Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Bizden söylemesi -ERDAL DOĞAN

Her şey bundan yaklaşık 2.5 yıl önce başladı. Sanki her şey bir sırmış, birdenbire ortaya çıkıvermişcesineydi. Öyle ki sanki "dudak uçuklatan bu gerçekler" ilk kez şaşkın cümleler, mimiklerle Türkiye kamuoyuna takdim edildi. Takdim veya tanıştırılan ise Kürt siyasetini yakından izleyen resmi ve sivil her kesimin yıllardır bildiği KCK adlı yapılanmanın zaptu rapt altına alınması "müjdesinden" başkası değildi. Herkesin bildiği bu "sırrı" tanıştırıp takdim edenler eleştiri, kınama ve sorgulamayı çok hafif bulmuş olmalılar ki bu sırın öznesinde yer alan binlerce kişiyi, yaşam hakkı ihlalinden sonra en ağır hak ihlali olan -ruh ve bedeni işgali amaçlayan- hukuki linçle tutuklayarak zindanlara atmış ve onları birer savaş rehinesine dönüştürmüşlerdi.

 

Yalnızca Kürt oldukları ve aynı zamanda her an asker, polis öldürebilecek veya oraya buraya bomba yerleştirip, patlatacak potansiyel suçlular olarak görüldükleri için daha ilk soruşturma aşamasında binlerce Kürt için hüküm verilmiş ve ceza infazına geçilivermişti. "Suçluların" o güne kadar şiddetle hiçbir teşviki mesaisi olmayışı ne Türk yönetimini ne de ırkçılıkla kavrulmuş yargıyı ilgilendirmiştir. Bu misyonla önce Kürt halkının seçilmiş belediye başkanlarını, milletvekillerini, parti temsilcilerini ve yöneticilerini, sonra halkların haber alma hakkını yerine getiren gazetecilerini ve daha sonra da halkın savunma görevini üstlenen avukatlarını rehin alıp yok etme sürecine sokuldu. Yani iyi Kürt olmayı ret ederek AK Parti ya da devletin iyi Kürdü olmayı ret etmiş tüm Kürtlerin yaşamlarını karartmak için adeta ant içilmiş, siyasi ve ırkçı bir linç kampanyası sürdürülmüştür. Ant yerine getirilmiş, binlerce Kürt ile onların halk olmaktan kaynaklanan ülküsüne siyaseten ve hukuken destek vermiş onlarca Türk aylarca F tipi hücrelerde çürütülmeye ve yıldırılmaya çalışılmıştır. Halen de çalışılmaktadır.

 

İnsanlık tarihi boyunca halklar üzerinde denenen zalimliğin hep tersi sonuçlar verdiğini yüzlerce vaka örneği ile tescil iken buna rağmen iktidarın aynı inadı sürdürerek KCK-PKK soruşturmaları üzerinden Kürtlere uygulaması acizlik midir yoksa gözü kara zalimlikl midir ? Halbuki siyasi ve hukuki zalimlik amaçladığının tersine binlerce Kürdü daha da politize etmiş ve dünyada insan olmanın temel düsturunun haklı talepleri ile artık idaresinde Türk ideolojisinden hiçbir kırıntı olmayan bir geleceğin nasıl örüleceğinin hedefine kilitlemiştir. Nasıl kilitlemesin ki? Türkiyeleşme hedefi ile politikasını yürütmeye çabalayan BDP'ye her türlü olanak ve kolaylığı sunmak yerine uzun yıllardır onları mecliste muhatap kabul etmeyip, parti teşkilatlarında siyaset okulunu fazla görmüş ve milletvekillerini sokak ortasında polis saldırısına hedef yapan bu faşizan akıl binlerce Kürdü hapishanelerde bağımsız bir Kürdistan ülküsü ve ülkesi için siyaset üretir duruma sokmuştur.

 

Hükümetin ayrımcı ve ayrılıkçı politikaları ile binlerce Kürt hapishanelerde daha fazla yakını da hapishane dışındaki hapishanede perişan ve mağdur edilerek Kürt siyasi kimlikleri perçinlettirilmiş, öfkelendirilmiştir. Ak parti hükümetinin ayrılıkçı politikaları ile bu siyasi kimlik perçinletme payandası yeni değildir, çok öncesinden polisler aracılığıyla sokaklarda uygulattığı şiddet malumdur. Özellikle son 8 yıldır sokaklardaki Kürt gençlerinin gündemlerinde artık Türklerle nasıl birlikte yaşanılır kaygı ve sorusu yoktur mesela? Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca en çok seçim ve halk yoklaması anketi gerçekleştiren bir partinin bunu gözlemlememiş, duymamış, analiz etmemiş ya da düşünmemiş olması için ya kör, sağır ya da başka bir şey olması lazım.

 

Herkesin yine malumudur çok uzun bir süredir Türkiye'de başbakanın dediği gibi Türkiye'nin bir Kürt meselesi yoktur. Türkiye'nin çok ciddi bir Türk meselesi vardır. Aynen Alevi /Kızılbaşları kabullenmeyen, haklarını hukuksal olarak düzenlememekte direnen Sunni İslam hükümet sorunun varlığı gibi.

 

Ayrıca bir de idrak sorunu vardır. Kürt ve Alevi/Kızılbaş meselesini aynen Ermeni meselesi gibi yıllarca saklayıp, inkar ederek ve bu meseleleri çuvallara, yenlere sokup, gizleyeceğini, karartacağını sanan bir yönetim ile karşı karşıyayız. Bir başka anlaşılmaz olan ise nasıl olur da halen bugünü 1930'lar dünyası sanmalarıdır. Haliyle nasıl olur da Kürtler ve

 

Alevi/Kızılbaşların birer halk olarak en temel özlük haklarının tanınmama sorunlarının bundan sonra daha şiddetli bir biçimde bir Türk ve Sunni İslam sorunu olarak tüm dünyanın gündeminde yer alacağını göremeyecek kadar iktidar körlüğü yaşamalarıdır?

 

Daha da ciddisi bu durumun dünyanın gündemine girmekle kalmayıp bu halkların hukuksal statüsünün tanınmaması ve haklarının güvenceye alınmamasının bir şiddet ve asimilasyon suçu olarak uluslararası ceza mahkemesi gündeminin bugün ya da yarın biricik konusu olacağının görülmemesidir.

 

Daha Türkçe telefuzla Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten hükümet üyeleri insanlığa karşı suç failleri olarak bugün veya yarın birer birer mahkeme savcılarının gündemlerini işgal edeceklerdir ama kimse onlara artık bu son 100 yıllık ırkçı, imha ve inkar politikaları ile bu ülkeyi yönetemeyeceklerini söylemiyor.

 

Belki de hükümet yetkilileri sizden ve bizden çok iyi bildiklerinden olsa gerek 2004 yılından beri Roma Statüsü ve Uluslararası Ceza Mahkemesi yargı yetkisini onaylamayarak sorumluluktan kurtulacaklarını sanmaktalar.

 

Sanmayıp da öyle bilgilendiriliyorlarsa bakın o daha kötü! O zaman benim Ak Parti hükümeti yetkililerine naçizane tavsiyem ufuksuz o uluslararası hukukçu danışmanlarından bir an önce kurtulmalarıdır.

 

Çünkü; insancıl hukuk, sürekli gelişen, büyüyen, dinamik ve dünyanın en direngen "organizmasıdır". Hükümet yetkilileri olarak 2002 yılından beri hükümet eden sizler 2023 hedefinize varmadan sanık olarak herhangi bir uluslararası ceza mahkemesinin sanık sandalyelerini işgal edebilirsiniz.

 

İşgal etmeseniz dahi uluslararası hukuk arenasında insanlık suçu ile itham edilmiş olmak bile insanın ömrü boyunca üzerinden atamayacağı, kurtulamayacağı ve peşi sıra onu takip edecek iğrenç bir lekedir. İnsanlık suçunu ve faillerini gizlememeyi bir ahlak sorunu olarak gören bizden tekrar söylemesi, gerisi size ve sizleri yanıltanlara kalmış !