Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

AKP'NIN HIZBULLAH KARTI - Erdogan Zamur

2010 yılının son gününde yürürlüğe koyulan 102. madde nedeniyle çoğunlığu adli olmak üzere bine yakın kişi tahliye edildi. Ancak bu tahliyelerin içinde dikkati çeken unsur Hizbullah davası sanıkları oldu. Özellikle Hizbullahın askeri kanat sorumlularının Diyarbakır cezaevinde çıkarken Hizbullah üyesi çok sayıda kişi tarafında bir kahraman gibi karşılanması insanların aklına bir sürü soruyu beraberinde getirmektedir. Gerçekten de şok edici gelişme. Yüzlerce cesedin çıkarıldığı, mezar evlerinin yaratıcılarının serbest bırakılması siyasi ve hukuki skandaldan öte, toplumda ahlaki çöküntü yaratacak bir olaydır. Bu olaydan sonra hiç kimse hukuktan ve adaletten söz edemez. Bu tahliyeler neyi ifade ediyor? Herkes bu sorunun cevabını arıyor.

                            Ben bu soruya cevap vermeden önce 1991 yılından başlayarak Kürt coğrafyasında yurtsever demokrat ve Kürt-İslamcılara karşı vahşi yöntemler kullanarak cinayet işlemeye başlayan örgütün derin devlet ve JİTEM’le bağlantısı en yetkili ağızda bile dile getirilirken 2000’li yıllara gelindiğinde arkasında 17 bin 500 cinayet bıraktı.

                          Hizbullah 1979 yılında Menzil Kitapevi etrafında Hüseyin Velioğlu(Durmaz) liderliğinde örgütlendi. Bir süre sonra kendi aralarındaki fikir ayrılığından dolayı ikiye ayrıldı Hüseyin Velioğlu kendi grubunu Diyarbakırdaki İlim Kitapevi çevresinde yeniden örgütledi. İlk dönemler kendi iç çekişmeleri nedeniyle birbirine karşı güç kullandılar. İlim grubu şiddetin dozajını arttırdı ve Menzil grubuna göre daha ön plana çıktı. 1990 yıllarda gelişen Kürt Ulusal Hareketi nedeniyle devlet İlim grubuyla anlaşarak onların etkinliklerine ve örgütlenmelerine sesini çıkarmadı. PKK’nin taban olarak etkin olduğu Diyarbakır, Batman, Silvan ve Cizre  gibi yerleri kendilerine üst olarak seçtiler. Devletin yetkili organları PKK’ye karşı bu hareketi sonuna kadar destekledi. Öyle ki silahlı eğitimi bizzat JİTEM’ciler tarafında verildiği o dönemin Batman Emniyet müdürü  Öztürk Şimşek tarafında “ Bunların Gercüş’ün Çiçekli, Gönüllü ve Sekili köylerinde kampları var. Silah eğitimini jandarmadan gelen subay ve astsubaylar tarafında verilmektedir,” demişti. O karanlık dönemde binlerce kişi sokak ortasında arkadan enseye kurşun sıkılarak katledildi. Yine binlerce insan kaçırılarak kaybedildi. Bu vahşet örgütü insanları telle boğarak diri diri toprağa gömerek katlettiği daha sonra ki dönemde ortaya çıkarılan hücre evlerindeki cesetlerde anlaşıldı. Yurtseverlere karşı sokak ortasında yaptıkları vahşetle insanların korkutup sindirmeye çalışan örgüt etkinliğini ta 1999 yılına kadar devam ettirdi. Bütün bu zaman dilimi içinde devlete karşı tek bir eylemleri olmamıştır.

                                           Hizbullah’ın ana üssü Silvan’a bağlı Susaz Köyüdür. Öyleki  dönemin İçişler Bakanı İsmet Sezgin dahi bu köye girerken yanında hiçbir korumanın bu köye sokulmadığı o dönem yayın yapan Özgür Ülke Gazetesinde çıkmıştı. Yine tam o dönem PKK itirafçıların Silvan’da ki taburda asker olmalarıda tesadüfi olduğunu idda etmek biraz saflık olacaktır. Devletin gerek siyasi  ve gerekse de silah desteğini arkasına alan vahşet örgütü Hizbi –Kontra pervasız eylemlere imza  attı .

                                  Yine bu dönemde Batman Valiliğince İsrail’de  ithal edilip daha sonra kayıp denilen silahların büyük bir bölümü bunlara aktarıldığı ortaya çıktı. Ne zaman PKK lideri Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye’ye getirildi Hizbullah’a  ihtiyaç kalmadığı için tasfiye edildi. İstanbuldaki 4 bucuk saatlik çatışmadan sonra Hüseyin Velioğlu öldürüldü ama aynı evde kalan Askeri kanat sorumlularında Edip Gümüş ve Cemal Tutar’ın burnu dahi kanamadan ele geçirildi. Bu çatışmanın akabinde devletçe bilinen vahşet evlere baskınlar düzenlendi. Bu katil çetelerin üst düzey yöneticileri tutuklandı. Ortalama 15 kişinin ölümünde sorumlu  olan ve hücre evlerinde cesetler çıkmasından dolayı suçu sabit olan bu kişilerin mahkemeleri on yıldır bir türlü bitirilmedi. Siyasi tutsaklara doğru dürüst delil yokken dahi müebbet  veren yargı sistemimiz onbeş yirmi kişinin katili olduğu sabit olan Hizbi-Kontra çetelerinin davasını sürümcemede bırakmıştır.

                                     Bütün bu gelişmeleri kısaca özetledikten sonra tamda seçim dönemine girilirken şimdi neden bu yasa uygulamaya konuldu. İdda edilen düzenleme 6 Kasım 2006 tarihini taşıyor. Önce Nisan 2008 daha sonra 30 Aralık 2010 uzatılan uygulama süreçlerini iyi okumak lazım. Eğer bu kanun düzenlemesi Hizbullahın tetikçileri için değilse neden 2008 yılında uygulanmadı. Burada mağdur olan MLKP’li tutsak Muhabbet Kurt üç yıl boyunca cezaevinde kaldı. Zaman özellikle beklenildi ve Hizbullah’a ( Hizbi-Kontra demek daha uygun olur sanırsam) tamda özel af yasasına dönüştürülmüştür.

AKP Hükümetinin amacı ne diye sormak lazım. Burada aslında iki kuşu bir mermi ile vurma hadefleniliyor. Önce Kürt toplumunun dini hassasiyeti göz önüne alınarak, bütün tutuklama furyasına rağmen etkinliğini kıramadığı Kürt Özgürlük Hareketini içten etkilemeye çalışıyor.

                      Diğeride son anayasa değişikliğiyle HSYK’da etkinliğini ilan eden AKP şimdide bu davalar gerekçe gösretilerek Yargıtay’ı etkisi altına almak istiyor. Önümüzdeki günlerde bunun kokusununda çıkacağını kestirmek için  müneccüm olmaya gerek yoktur sanırsam.

                        Ancak bu tahliyeler önümüzdeki dönemde farklı tepkilerin gelişmesine de sebep olabilir, hatta öyle bir durum ortaya çıktı ki bunlar halkın içinde yaşayacaklar ve provakasayona zemin olacaklarından da korkmak gerekiyor. Bu dönemde Kürt Ulusal Hareketi daha uyanık olmak zorundadır. Seçime giderken devlet Legal siyasi zeminde baş çıkamadığı BDP’yi toplum içine bıraktığı Hizbi-Kontra  tetikçileri aracılığıyla durdurmayı deneyebileceği gözardı edilmemelidir

Erdogan Zamur