Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Tartışmalar ve çözümün yolu…

Kürt sorununun yazılı ve görsel medyada çokça tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu tartışmalar soruna çözüm arayışları bakımından önem taşısa da, Kürt demokrasi güçlerinin sesinin kısıldığı, Kürt halkına karşı OHAL benzeri yeni baskı yasalarının hazırlandığı koşullarda yazılıp konuşulanların bir ‘monolog’dan öteye geçemeyeceği bilinmelidir

Tartışmalar ve çözümün yolu…/Çetin Diyar- Evrensel


Kürt sorununun yazılı ve görsel medyada çokça tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu tartışmalar soruna çözüm arayışları bakımından önem taşısa da, Kürt demokrasi güçlerinin sesinin kısıldığı, Kürt halkına karşı OHAL benzeri yeni baskı yasalarının hazırlandığı koşullarda yazılıp konuşulanların bir ‘monolog’dan öteye geçemeyeceği bilinmelidir. Yapılan tartışmaların belki de en hayırlı ve emek-demokrasi güçleri tarafından dikkate alınması gereken yönü, Türk halkına ve diğer milliyetlerden işçi ve emekçilere sorunu anlatabilme zeminini genişletmiş olmalarıdır.
Aktütün (Bezelê) baskınından sonra söylenenleri birkaç başlık altında özetlemek, tartışmaların çözümün neresinde olduğunu görebilmek bakımından anlamlı olacaktır…


Üzerinde durulması gereken ilk tartışma, özellikle Taraf gazetesi tarafından ‘gürültülü’ bir şekilde gündeme getirilen “Aktütün (Bezelê) baskınının Genelkurmay tarafından önceden bilindiği ve buna (Dağlıca baskını için de aynı iddia gündeme getirilmişti) göz yumulduğu” iddiası etrafında yürütülmektedir. “PKK-Genelkurmay işbirliği” senaryosu olarak da değerlendirilebilecek bu yaklaşıma göre, hedefte AKP vardır ve yapılanlar AKP’yi sıkıştırmaya yöneliktir. Askerlerin mahkemeleri hizaya getirmek için adliye lojmanlarına bomba attırdığı bir coğrafyada elbette komplo teorileri de inandırıcı olabilmektedir. Fakat Taraf gazetesinin iddiasını dayandırdığı belge, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından 17 Eylül 2008 tarihinde karakol ismi verilmeden yapılan genel bir uyarıdan ibarettir. Bu iddiaya dayanak yapılan bu belge, önceki dönemlerde hapishanelerde yaşanan firarlardan sonra, Cezaevleri Genel Müdürlüğü’nün kendini kurtarmak için cezaevlerine önceden gönderdiği “firar olabileceği” yazılarına benzemektedir. Bu senaryo kısaca “orduya vurma adına AKP’yi aklama” olarak özetlenebilir.


İkinci tartışma, askeriye ve onun medya-siyaset cephesindeki sözcüleri tarafından dillendirilmektedir. Bunlar, ordu ve polis güçlerinin köşeye sıkıştıkları her dönem gündeme getirdikleri tartışmayı yeniden dillendirmektedir: “Yasalar terörle mücadelede elimizi kolumuzu bağlıyor.” Genelkurmay 2. Başkanı Iğsız’ın “Aktütün Karakolunun parasızlık yüzünden taşınamadığı” açıklaması da bu çerçevede değerlendirilebilir. Ordu ve polise OHAL dönemindeki yetkilerin verilmesini isteyen bu güçler, böylelikle hem siyasetçileri hedef göstererek kendilerine yöneltilen eleştirilerden kurtulma, hem de yaratılacak baskı ve yapılacak yasal düzenlemelerle kendi pozisyonlarını güçlendirmenin hesabını yapmaktadır.
AKP ve medyası tartışmalara “terörle mücadelede bugüne kadar istenen her şeyi yaptıkları” söylemi üzerinden katılmaktadır. Bu tutumu AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, “Askerden terörle mücadele konusunda gelen hiçbir tavra hayır dememiz mümkün değil” sözleriyle ortaya koymaktadır. AKP bu tutum ve söylemi ile, bir yandan özellikle MHP ve CHP’den yöneltilen “terörle mücadelede siyasi otoritenin orduya gerekli desteği vermediği” yönlü eleştirileri bertaraf etmeye çalışmaktadır. Öte yandan ortaya çıkan durumdan faydalanarak Güney Kürtleriyle doğrudan resmi görüşmelerin önünü açmak istemekte (burada bizim karşı çıkışımız elbette, Güney Kürtleriyle ilişki geliştirilmesi değil, bu ilişkinin savaşı tırmandıracak peşmergelerle ortak operasyonlar yapma gibi bir yaklaşım üzerinden geliştirilmesidir) ve böylelikle süreci Bölge’de ABD stratejisi doğrultusunda bir adım daha atmaya götürmektedir. AKP’nin “güvenlik özgürlük dengesini gözetmek” adı altında kılıfına uydurarak yeni baskı yasalarını çıkarmaya hazırlanması, sorunun çözümünde savaş politikalarına teslim olduğunu göstermekte ve bu durum, Taraf ve diğer liberal çevrelerin süreçten AKP’yi muaf tutma yaklaşımlarını boşa düşürmektedir