Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersim katliam değil soykırımdır-ERDAL ER

Dersim soykırımı yeniden kamuoyunun gündeminde. Koroya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yüksek perdeden yeniden katıldı. 
Erdoğan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na Bitlis’ten seslendi ve soykırımdan CHP’yi sorumlu tuttu. Erdoğan daha öncede benzer açıklamalar yapmış Kılıçdaroğlu’nu yürekli olmaya çağırmıştı. Kılıçdaroğlu ise ‘ben daha o zaman doğmamıştım’ diyerek şaka gibi bir yanıt vermişti Başbakan Erdoğan’a. 
Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu 18 Kasım 2011 tarihinde ise utangaç ses tonuyla Erdoğan’a karşılık verdi: ‘Yüreğin yetiyorsa sen arşivleri açıkla’
Bu sözleri söyleyenler sıradan herhangi iki isim değil. Biri her şeye ‘müktedir’ olduğunu söyleyen ülkenin Başbakanı öteki bir türlü asker mevzilerinden çıkmayan ana muhalefet partisinin genel başkanı. 
İkisi de ‘yürek’ üzerinden bir birlerini ‘er meydanına’ davet ediyor. Demek ki ikisinin de Dersim soykırımıyla yüzleşmeleri için yürekleri yetmiyor. 
Yetmiyor çünkü ikisinin de Dersim soykırımıyla yüzleşme derdi yok. Olsaydı ülkenin iki önemli isimi Dersim soykırımını siyasi rant malzemesi yapmaz, gereğini yaparlardı. 
Bir şekilde Dersim meselesi gündeme geldiğinde Recep Tayyip Erdoğan ‘katliamı CHP yaptı’ diyerek bir taşla iki kuşu vurmak istiyor. 
Erdoğan, soykırımda devleti aklıyor. İşi sıradanlaştırarak CHP’nin üzerine atıyor. İsmet İnönü’yü işaret ediyor, Mustafa Kemal Atatürk’ü soykırımın dışında tutuyor ve bunun üzerinden siyasi rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’nu ezmek istiyor. Böylece Dersimlilerin sempatisini kazanacağını düşünüyor. Oysa sorunun etrafında dolaşılacağına, doğrudan yüzleşilmesi gerkmez mi?
1. Dersim’de olan katliam değil soykırımdır. 
2. Dersim soykırımında tek parti vardı o da CHP’ydi. 
3. Devlette süreklilik ilkesi esas olduğuna göre Erdoğan’ın yapması gereken sorumluluğu CHP’ye yükleyerek işin içinden çıkmak olmamalı. Ülkenin Başbakanı olarak 1937-38 soykırımıyla yüzleşmeli. Yüzleşmemekle kalmamalı kendisi döneminde devam eden 38’lere son vermeli. 
Her defasında tarihten, tarih bilincinden söz eden Erdoğan soykırımlarla ilgili dünyanın yüzleşmek için izlediği yolu biliyor olmalı. Kişi olarak Willy Brandt’ın Yahudi Soykırımında sorumluluğu yoktu ancak Brandt Almanya’da Başbakanlık koltuğuna oturduğunda soykırım beni ilgilendirmez, Hitlerin partisi yaptı demedi. 
Dolayısıyla Almanya’nın efsanevi Başbakanı Willy Brandt, 7 Aralık 1970’de Başbakan olarak Polanya’nın başkenti Varşova’yı gitti. Brandt, 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerin katlettiği Polonyalı Yahudiler anısına yapılmış olan anıtın önünde diz çökerek özür diledi. Bu davranış Dünya kamuoyunda büyük yankı ve saygınlık uyandırdı. 
Brandt, daha sonra ‘bütün Nazi cinayetleri, toplama kampları, işkenceler, kötülükler ve insanlık dışı davranışlar için insanlıktan özür diledim’ diyecekti. 
Brandt, Polonya’da diz çöktüğünde soykırımın 25. Yılı geride kalmıştı. Willy Brandt’ın bu davranışıyla dünya yeni bir döneme girdi.
Hem Avrupa hem de insanlık tarihine Brandt’ın Polonya‘ da diz çökmesi oldukça büyük kazanımlar sağladı. Brandt bu hareketiyle, Dünya barışına yaptığı katkısı nedeniyle, 1971 yılında, Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. 
Bazı Almanların gururunu inciten dünün tartışmalı adımı ‘diz çöküş’, bugünün demokrasi ve insan haklarının sembolü oldu. 
Willy Brandnt’ın açtığı yolda 1990’lı yıllardan sonra ABD, Japonya, Belçika, Kanada, Avustralya, Danimarka, Hollanda, Güney Afrika, Vatikan, İtalya, Almanya, Fransa gibi ülkeler geçmişleriyle yüzleşti. Sebep oldukları soykırımlar, katliamlar ve asimilasyonlardan dolayı özür dileyip, mağdurlara tazminat ödemeyi kabul ettiler. 
Geçiş unutulsa da, unutturulmaya çalışılsa da, iş dönüp dolaşıp toplumsal hafıza, hatırlama ve yüzleşmeye geliyor, bellekte böyle bir şey. Ne yaparsanız yapın, nereye kaçarsanız kaçın gelip sizi buluyor.
Dersim Soykırımı’nın üzeriden 74 yıl geçti. Geçmişte yaşananlar ve bugün olanlar için geçmişle yüzleşmek çağdaş dünyanın başvurduğu ve etki gücü olan bir yöntemdir. Demokrat, çoğulcu ve çok kültürlü bir hukuk düzeni, diyalog, hoşgörü, güven geliştirmek ve insan hakları ihlaliyle yüzleşmek gerekiyor. Meseleye ilişkin genel kabul ölçüleri var. Elbette geçmişte yaşananlar toplumu etkisi altına alıyor ve gelecekte de baskı altında tutuyor. Özelikle mağdurların ve tabii ki tüm insanlığın geleceğine ipotek koyan bu durumdan kurtulmak ve sağlıklı bir gelecek inşa etmenin bir yolu var, o da geçmişle yüzleşmek. Ne var ki Türkiye geçmişle yüzleşme, toplumsal-kolektif hafıza gibi meselelerin etrafında dolanıyor. Buna hazır olduğunu söylemek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Türkiye geçmişle yüzleşmekten çok, geçmiş Türkiye’yle uğraşmaya devam edecek. Zira Türkiye kendi tarihinde yaşanmasına neden olduğu gerçeğinden kaçması, onun günahlarının affını getirmeyecektir. Türkiye’nin kanılı, sorunlu geçmişinin üstünü örtmesi, yaraların kabuk bağlayacağı anlamına gelmiyor.
Türkiye’nin önünde bekleyen dosyalar var. Ermeni Soykırımı, Suryani, Alevi katliamları, Dersim 1938, 6-7 Eylül, 27 Mayıs, 12 Mart-12 Eylül ve idamlar, 1 Mayıs 1977 katliamı; Maraş, Çorum, Sivas katliamları ve daha sayamadığımız bir dizi dosya var. 
Dolayısıyla geçmişin kanlı dönemlerinden örülen ve kabuk bağlamamış soykırımlar ve katliamlar kanamaya devam ediyor. 
Hal böyleyken Erdoğan’ın ‘katliamı CHP yaptı’ demesi yerinde bir belirleme gibi görünse de tuzaklarla dolu. Zira Erdoğan soykırımı yapan devletin hükümetinin Başbakanı. O halde Erdoğan Willy Bırandt olabilir mi? 
Olması için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yanına Kemal Kılıçdaroğlu’nu da alıp Dersim’e gitmesi gerekiyor. 
Seyit Rıza anıtının bulunduğu meydana gitmeli ve anıtın önünde diz çökmeli. Kendi devleti ve halkı adına başta Dersimliler olmak üzere insanlıktan özür dilemeli. 
Bu yetmez, Kürt, Alevi-Kızılbaş inkarına son verdiğini açıklamalı. Her Dersimlinin soykırımdan kaynaklı mağduriyeti giderilmeli ve yüzleşme programı çıkartılmalı. 
Bütün bunlar ülkenin televizyonlarından canlı olarak yayınlanmalı. Okullarda, meydanlarda kurulacak büyük panolardan halka izletilmeli. Tıpkı Avustralya’nın 2008 yılında yerlilerden özür dilediğinde yaptığı gibi. 

ANF NEWS AGENCY