Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Bir Derin Yara- A-Haydar Gürbüz

 Dersim’e ne zaman gitsem, bakışlarım Dersim’in Dağlarına doğru ne zaman yönelse, Munzur’un sesini ne zaman dinlesem ve ne zaman bu coğrafyayı hepten düşünsem, aklıma o acısı yüreğimde tarifi mümkün olmayan 37, 38 çığlıkları gelir, kurtaramam kendimi bu acıdan, aynı yürek yarası sızlar durur içimde, tam 70 yıl önce vurulan ve öldürülen annelerimizin babalarımızın, kardeş ve bacılarımızın, çocuklarımızın ve kundaktaki bebelerimizin çığlıkları yankılar durur kulaklarımda bu yara sarılmaz, bu yara kapanmaz, belkide bu yüzden bir ömür sürer gider,  bu kahredici bitmez yürek yarası Dersim yarası öylesine derine işlemişki hangi dersimli söker atar bu derin yarayı yüreğinde!  ne zaman bir savaş haberi duysam, katliam haberleri okusam, yüreğimi Dersim’de bundan tam 70 yıl önce yaşanan katliamın açtığı büyük ve derin yaraların acısı sarar. Seyit Rıza ve arkadaşları idam edilirken idam edenler haksızdılar,onlarda bunu biliyorlardı ama zalimin çok şey bilmesi bir şeyi degiştirmiyordu, hak ve hukukun olmadığı bir ülke inşa ediliyordu hukuksuzca yargılandılar ve insafsızca idam edildiler, bu yüzden bir derin yaradır şu dersim davası, bizim davamız,kürtlerin ve insanlığın davası  onurlu yaşama adına, tarihsel haksızlıkları giderme adına ve Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşmesi adına herkesin sahipleneceği bir dava şu Dersim davası.....

Dersim İsyanı dediler halbuki isyan falan yoktu ortalarda sadece TC ordusunun zulmüne karşı bir meşr u müdafaa vardı, masum çocukları kadınları,gençleri evlerinden köylerinden yerlerinden yurtlarından alıp toplu halde kurşuna dizen zalimlere karşı bir müdafaa vardı dersimlilerin bu  savunma hakkına sonradan yapılan yorum ve tanımlamalarda isyan denildi, yıllarca bu katliama karşı şu veya bu şekilde sessiz kalındı, Dersim’de resmi kayıtlara göre 12000 dersimlinin katledildiği, resmi olmayan bölge halkının verdiği gayri resmi bilgilere göre ise 70 binin üzerinde dersimlinin katledildiğidir. Bu büyük katliam bir şekilde dünya kamuoyuna anlatılamadı, bırakalım dünya kamuoyuna anlatmayı kendi içimizde doğru dürüst tartışamadık, Türkiye halkını,kardeş halkları bu konuda yeterince aydınlatamadık, onlarda bizim bu acılarımızı hep görmezliten gelerek kanayan yaramızabir drem melhem olma çabasında olmadılar,  yani kendi yaramızı birazcık olsun sarmaya çalışmadık bu katliamın acılarını ve Dersim halkı üzerinde yarattığı tahribatları yüreğimizde sadece kendimize sakladık. Etrafımızda sarılı çitlerin dışına taşıyamadık, sustuk susturulduk, baskılar karşısınıda sindirildik sorunumuzu anlatmaya dışarıya taşımaya çalıştıysak da  yeterli ve geniş kapsamlı bir çalışmaya dönüştürülemedik.

Dersim 38 Katliamını daha öncede çeşitli Dersim dernekleri ve grupları tarafından gündeme alınmış “tertele” günü belirlenmeye çalışılmıştı, bu anlamda çalışmalar çeşitli dersimi örgüt veya dernekler tarafında devam etmektedir. Bu çalışmalar Dersim dernekleri açısında henüz yolun başı olmakla birlikte  Brüksel’de yapılan iki konferans ve Berlin’de yapılan son konferansta da görüldükü önümüzdeki dönemlerde tek merkezde bu çalışmaların yürütülmesinde fayda vardır, Dersim 38 gündeme alınırken her yönüyle irdelenmesi gerekir diye düşünüyorum, Dersim Liderlerini sadece birer dini lider (Seyit) olarak göstermek ve bu yönüyle olayı sahiplenmek ne kadar doğru ve yeterli değilse aynı şekilde sadece politik bakış açısıyla olayı irdelemek ve sahiplenmekte bir o kadar doğru ve yeterli olmayacaktır. Doğru ve yeterli olan bütün bu değerlerin bir arada ele alınarak tek merkezde yapılanmasındadır çünkü bu davanın yeri ve yurdu bellidir dolayısıyla sahipleride bellidir, kendisine dersimliyim diyen herkes bu davanın sahibi ve takipçisi olma durumundadır. Dersim’de Kendisine Kürt diyenler olduğu gibi farklı tanımlamalar yapanlarda olacaktır mesela birileri ben ‘Zaza’yım dediğinde onuda kabul etmek ve anlayış göstermek gerekiyor, bir görüş veya tezi savunurken karşına alacağın yapılara da dikkat etmek gerekir, Dersim tıpkı diğer bölgeler gibi şu anda büyük bir baskı ve zulüm altındadır, Dersim’de yaşanılan sorunların kaynağına değinirken eğemen güçlerin yol açtığı böl-yönet politikasına düşmemek gerekiyor.

Dersimde zazacanın kürtçeyle birlikte yoğunluklu olarak konuşulan bir dil olduğu biliniyor,zazaca kürtçeden farklı bir dil mi? Değil mi? Bunun cevabını ancak dilbilimcilerinin yapacağı uzun soluklu çalışmaların sonucu belirleyecektir, kelimelerin benzer olup olmaması tek başına ayrı veya aynı dil olma tanımlamasına yetmeyecektir, fakat zazacanın kürtçeden daha çok desteğe ihtiyacı vardır,   güçlü ve hızlı bir şekilde asimile olan ve kaybolmaya doğru yol alan bu “dil” veya “şive”nin mutlaka korumaya alınması çalışmaları yoğunluklu olarak ele alınmalıdır. Dersim katliamından sonra yaşanılan güçlü asimilasyon ve zorunlu göçler Dersim’de kürtçe ve zazacayı zor durumda bırakmıştır. Hiç bir dil bir başka dilden üstün değildir, tarihi gelişme içerisinde sömürge halkların dilleri daha fazla gelişme şansı bulmadığından kısır bir döngü içerisinde sadece günlük ihtiyaçlarını karşılayan bir konuşma dili olarak kaldı, buda genellikle sözlü dil halini aldı. Dersim’de konuşulan kürtçe ve zazaca da genellikle son yıllara kadar bu tarzda süregeldi.

Dersimin bu davasını kendi çıkarlarına alet etmeyi düşünmek, davaya ve bölge halkına zarar vermekten başka kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Dersim’in bu farklılıklarını uç noktalara ayrıştırarak politika yapmanın gerçekçi olmayacağı ve zemin bulmayacağıda açıktır. Dersim’i farklı bir noktaya çekerek farklı bir ulus veya ülke göstermek gibi eğilimlerinde bu sebeplerle davaya zarar vereceklerini düşünüyorum, Dersim içinde farklı renkleri barındıran bir kürt bölgesidir, önemli olan bu farklılıkları bir arada tutarak birini öbüründe üstün  görmeyerek korumak ve gelecekte kardeşçe eşit bir yaşama hazırlamaktır. Bu sadece Dersim için değil bütün bölgelerimiz için düşünülmeli ve uygulanmalıdır. Bizler her yönüyle ezilen bir halkız, belki diğer bölgelere göre daha çok eziliyor ve haksızlığa uğruyoruz ama unutmayalımki bu baskı ve ezilmişliği yenmenin bir koşulu da diğer bölge halklarıyla ortak mücadeleden geçecektir, günümüzde biz kürtlere karşı yürütülen baskı asimilasyon ve  inkar politikasını kırmanın yolları topyekün mücadeleden geçecektir, Dersim’i bu mücadelenin dışına itme gibi bir eğilim  asla kabul edilemez. Alevi inancı ve zazaca Dersim’in belirgin özellikleri olmakla birlikte bu farklılıklar Dersim’i farklı bir ulus yapma özelligine götürmez, alevi inacınıda farklı bir inanç olma özelliğine götürmez, Kızılbaş olma özelliği vurgulanmalı bu fark anlatılmalıdır. İtikat farklı dillerde yapılabilinir ama dini müspet genel anlamda ele alınmalı ve ortak çözümlere gidilmelidir. 

Dil ve inançlar sistemi, toplumsal bütünleşmenin en etkili araçlarından biri olarak kabul edilmektedir, inançlar farklı kesim ve sınıfları bir arada tutmanın güçlü bir aracı olmakla birlikte dil’de bu işlevini yerine getiren önemli etmenlerden biridir. Bir toplumu meydana getiren sınıflardan birinin bir başkasına üstünlük sağlamaya çalışması,”ben merkeziyetçiliği” çağrıştırır. Sosyolojide, "bizim kendi kültürümüzün diğerlerininkinden daha üstün olduğu, bizim kendi inanç, değer ve davranışlarımızın diğerlerininkinden daha doğru olduğu, ve diğer halk ve kültürlerin bizim kendi kültürümüzün terimleri içinde değerlendirilebileceği yönündeki tutumlar etnosentrizm (kültürel ben-merkezcilik) olarak adlandırılmaktadır"; Sumner'ın deyişiyle bu, "bireyin kendi grubunun her şeyin merkezinde olduğu ve tüm diğerlerinin ona atfen/ona referansla ölçülüp tartıldığı bir bakış açısı"dır. Dersim’de dil bağlamında farklılıklar olsada toplumun diğer katmanlarında gerek kültür gerek coğrafi ve gerekse inanç anlamında farklı bir yapılanma olduğu söylenemez, bu nedenle çok uç noktalara değinerek gereksiz ayrılıklar yaratmanın bir anlamı ve yararı olmayacaktır.

Kürdistan coğrafyasındaki bu ve benzer farklılıklar elbetteki olacaktır bu farklılıklar diğer diller ve inançlar gibi eşit muamele ile savunulacak  geliştirilecektir. Demokrasi ve özgürlük yolunda verilen bu mücadelede bunların göz ardı edilmesi söz konusu değildir  

Şimdi Dersimlilerin önünde önemli bir davası vardır.

Dersim 38 katliamını gündeme alırken özellikle “isyan” kavramında kaçınmak gerekir ve bu isyanın aslında TC’ye karşı bir isyan değilde o dönemde yapılan acımasız katliama karşı bir meşru müdafaa olarak  tanımlamak gerekiyor. 13 Kasım 2008 de Brüksel’de AP Milletvekili F.Uce tarafından organize edilen ve Yeniden inşa örgütü tarafından düzenlenen Dersim Konferansına bende iştirak etmiştim. Bu bağlamda bu konferansı düzenleyen,daha sonra Berlin konferansını düzenleyen emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Konferans biz dersimliler için kendi tarihimizi sahiplenme ve 37,38 de uğradığımız katliama karşı sesimizi yükseltmemiz açısında oldukça önemliydi. Bu alandaki çalışmalar farklı alanlarda devam etmektedir daha önceki dönemlerde de FDG içerisinde bu alanda çalışma yürütmüştüm, bu arkadaşların çalışmalarıda bu anlamda devam etmektedir, bütün bu çalışmalar hiç kuşku yokki biz dersimliler için  birer kazançtır. Dersimlilerin birlik bütünlük içerisinde hareket etmeleri halinde bu tarihi haksızlık aydınlığa çıkarılacak ve dersimlilerin bu mağduriyetide giderilmiş olacaktır. Dersim davası derken bu davayı kürt sorunun bir parçası olarak görmekte gerekir. Dersim bir kürt coğrafyası olduğuna göre bu sorunun bir başka muhatabıda elbetteki diğer bölgelerde yaşayan kürtler ve devrimci demokratik hareketler Alevi kurumlardır bunların da Dersim davasında bu tarihi haksızlığın gün ışığına çıkarılmasında bizlere mutlaka yardımcı olmaları gerekiyor.

“Dersim 38” Konferansından sonra Türk medyası Dersim belediye başkanı sayın Songül Erol Adil’in konuşmalarını “skandal” olarak değerlendireceğine 70 yıl önce Dersim’de yaşanan vahşeti manşete almayı görev bilmeliydi, elbetteki Dersim belediye başkanının açıklamaları önemli ama Brüksel’de gerçekleştirilen Sempozyumda konuyu farklı noktalara çekerek kamuoyunun dikkatini 70 yıl önce yaşanılan katliamdan uzaklaştırmak gibi bir yolu türk basınının tercih etmesi özelde biz dersimlilere genel anlamda da kürtlere karşı yürütülen yasakçı, inkarcı bir zihniyetin politikasıdır. Bu dava aynı zamanda Türkiye’nin kendi tarihiyle yüzleşmesinide bir ön adım teşkil edecektir. 

Demokratik  ve barışık bir toplumun oluşmasında tarihte meydana gelen bu haksızlıkların mutlaka yargılanması ve gün ışığına çıkarılması gerekmektedir, daha önceki yıllarda  Avrupa devletlerinde olduğu  gibi bir çok devlet yaptıkları etnik kıyımlardan dolayı özür dilemiş ve bu toplulukların mağduriyetlerini gidermişlerdi. İstenilen çok doğal ve insani bir ödevdir Türk Hükümetinden, sessiz kalma sorunları ertelemekten ve çıkmaza sokmaktan başka hiç bir işe yaramayacaktır.

Son dönemlerde gerek Dersim gereksede diğer kürt coğrafyalarında toplu mezarlar orta çıkmaya başladı, yani insanlığın yüz karası olabilecek hertürlü gelişme hala topraklarımızda devam etmektedir. Biz dersimliler bu davamızın arkasında olacağız ve mutlaka bir sonuç elde edinceye kadar mücadelemize devam edeceğiz. Biz dersimlilerin bağrında tam 70 yıldır kanayan ve asla sağalmayan bu derin yarayı mutlaka sarmalı ve hesabını sormalıyız,dünyanın neresinde olursak olalım insanlık dışı bu vahşetlerin karşısında olma görevini her insan mutlaka bilince çıkarmalı, mağdur halklarla dayanışma içerisinde olmalıdır.BU anlamda dersim katliamının uluslararsı mahkemelere taşınması kararı alınmış çalışmalara başlanmıştır. İmza kampanyasının yürütüldüğü bu günlerde tüm duyarlı bireylerin kürt veya türk olmas önemli değil herkesin bu davanın yanında olmasını imzalarıyla katkı sunmalarını bekliyoruz.İmza kampanyası için (www.dersimkatliami.com) sitesine girerek imzalarını atabilirler.Davanın takipçisi ve destekçisi olmanızı umut ediyor kanayan bu yaranın sarılması için bir nevi melhem olacağınızı imzalarınızla sunacak katkılarınızla yürekten inanıyorum.

Ali Haydar Gürbüz
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.