Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Marx’ın dönüşü ‘burjuvayı’ üzer

Genco Erkal, Marx’ın Dönüşü adlı yeni oyununda bir tür ‘devrimci stand up’ yapıyor. Erkal, ‘Marx için bitti denilse de son bir yılda görüldüğü gibi o devamlı geri geliyor...’ diyor

 

 


ERTUĞRUL MAVİOĞLU

İSTANBUL - “Aşırı derecede artan enerji ve gıda fiyatları binlerce insanın açlık ve yoksulluk çekmesine, hatta ölümüne yol açıyor. Serbest piyasa ekonomisi işlevini yerine getiremiyor mu? Adam Smith öldü sanırım. Çözüm için insanlığın Karl Marx’ı yeniden keşfetmesi mi gerekiyor?”
Tanık olanların büyük bir alkışla tepki verdiği bu soru, General Electric’in CEO’su Jack Welch’e sanayici İshak Alaton tarafından soruldu. Welch soruyu ‘saçma’ ve ‘ideolojik’ bulsa da, küresel krizin giderek daha da derinleştiği günlerde işadamlarımızın benzer reflekslerine tanık olmaya devam ettik. Örneğin Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, krizin patronlar dünyasında yarattığı etkiyi, biraz da espriyle karışık şöyle ifade ediyordu: “Kapitalizmin son aşamasını komünizm olarak görüyorum.”
Marx’ın dönüşünü biraz memleketimizin patronlarının bu ve benzeri söylemlerinden hissettik. Biraz da Lehman Brothers’ın çöküşünün ardından Bush yönetiminin Hazine Bakanı Hank Paulson’un Demokrat Parti yöneticilerinden Nancy Pelosi’nin önünde diz çökmesiyle.
‘Kapital’in satış listelerine yeniden girdiği, artık eskisi kadar kendinden emin edalarla ortalıkta çalım satamayan neoliberal ideolojinin, tek mutlak doğru olmadığı gerçeğinin en akılsızlarımız tarafından bile açıkça anlaşıldığı bugünlerde Marx’ın dönüşü, işçileri, aydınları, yoksul emekçi yığınları sevindirdi kuşkusuz. Ama bu dönüşe sevinmeyenler de olacak.
Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991’den bu yana dünyanın bütün ezilenleriyle tek kale maç yapmaya alışmış olan küresel kapitalizmin ideologları sevinmeyecek örneğin. Çünkü artık dünyayı köleleştirirken asıl dertlerinin ‘özgürlük’ olduğu yalanıyla kimseyi kandıramayacaklar.
Söz meclisten dışarı, kimi ‘Marxistler’ de sevinmemiş olabilirler Marx’ın dönüşüne. Zira kendi deyimiyle “Marxist olmayan” bir Marx’ı karşılarında gördüklerinde, nicedir dayattıkları dogmaları reddedenleri, tüm kabalıklarıyla ağızlarından tükürükler saçarak “burrrrjuva” diye damgalamak mümkün olamayacak.
Howard Zinn’in yazdığı ve ilk kez 1995’te Washington D.C.’deki Church Street Theater’da oynanan ‘Marx Döndü’ adlı oyun, bugünlerde Dostlar Tiyatrosu tarafından güncellenmiş haliyle ‘Marx’ın Dönüşü’ adıyla sahneleniyor. Seyircisini asla düşürmediği temposuyla baştan sona sürüklemeyi başaran, gülümseten, gülümsetirken düşündüren, düşündürürken kahkahalara boğan bu oyun, Genco Erkal gibi usta bir oyuncu tarafından sahnelenince, kelimenin gerçek anlamıyla bir ‘devrimci stand up’a dönüşmüş. Marx’ın Dönüşü’nün yaratacağı etkiler herkes için merak konusu. İşte Genco Erkal’ın yanıtları:

Seyircinin oyuna ilgisi büyük. Bu ilginin Marx’ın siyasal manada dönüşüyle bağlantısı olabilir mi gerçekten?
Bu yıl Dostlar Tiyatrosu’nun 41. yılı. Tiyatromuzun sadık bir seyircisi vardır. Onlar ne oynarsak gelirler. Ama bu oyunu geçen yıl Sivas 93 adlı oyunda olduğu gibi özel meraklı bir kitle de izliyor. Son bir yıldır yaşanan büyük ekonomik krizle birlikte Marx’ın düşüncelerinin yeniden tartışılmaya başlaması izleyici ilgisini artıracaktır sanıyorum. Oyunun mizahi havası çok dikkat çekici, stand up gibi seyirciyle ilişki kurabiliyor. Bir saat yirmi dakika ara vermeden devam eden oyunda seyircinin hiç dağılmadığını sevinçle gördüm. Arkadaşlarımdan biri bu oyun için devrimci stand up demişti.

Burjuva ideologlar Marx’ın öldüğü, fikirlerinin tarihin çöplüğüne gittiği üzerine vurgu yapma gereği duyuyor yıllardır. Artık kabak tadı vermedi mi bu?
Marx için bitti denilse de, son bir yıl içinde görüldüğü gibi o devamlı geri geliyor. 150 yıl önce yazdıkları bugün hala geçerliliğini koruyorsa egemen sınıfları ürkütmesi çok doğal. Sol, dalgalar gibidir. İnişleri ve çıkışları vardır. Ben dalganın birgün yeniden yükseleceğine inanıyorum. Oyunun başında Marx’ın söylediği gibi: “Öldüm ama aslında ölmedim de. İşte size diyalektik.”

Bakunin oyunda, Marx’a güzel şarap içmesiyle ilgili eleştirisini ‘burrrjuva’ vurgusuyla dile getiriyor. 1970’li yılların ortalarında da benzer vurgular çok modaydı. Oyunun temelde kapitalizmi hedeflemesinin yanı sıra Marx adına yola çıkanların klişeleriyle uğraşması da dikkat çekici.
Evet iyi yakalamışsınız, ‘burrrjuva’ küfür yerine geçerdi. Ben de oyunda o vurguyu özellikle yaptım. Herkesin kolaylıkla burrrjuva olması elbette bu cenahın garipliklerinden birisi. Ama oyun bundan biraz daha kapsamlı bir eleştiri sunuyor. Oyunda Marx, hep kendi düşüncelerini izleyenlerin onu bir dogma üreticisine dönüştürdüklerinden şikâyetçi. Aslında kendisinin çok açık fikirli, herşeyden kuşku duyan, herkesi kuşku duymaya çağıran bir kişi olduğunu vurguluyor. “Ben Marxist değilim” derken, kendi fikirlerini fosilleştirmiş, belli çerçevelerin içine oturtmaya çalışan insanlarla arasına mesafe koyuyor.

Uluslararası düzeyde yaşanan son krizi ve Gazze’deki katliamları da oyunun içine koymuşsunuz. Oyunun aslında 1.Körfez savaşı var oysa.
Bu kitap benim elime dört yıl önce geçti ama gerçekte on beş yıl önce yazılmış. Hemen oyunun yazarı Zinn’le temas kurdum ve anında yanıt aldım. Oyunu güncellemek için izin istedim. Olumlu yanıt aldım. Aslında benim daha enteresan bir düşüncem vardı. Zinn’in oyunu New York Soho’da geçiyor. “Marx Soho yerine İstanbul’a gelse ne dersiniz?” diye sordum. Bunu hiç düşünmediğini söyledi. “Marx’ı Soho’ya getirmemin nedeni buranın kapitalizmin başkenti olmasıyla alakalı. Kapitalizmin bugünkü halinin eleştirisi bakımından Soho’nun mekân olarak seçilmesi önemliydi benim için” dedi. Marx’ı İstanbul’a getirirsek, bütün oyunu baştan yazmak gerekecekti. O nedenle güncellemekle yetindim.

Oyunun sonunda Marx şöyle diyor: “Haklı olduğumu biliyordum ve şimdi biliyorum ki her şey olabilir. Tabii önce insanların kıçlarını kaldırması lazım.” Sahi insanlar neden kıçlarını kaldırmıyor?
Maalesef. Kıçını kaldırması gerekenler var. Onlar bir torba kömüre, hediye paketine tav olanlar, kendi haklarına sahip çıkması gerekenler. Milliyetçi, şoven duygular ya da dini duyguların etkisi altında genelde tutucu partilere kayan bir taban olunca olamıyor. Fakat asıl kıpırdanması gereken o kesim. Hayatın zorluklarını biz çekiyoruz, bizim istediğimiz olmalı demeleri lazım.

Kostümü giyiyorsunuz, sakalı takıyorsunuz, makyajı yapıyorsunuz ve sonunda dönüp aynaya bakıyorsunuz. “İşte Marx” gibi bir hisse kapılıyor musunuz?
Evet, iyi bir imge yarattığımı ve sahneye çıktığım vakit seyirci beni Marx olarak kabul edecek diye düşünüyorum. Ama bunun üzerimde dramatik bir etkisi yok. Oyunun içinde Marx kendisi ile dalga geçmeyi beceriyor. Ben de rolün kendisiyle dalga geçiyorum. Tüm bunlar çok eğlenceli. Ama başka bir enteresan ayrıntı daha var ki onu mutlaka anlatmalıyım. Ergenlik dönemimde kan çıbanıyla ilgili sorunlarım olmuştu. Ama bu sorun o yıllarda kalmıştı. Marx’ı oynamaya başladığım gün, kan çıbanı çıkardığımı gördüm. Bunun Marx’tan geçmiş olabileceğini düşünüyorum. Yıllardır böyle bir sorunum yokken neden şimdi? Onun çıkardığı çıbanlar bana mı geçti acaba? Ama Marx’ın günahını almayayım. Bendeki çıban kesin uykusuzluk ve yorgunluktan çıkmıştır.

Kaynak: Radikal