Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Hangi Erdoğan?-Can Dündar

Gece yarısı balkona çıkıp kendi adını “Dünya lideri” sıfatıyla haykıran kalabalığı “Mağrur olmayın” diye yatıştıran bu adama hayran olmamak elde mi?
Yanında eşiyle “Haydi bi daha” şarkısını okuyuşuna bakıp “İşte aradığımız lider” dememek mümkün mü?
“Kıskananlar çatlasın” sloganına “Çatlamasınlar, onları da kucaklayacağız” diye karşı çıkışından, kırdıklarından helallik isteyişinden, daha fazla demokrasiden dem vuruşundan etkilenmemeye imkân var mı?
“Tertemiz bir sayfa açtık; herkesin yaşam tarzı
 bizim için mübarek bir emanettir” sözü iç ferahlatıcı değil mi?
* * *
Değil.
Ne yazık ki değil...
Çünkü o balkon, aynı konuşmayı daha önce de gördü.
Öyle gidecek sananlar, boyunun ölçüsünü aldı.
Zafer gecelerinde ağzından bal damlayan o adam, zaman geçince dilinden öfke saçan bir sadrazama döndü.
“Kimseyi dışlamadık, herkesi kucakladık” dese de, en yakın rakibinin “Aleviliğini” diline doladı.
“Yaşam tarzınız bize emanet” dese de, seçim kampanyasını, muhaliflerinin gizlice kaydedilen “yaşam tarzı” üzerine kurdu.
Neden “Kibirden sakınıyoruz” cümlesine değil, “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır” cümlesine daha çok inandığımızı anlamadı.
* * *
Oysa bizler, yani 10 yıldır ona toplumun yarısı gibi “Neylerse güzel eyler” diyen koşulsuz bir hayranlıkla değil, diğer yarısı gibi “Hayırdır inşallah” ihtiyatıyla bakanlar, karşımızdaki tek surette birkaç kişiliği bir arada gördük ve hepsinin aynı adam olduğuna inanmakta zorlandık:
“Biz olsak Öcalan’ı asardık” diyen adam, İmralı
’da onunla görüşmeleri yürüten hükümetin Başbakanı mıydı gerçekten?
Cennetin anaların ayağı altında olduğuna iman eden müminle, “Ananı da al git” diye gürleyen şahin aynı kişi miydi?
“Herkes beni eleştirsin” diyene mi inanmalıydık, eleştiren gazetecilerin karşısına çıkmayana mı?
Okuduğu şiirden dolayı mahkûm olan mağdur muydu o; yazdığı kitaptan dolayı tutuklanan yazara yüklenen mağrur mu?
“Yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü” diyen adama mı inanmalıydık, yoksa aleyhinde yazılan kitaplardan yakınırken “Ne Ermeniliğimiz kaldı, ne -affedersiniz- Rumluğumuz” diyene mi?
Tevazuu şiar edinene mi, Hopa’da ölen öğretmenden bir rahmet dileğini esirgeyene mi?
Candan konuşan adam mı gerçekti, camdan okuyan mı?
* * *
Başbakan iyi polis-kötü polis oyunu mu oynuyor; yoksa gerçekten gelgitler mi yaşıyor?
Ben ikincisine inanıyorum. Ve bu gelgitlerde, Erdoğan’ın çocukluğuna damgasını vuran tekke adabı ile Kasımpaşalılık ruhunun hızla yer değiştirmesinden izler görüyorum.
Gurur anlarında tevazu öne çıkıyor; öfke nöbetlerinde kibir şahlanıyor. Ve görünen o ki Erdoğan, alkışlar arttıkça sertleşiyor; oyu yükseldikçe baskıcı ve kırıcı oluyor.
Bu seçimde bir frenleme bekliyorduk; tersine seçmen gaza yüklendi.
Bu gaza rağmen Başbakan, balkondan vaat ettiği kucaklayıcı lider olabilirse ellerimiz kızarasıya alkışlamaya hazırız.
Ama “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyorsa tek laf kalıyor geriye:
Bizim de öyle Sayın Başbakan... Bizim de öyle...!