duyulmalıdır.

Ali Haydar Gürbüz                                           (14.12.2010)

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Diğer Makaleler...