Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersim’in yarasını nasıl sarmalı? -Doç. Dr. BEKİR BERAT ÖZİPEK

Bizler, Dersim’de 30’lu yıllar boyunca yaşanan katliamlara engel olamadık. Dünü artık değiştiremeyiz. Ama bugünü ve yarını kurtarabiliriz. Bu sadece Dersimliler’in sorunu değil. Bu hepimizin sağlık sorunu; iyileşme sorunu ve bu yönüyle siyasi olmaktan önce ahlaki bir önemi var.

 

Doç. Dr. BEKİR BERAT ÖZİPEK

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi

Türkiye tarihi bir dönemeçten geçiyor. İlk kez geçmişin kalın ve ağır örtüsünün üstümüzden sıyrıldığını hissediyoruz. İlk kez bu kadar çok ve hızlı bir biçimde bozuluyor ezberlerimiz. Tarih bizim ülkede daha hızlı akıyor artık.

Bir yönüyle güzel bir duygu bu. Hiç ummadığımız bir anda, unutulduğunu sandığımız bir anda geçmiş aniden ardımızdan yetişip bizi yakalıyor. Tıpkı bir Edith Piaf şarkısındaki gibi, bize “hatırla!” diyor. 

Diğer yönüyle, aslında hiç kolay değil bu. Yüzleşmek acı veriyor. Ama bizi iyileştiriyor da. Acılı geçmişin kurbanları, ondan habersiz olanlar ve o suçu işleyenlerin manevi ve siyasi mirasçıları için, herkes için iyileştirici oluyor. Tıpkı Ermeni meselesinde olduğu gibi. Kürt meselesinde olduğu gibi, Dersim meselesinde olduğu gibi.

Ben Doğu Anadolu’da, Dersim’deki Munzur Dağlarının öteki yakasındaki küçük bir kasabada, Eğin’de Türk ve Sünni bir ailede dünyaya geldim. Dersim ile ilgili bildiklerim, okulda bize bunun bir isyan olduğunu anlatan İnkılap Tarihi derslerindeki resmi bilgilerle sınırlıydı. Ama bu bilgiler, aile büyüklerimizin anlattıklarıyla örtüşmüyor, tatmin etmiyordu.

Aslında hepimiz Dersim’de çok kötü şeyler olduğunu biliyorduk. Dersimliler bundan söz etmeseler bile, onlardaki kırgınlığın ve gücenikliğin derinliğini kestirebiliyorduk. Dersim’de yaşananların bir isyan olmadığını belki birileri çok önceden beri biliyordu; ama biz çok sonra anladık. Türkiye toplumu ise bu son yıllarda bir siyasi polemiğin ardından gelen ani bir özürle öğrendi bunu.

Dersim’de bir isyan yoktu; empoze edilmiş bir çatışma vardı. Sonra anılar gün yüzüne çıkmaya başladı. Anladık ki, yaşananlar bir isyan ve bastırma değil katliamdı. Boyutlarına ve yapılış biçimine bakıldığında soykırım tanımına dahi sokulabilecek bir trajedi.

Türkiye toplumu bu yüzleşmeyi hiç ummadığı bir anda yaşadı. İslami arka plandan gelen AK Parti’nin lideri ve Başbakan Erdoğan, Dersim’den dolayı devlet adına özür diledi. Dersimliler zaten biliyordu; ama onun özrüyle birlikte, Sünni ve Türk arka plandan gelen milyonlarca insan, “tarihte ne oldu?” sorusunun cevaplarından birini daha buldu. Zaten iğreti duran resmi doğrulardan biri daha böyle çöktü. Dersim’deki katliam ile Atatürk arasına mesafe koymaya çalışan Kemalistler için çok zor bir durumdu bu. Ya Dersim’deki insanlık dışılığı meşru görecekler, ya da resmi ideolojiyle ilgili ezberlerini bozacaklardı. Kimi ilkini tercih etti, kimi ikincisini. Ama Dersim yüzleşmesi sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Görünen o ki, bundan sonra da olmayacak.

Yüzleşmesi normalleşme göstergesi

Dersim’deki bu yüzleşme, aslında Türkiye’nin son on yılına damgasını vuran demokratikleşme sürecinin bir ürünü olarak görülebilir.

Türkiye’de ciddi bir sosyolojik ve siyasi değişim yaşanıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca biz, Kürt sorunu konusunda en önemli adımların atıldığı dönemdeyiz. Yaşanan bütün acılara Uludere’ye rağmen bu böyle. Ve sevelim veya sevmeyelim, bu sürecin başlıca siyasi aktörü ise Erdoğan’ın AK Parti’si. Üstelik de kendisini daha geri bir noktadan sürekli eleştiren CHP ve MHP eksenine rağmen. Hiç kuşkusuz tek başına iktidarın başarısı değil bu. Her kesimden demokratların, liberallerin, azınlıkların desteğiyle sağlanan demokratikleşme, esas olarak aşağıdan gelen bir hareketi ifade ediyor. Ama ben bu ülkede devletin niteliğini anladığını düşünen bir siyaset bilimci olarak şu konuda uyarıyı bir borç biliyorum ki, bu süreç geriye dönüşsüz değil. Henüz normalleşmenin başlarındayız. Tarihte ne olduğunu anlamamız, Anadolu’nun küskün ve kırgın çocukları olarak barışmamız ve beraberce iyileşmemiz için bu sürecin devam etmesi gerek. 

Her şeyden önce Türkiye toplumu, bütün siyasi partilerden hızlı değişiyor ve onu değişime adapte olmaya zorluyor. CHP bile, kendisini bir Kürt raporu hazırlamaya zorluyor. Hala anadilde eğitimin hak olduğunu idrak edebilmiş değil, ama yolu kapatmaması bile onun için başarı sayılabilir.

İkincisi, Hükümetin Kürt açılımı ve Alevi açılımı önemliydi ve hala önemli. Özellikle Dersim yüzleşmesinin tamamına ermesi ve sorunun çözümü, her iki açılımın da gerçekleşmesiyle yakından ilgili; Dersimliler Zaza-Kürt ve Alevi kimliğini birlikte taşıdıkları için. Bugün için Hükümet Alevi açılımında sadece devletten gelen telkinlerden değil, kendi Sünni sınırlarına geldiği için anlamlı bir adım atamamıştır. Ama teselli edici olan, bu sınırın sürekli değişiyor olmasıdır. Bu anlamda o, kendisini en hızlı değiştiren siyasi aktörü ifade etmektedir.

Üçüncüsü, sivil alanda her kesimden demokratların ilk kez özgürlük, adalet ve barış gibi ilkeler üzerinden bir araya gelmesi ve birlikte çalışması gibi yeni bir durum var. Çok yeni ve umut verici bir durum bu.

Kürt ve Alevi sorunu çerçevesinde vereceğim örnek ise, benim de çalışmalarına destek vermekten mutluluk duyduğum “Yüzleşme Derneği”nin faaliyetleri. Dersimli yazar Cafer Solgun’un öncülük ettiği dernek, geçen ay bir “Sivil Alevi Çalıştayı” düzenledi. Bu etkinlikte Hükümetin düzenlediği Alevi çalıştaylarını mercek altına aldık ve onun doğru, yanlış ve eksik bulduğumuz noktalarını içeren bir raporu birlikte hazırladık. Dördüncüsü, söylem üstünlüğü bugün artık demokratlardadır. Bunun anlamı şudur: Bugün Alevi sorunu ve Kürt sorunu konusunda kulağa yabancı gelen fikirler, yarının egemen fikirleri olacaktır.

Genel olarak demokratikleşme ve özgürleşme ve bu kapsamda Dersim sorununun çözümü açısından atılması gereken genel ve kapsamlı adımlar şöyle sıralanabilir: Kürt ve Alevi açılımları devam ettirilmeli ve tamamlanmalıdır. Yüzleşme konusundaki çabalar desteklenmelidir. Kürt sorununda anadilde eğitim hakkının iadesi ve anayasal vatandaşlık gibi adımlar hızla atılmalıdır. Devletin dinler ve inançlar karşısında tarafsızlığı garanti altına alınmalıdır. Diyanet tasfiye edilmeli, din sivil topluma bırakılmalıdır. Herkes imamını, papazını, hahamını, dedesini kendisi seçmeli, ibadethanesini ve eğitimini kendi finanse etmelidir. “Devrim Yasaları” adı altında inanç alanını baskı alanına dönüştüren mevzuat kaldırılmalı, tekke, türbe ve zaviyeler legalleştirilmelidir. Bu kapsamda Cemevlerine hukuki statü verilmelidir. Bunun için söz konusu mevzuatın tasfiyesini de beklemeye gerek yoktur. Devlet ibadethaneyi tanımlamamalı, içinde ibadet edilen her yeri, cami, kilise ve havra gibi isim vermeden ‘ibadethane’ kabul etmelidir. Zorunlu din dersi kaldırılmalı, aynı anda topluma din eğitimi yasağına da son verilmeli, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin gerekleri dilde ve dinde uygulanmalıdır.

Dersim’in yarasını nasıl sarmalı?

Ama Dersim için bütün bunları beklemeden, kısa vadede atılabilecek adımlar ve bunlar için birlikte uğraşmalıyız. Bu anlamda, Dersim konusunda çözüm açısından önemli spesifik adımlar ise şöyle sıralanabilir: Dersim katliamıyla ilgili bütün bilgi ve belgeler ‘tasnif’ edilmeksizin araştırmacılara açılmalıdır. Özrün gerektirdiği telafi edici mekanizmalar tespit edilmeli (katledilen tarihi şahsiyetlerin iade-i itibarı, mezar yerlerinin tespiti...) ve hayata geçirilmelidir. Kırmançki/Zazaki ve Kurmanci eğitimi gündeme alınmalıdır. Dersim’de yapılacak barajların oradaki doğa ve inanç açısından ortaya çıkaracağı zarara ilişkin eleştiriler göz önüne alınmalı ve bunu konuda atılacak adımlarda Dersim halkının rızası alınmalıdır. Dersim adı iade edilmeli, bu şehrin, kanlı bir operasyon ismiyle anılmasına son verilmelidir. Aynı şekilde katliamda sorumlu siyasetçi ve askerlerin isimlerinin verildiği okul, cadde ve parkların isimleri halkın talebi doğrultusunda değiştirilmelidir (“Alpdoğan İlköğretim Okulu” gibi). Kamu binaları ırkçı ve şoven sözlerden arındırılmalıdır (Ovacık’ta karakol girişinde “Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır” yazdığı bildiriliyor.) Dersim ve çevresindeki Kürtçe ve Ermenice orijinal yer isimleri iade edilmeli veya yöre halkının referandumuna sunulmalıdır. Dersim ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu önemli ve değerlidir; ama bu komisyonun tazminatla olayı kapatmak için kullanılmak istendiğine ilişkin eleştiriler ciddiye alınmalı ve böyle bir tehlike varsa bunun yolu kapatılmalıdır. Bizler, Dersim’de 30’lu yıllar boyunca yaşanan katliamlara engel olamadık. O gün katledilen çocuklara o gün sahip çıkamadık. Dünü artık değiştiremeyiz. Ama bugünü ve yarını kurtarabiliriz. Bu sadece Dersimliler’in sorunu değil. Bu hepimizin sağlık sorunu; iyileşme sorunu ve bu yönüyle siyasi olmaktan önce ahlaki bir önemi var. Şimdi yüzleşmenin, arınmanın ve beraberce iyileşmenin zamanı...

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Bu metin, Avrupa Parlamentosu’nda, 7 Haziran 2012 tarihinde Sol Grup ve Yeşiller’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Dersim 1935-38 Konferansı”nda sunulmuştur.

kaynak--.stargazete