Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Sosyal Bütünleşmede Kültürler

Marx’ın mülkiyetin eşitsiz dağılımından doğan sınıf çatismasi kuramını bilirsiniz,bu kurama göre her toplum her yerde ve her an çeliski ve çatismaya açıktır.Toplumsal değişme süreklidir.Toplumu oluşturan her öge onun çözülmesine ve tekrar bütünleşmesine katkıda bulunur.Her toplum onu oluşturan bireylerden bazılarının diğerleri üzerindeki zorlamasına dayanır.Her toplum zorlamaya dayalı bir bütünlük gösterir.Bu nedenle çatisma doğal olduğu kadar kaçınılmazdır.

Toplumumuz farklılaşiyor mu, yoksa içsel dinamik değerleri yitirilerek bir çatismanin eşiğine mi giriliyor?


Sermayenin tekabül ettiği alanları paylaşmada yaratılan çatismalarin toplumsal bütünleşmede büyük bir olumsuzluk yarattığı açıktır,bu olumsuzluk aynı zamanda sürdürülmek istenen gelenek ve kültür ögelerinin tahribatına da neden olabiliyor.1990’lı yılların başinda Almanya’ya gelirken burada karşilaştığımız toplumumuzun elemanlarıyla güle-eğlene sohbetler döşerken o zaman insanımız henüz ülkenin sıcaklığını ve sahip oldukları kültürlerin taze izlerini taşiyorlardı,buda sıcak ve canlı bir ilişki ağı kurmamızı sağlıyordu.Zaman içerisinde pasaport sorunlarını çözen ve iş piyasasına açılan toplumumuz insanı kendilerine ait iş mekanları kurarak bu ilk dönem ve sonrası sohbetlerden uzaklaşir oldular,yerini düğün-merasim gibi biraz zorunlu birazda çikar kokan ziyaretlere bıraktılar.Bunların yakın tarihlerde geleneklerden kopacağı endişesini de taşimıyor değiliz.Burada anlaşilması gereken,toplumumuzda sosyal-kültürel alanda bir bütünleşme olmadığında bu dağılma daha da büyüyerek yabancılaşma ve kendiliğinde kaybolma noktasına kadar ilerleyecektir.

Sosyal-Politik ilişkilerin azlığı ve hatta politik inançsızlığın toplumumuzun büyük bir kesitinde yok olması veya hiç olmaması,inançsızlaşması işin ahlaki boyutunun da çürümesine daha kolaylık sağladığı yaşadığımız yer yer örneklerde de görülmektedir.


Farklılaşma ve bütünleşme birlikte düşünüldüğünde, topluluktan topluma yönelimler farklılaşma ile birlikte bütünleşmede artar.Buradaki bütünleşmeyi farklılaşmanın zorunlu bir sonucu olarak düşündüğümüzde bu bütünleşmeyi yaratan kültürel ögelerin varlığını ve bu varlıkların temsilini yapan kurumların önemini vurgulamakta yarar vardır.Kültürün, tarihsel bir boyut içerisinde geliştiğini,birden bire var olmadığını,sürekliliğini toplumsal yaşamın ürünü olarak kabul ettirdiğini, yaşamın her evresinde ögrenilir olduğunu, ortak değerleri ve davranışları geliştirdiğini evrensel boyutta da yaşamı işlevsel kıldığını bu nedenlerle kültürün toplumumuzun bütünselliği için ne kadar paha biçilmez ve vazgeçilmez bir değer olduğu bilinmelidir.

 

Toplumlar olası veya zorunlu göçler halinde genellikle kendi gelenek ve göreneklerini de gittikleri yerlere beraberinde götürür ve yaşatırlar böylece uzun yıllar bu yaşamsal değerlerini korumasını bilmişler,her yörenin yabancı toplulukları bulundukları alanda kültürlerini ve dillerini unutmamaları ve yeni doğan nesillere ögretmeleri de ancak bulundukları yerlerdeki kurumlarla mümkün kılmışlardır,bir çikar uğruna kültür mirası olan bir doğanın tahrip edilmesine elbetteki gönüller razı olamaz, mesela barajların yapımı bu anlamda hem doğanın hem de doğayla birlikte binlerce yıl yaşayan uygarlıkların gömülmesine neden olacaktır yok olan bir uygarlık veya yerleşim alanı o bölge toplumunun da zaman dilimi içerisinde yok olması dağılması anlamı taşiyacaktır.Munzur Vadisi ve Hasankeyf bunun en iyi örnegini teşkil ediyor.Şunu asla unutmayalım bir zamanlar Keban barajı yapılmadan önce Kohpinik diye bir köy vardı bir topluluk vardı, şimdi o köy tarihe karıştı sadece VARDI demekle yetiniyoruz.Uzun yıllar sonra bu durumu yaşamamak adına kültürlerimize ve doğamıza sahip çikalim,daha ne diyelim….