Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

KİŞİLİK SORUNU-1-Edoğan Zamur

İnsanoğlu  yaşamını idame ettirmek için bir toplum içinde yaşar. Toplumun yetişme kültürü, yaşam biçimi,  gelenek ve görenekleri o toplumun kültürünü meydana getirir. Toplumlar kendi içinde zaman süresi içinde  bütün yaşamlarında damıtarak oluşturduğu yaşam biçimine kültür  denir.

                    Kültürlü olmak için bir okul bitirmek gerekmiyor. Siz içinde geldiğiniz toplum tarafında oluşturulan büütün toplumsal öğelere göre hareket ediyorsunuz sorun olmaz. Tabi bu durum toplumu statik bir durumla yargılayamayız. Toplum dinamik bir yapıdır ve sürekli kendini yenileyen bir mekanizmaya sahiptir. Bu gelişim süreci  genelde olumlu olduğu kadar bazı toplumlarda aksi yönde bir etki yaptığı  görülmektedir.  İçinde yaşadığımız toplumun dışına çıkınca eğer ciddi bir altyapımız yoksa ciddi bir bocalama içinde kalıyoruz.

                      Bu durum kendini kimliksiz kişiliksiz ve hayatın neresinde konumlandıracağını bilmeyen bir insan tipolojisi olarak gösterir. Ne içinde çıkıp geldiği topluma aittir nede içine girdiği topluma. Bu durum ciddi bir kimlik çatışmasına neden olur. Birey ne geldiği topluma nede içine girdiği topluma benziyor. Kişilik bozukluğunun altında yatan ana neden burada aranmalıdır. Hele iki farklı kültüre sahipseniz o zaman yaşamayı bile beceremezsiniz. Bir toplumun değer yargılarına uyayım derken diğerine ters düşersiniz. Bir toplumda doğal karşılanan bir davranış diğer toplumun değer yargılarına ayıp ve kınanacak bir hareket olarak görülebilir.

                      Şimdi aslında bunları anlatmanın nedeni içinde geldiğim ama bir türlü ayak uyduramadığım Dersim toplumunu ele alıp değerlendirmek istiyorum. Türkiyede Dersim deyince herkes tarafında okuma yazma yüksek ve kültürlü bir toplu olarak algılanır. Gerçektende dışarda baktığınızda Dersim gerek ideolojik yapıların haddinde fazla çokluğu ve okuryazar oranının yüksekliğinde dolayı daha ileri bir medniyet sevyesinde olduğu sanılır.

                        Ama davulun sesi uzakta kulağa hoş gelir, yaklaştıkça nasılki davulun sesi insanın kulağını tırmalıyorsa Dersim gerçekliğide biraz öyledi. Evet onlarca sol sosyalist yapı mevcut. Bu yapıların hepsininde belli bir etki alanı var. Bu inkar edilecek bir durum değil. Ancak bu yapıların sosyal alana müdahale etme şansları fazla yok.

                   Sol sosyalist yurtsever yapılar kendilerine bir dünya kurmuşlar kendileri dışındada bir dünya olduğunun farkında değiller. Politik nücadelenin yükseldiği otamlarda sistemde o yeri yozlaştırmak için bütün gücüyle saldırıyor. Dersimde yozlaşma 1990 yıllarda devlet eliyle geliştirilmeye başlandı ve son surat devam ettirmekte hatta dahada katmerleştirdiğini söylenilebiliriz. Devrimciler kendi içine kapanarak devrim yarata dursun sistem kendini bütünüyle yerleştiriyor içimize. 1990 yıllarda ilk dönem bir müdahale yapıldı ancak sonraki süreçte kimse doğru dürüdt bir yaklaşıma sahip olmadığı için ipin ucu kaçtı.

                   Dersim festivalinde de gördüğümüz gibi içki içme yaşı onüç ondörtlere kadar düştü. Burada sözde devrimci olmanın getirmiş olduğu avantajlar kullanılması daha acı bir gerçek. Yani işte biz özgürlükten yanayız söylemi arkasına sığınarak kültürel yozlaşmanın önü açıldı. Devrimcilik ya da özgürlük kendi başına her istediğini yapma değildir. Kendi özgürlüğünü yaşarken başkalarının özgürlüğünü kısıtlamayacasınız.

                70'li yılların ünlü bir slogamı vardı. "Yarin yanağında gayri her şeyi paylaşmak" diye,  maalasef bu son dönemde o bile yok Dersim kültüründe. Başta Dersim merkez olmak üzere Türkiye metropollerine ve Avrupadaki diasporaya baktığımızda hızla yozlaşan ve giderek katmerleşen sorunlarla karşı karşıya bir durumla yüzyüzeyiz.

Son dönemlerde giderek artan boşanmalarla  birlikte çarpık ilişkilerin geliştiğine tanık oluyoruz. Peki burada biz ne kadar masumuz. Yani bu toplumun öncülüğünü yapanlar devrimciler yurtseverler sosyalistler ilericiler vs. aslında objektif baktığımızda asıl suçlu olan bu kesimlerdir, ancak kimse bu sosyal sorunlar noktasında kendini mesul görmüyor ve işin kötü tarafıda  kendi hayatıdır söylemi arkasına saklanılmasıdır.

                     Kimin eli kimin cebinde olmadığı bu kültürel yozlaşmanın sonu ne olacak göreceğiz. Ancak bunun hiç iyi sonuçları olmayacağı kesindir. Bizde olan birbirine saygı gösteren  " ELİME BELİNE DİLİNE SAHİP OL" hayat felsefesi giderek bir tarafa itilerek yaşa nasıl yaşarsan yaşa mantığı yerleşmeye başlamıştır ve giderek toplumu o noktaya doğru sürüklemektedir. Bütün bunlara sebepte devrimcilerlerdir.

 

( Kurumlarımızda çalışan devrimci, yurtsever, sol ve sosyalist arkadaşların yaklaşımı ilerde analiz edecem)

 Yazarın Önceki Yazıları:

Kurmeşte Geriye Kalanlar

Kurmeşte geriye kalanlar 2

Dersim Festivalleri